Gazeteciler zanlıyla ilgili sorular soruyorlar. Güler zanlının 17 yaşında olduğu, Trabzon'da yaşadığı bilgilerini veriyor ve ekliyor: "En azından Dink'in cenaze töreninden önce zanlıyı yakalamamız olumlu bir gelişme."
Böylece kamuoyunu önünde emniyet Santoro cinayeti ve TAYAD'lılara linç girişimi olaylarında gösterdiği ihmalkar tavrını silmiş, hatta "aferin kapmış" duruma geçerek aklama operasyonunu başlatıyor.
Bir "gazeteci" Güler'e bu konuda medyanın da teşekkürü hak ettiğini söylüyor. Güler de "İşte güvenlik kameralarının önemi. Mobese'lerin katkısıyla zanlıyı yakaladık. Başbakanımız da İstanbul'da 350 Mobese için ihalelerin yolunu açtı. Önümüzdeki günler de gerçekleşecek" diyerek yeni Mobese'leri müjdeliyor.
Hatırlatmakta fayda var: Şu anda İstanbul'da 600'e yakın Mobese mevcut.
Ardından zanlı O.S. hakkında diğer bilgiler de geliyor:
"Trabzon'un bir köyünde heyelan nedeniyle evlerini kaybedip başka bir ilçeye yerleşen ailenin babası belediyede temizlik işçisi. O.S. ise amatör futbolcu. Futbolun dışında İnternet'te vakit geçirmeyi seviyor. Ortaokul mezunu, işsiz. Çevresindekilerce 'ağırbaşlı, sessiz, efendi' biri olarak tanımlanıyor.
"Birazcık asabi olması ise yakınlarının ona kestiği ergenlik modellikten kaynaklı belli ki. Asabiyeti takımından uzaklaştırılmasına neden olmuş. Ancak arkadaşları içinde Yasin Hayal var ki üç yıl önce Trabzon'da Mc Donalds restoranı şubesini bombalamaktan 11 ay hüküm giymiş. O.S. de bir zamanlar Nizam'ı Alem Ocakları'nda "takılmış". Daha sonradansa ulusalcılara katılmış. Hani Danıştay saldırısını gerçekleştiren avukat Alparslan Arslan'ın dahil olduğu grup."
Trabzon'da rahip Santoro'yu öldürdüğü iddiasıyla yargılanan 16 yaşındaki O.A. 18 yıl 10 ay 20 gün hapse çarptırılmış, O.A.'nın annesi, "Devleti milleti için yatıyorsa helal olsun evladıma. Allah için yatıyor" demişti.
Yine TAYAD'lılar da Trabzon'da linç girişimine maruz kalmıştı. Bildiri dağıtan TAYAD üyelerine linç girişimi davasında sanıklar beraat etti. TAYAD'lılar "polise hakaret"ten ceza aldı. Hükümetin, devletin, siyasilerin hepsi bu vahşeti kınadıklarını açıklayan mesajlar verdi. Kınamayan tek kişi yoktu. Ama İnternet çevrelerinde bazı grupların forumlar aracılığıyla "Sırada hangi pislik var?" mesajları verdiklerini medyadan değil çevremizden duyuyorduk
Bütün bu bilgiler izlek beynimizde şöyle bir algı oluşturmuyor mu?
"Katil 17 yaşında. Trabzon gibi bir faşist yuvasında yetişmiş. Zaten bu yoksul gencin çevresinde de eli kanlılar da var. Zaten gençlerimiz tehlikeli. Okulda şiddet, sokakta şiddet, çeteler, uyuşturucu çocuklarla anılır oldu. Devir değişti. Neyse ki Mobese ile katil bulundu. Yazık oldu Dink'e. Devlet de zor duruma düştü."
Oysaki Dink'in yerde yatan cansız bedeni televizyon ekranlarında gösterilirken çektiğim sıkıntının ve acının yanında kıyaslanamaz ama ben daha 17'sindeki O.S.'nin Samsun'da yakalanıp yüzünü kameralardan gizlerken bir saniyeliğine de olsa ekrana yansıyan çaresiz, ürkek gözlerini gördüğümde de çok acı çektim.
Hukuk ve medya ne kadar derin?
İnsan 17'sinde söylenen her şeye inanabiliyor. 17'yken ÖSS en büyük sorunumdu. Arkadaşlarla oturur üniversitede hangi bölümde okumak istediğimizi tartışırdık. Hukuk isteyenler vardı mesela. Hukuk okumanın tek gayesi haksızlıklarla yasalar aracılığıyla mücadele etmekti.
