Ağır ve sağlıksız çalışma koşullarına, bunların yol açtığı iş kazalarına, düşük ücretlere, dayatılan bedelsiz zorunlu mesailere ve iş yerinde kötü muameleye son verebilmek için örgütlendiklerini söyleyen 109 işçi, 8 Mart 2006'da Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu'na (DİSK) bağlı Birleşik Metal İşçileri Sendikası'na (Birleşik Metal-İş) üye olmuş.
İşçiler, halen Çalışma Bakanlığı'ndan sendika yetki belgesinin gelmesini bekliyorlar.
Hep aynı gerekçe: "Performans düşüklüğü"
İşveren tarafından sendikalı oldukları öğrenildiğinde "performans düşüklüğü", "verimsizlik" gibi gerekçeler gösterilerek ya da gerekçesiz işten çıkarmaların başladığını söylüyorlar. 28 Mart'ta ilk olarak bir işçi ve ardından 31 Mart'ta 11, 4 Nisan'da 13 ve 10 Nisan'da 15 işçi olmak üzere toplu işten çıkarmalar yaşanıyor.
"Günde 13 saat mesaiye 4 taksitli asgari ücret"
İşten atılan Mito işçilerinden Hasan Erol, ilk işten çıkarmanın gerçekleştiği 31 Mart'tan itibaren fabrika önünde direnişlerini sürdürdüklerini söylüyor. İçerideki işçilere de hazırladıkları duyurular ve bildirilerle ulaşmaya çalıştıklarını anlatıyor.
Erol, günde 10 saatlik çalışma üzerine hafta içi her gün 3 saat, cumartesi günleri 4 saat zorunlu ve ücretsiz mesai yaptıklarını, buna karşılık aldıkları asgari ücretin ise 4 taksite bölünerek verildiğini söylüyor.
Direnişteki Mito işçileri, bu uygulamalara karşılık, bildirilerinde yasal haklarına işaret ediyorlar:
" 4857 sayılı İş Yasası'nda ve diğer yasal düzenlemelerde, işçinin onayı olmadan patron işçiyi zorla mesaiye bırakamaz. Hatta biz işçiler fazla mesaiyi onaylamış olsak dahi bunun bir sınırlaması var; 1 yılda en fazla 270 saat