Ama öyle değilmiş. Yıllar sonra Kemal Kerinçsiz ve takımının bastığı Türkiye Ekonomik ve Sosyal Etüdler Vakfı'nın (TESEV) zorunlu göç raporunu açıkladığı toplantısında ben de vardım. Kerinçsiz neden avukat olmuştu? Belki o da unutmuştu. Onda gördüğüm tek şey inanmadığına karşı tutunduğu tahammülsüz, kindar ve saldırgan tavırdı. Hiç de hukuk dilinden konuşmuyordu. Semirmiş bir nefretle medyaya demeç veriyordu. Nihayet toplantıyı bloke etmeyi de başardılar. Emniyet güçleriyse kapı önünde bekliyorlardı. Neyi mi? Belki de kan dökülmesini.
"Medya sana söylüyorum, çocuklar siz anlayın"
Kerinçsiz ve arkadaşları neden avukat olduklarını unutmuştu diyelim. Dink'e, Elif Şafak'a, İpek Çalışlar'a ve daha onlarca düşündüklerini ifade etmeye çalışan gazeteci yazara dava açılmasını sağlayan Kerinçsizgillerin şikayetlerini dikkate alan savcılar da mı "hak, adalet, ifade hürriyeti" kavramlarını unutmuşlardı?
Adalet Bakanı Cemil Çiçek ve Başbakan Recep Tayyip Erdoğan "301'den mahkum olup bedel mi ödeyen var?" derken, Bedri Baykam soslu Kerinçsizgiller mahkeme önlerinde linç kalabalığı yaratırken, Vakit, Tercüman gibi gazeteler "haber etiğini" unuturken bu insanları hedef göstermiyorlar mıydı?
Onlar aslında Dink'i ve Santoro'yu öldüren çocukların eline silah veren derin güçler kadar derin ve o güçlere ortak değiller miydi?
Başbakan, Dink cinayetinin ardındaki bağları soruşturacağını açıkladı. Ama Santoro'nun katil zanlısı ile birlikte ele geçirilen silahın balistik incelemesini tamamlayan Samsun Kriminal Polis Laboratuvarı Müdürlüğü, silahın x-ray cihazında fark edilmeyen Avusturya yapımı "Glock'" marka tabanca olduğunu ve daha önce başka bir cinayet ve yaralamada kullanılmadığını açıklamıştı.
Kapasitesi 17 mermiye kadar artırılabilen çeşitli modelleri bulunan söz konusu tabancaların fiyatları ise 10 bin YTL'ye kadar çıkabiliyor.
Santoro cinayeti aydınlanmayınca Dink'in soruşturması için umut yok gibi.
Dink'i öldüren O.S. ne kadar suçlu? Yoksul hayatının eğlencelerinden biri futbol bir diğeri İnternet ise üçüncüsü de Kurtlar Vadisi'dir kanımca. Cinayet o kadar organize ki cinayeti işleyen bir çocuk. Yeni Mobese'lerin okul önlerine kurulacağını açıklayan Güler'in nezdinde devlete soruyoruz: "Suça itilmiş çocuk avınızla daha kaç olayı 'kınayarak' aklayacaksınız?"
"Kaldırın 301'i"
Medya İzleme Grubu (MEDİZ) medyaya düşen toplumsal sorumluluğu çok iyi ifade etmiş:
"İfade özgürlüğü için mücadele veren kişileri teşhirci bir anlayışla sergileyen onlara kendilerini ifade olanağı tanımayan, verdikleri mücadeleyi anlamsızmış gibi gösteren, yaşadıkları baskı ve yıldırmaları görmezden gelerek onları karikatürize eden, ancak saldırgan ve kışkırtıcı fazlasıyla söz hakkı tanıyan böylece izleyici nelerin olduğu konusunda eksik bilgilendiren ya da bilgiden tümüyle mahrum bırakıp bilgilendiriyormuş gibi yaparken bilgiyi saklayan yayıncılık anlayışı benimsemiş bütün medya organları suçludur."
MEDİZ bu suçta sorumluluk payı olanlarıysa kışkırtıcı medya anlayışına kayıtsız ve sessiz kalanlar olarak yorumluyor ve talep ediyor: "Yeni bir kayıp daha yaşamamak, Türkiye'yi kaotik bir ülkeye çevirmemek için, 301. madde basta olmak üzere ifade özgürlüğü alanındaki tüm engellerin kaldırılması gerekmekte ve bu konuda başlıca sorumluluk devlet ve medya organlarına düşmektedir."
Yaşananları gerçekten kınayan binlerce kişi cuma akşamı Agos'un önüne yürüdü. Hafta sonu ve bugün de, kalabalık gerek Agos'un önünde, gerekse diğer şehir meydanlarında kınamaya devam ediyor. Yarınsa Mobese medyasıyla karşılıklı teşekkür fotoğrafı verip, cinayeti "kınayarak" kendini aklayan devleti, kalabalığın değil kitlelerin protestosu bekliyor. (EÖ/TK)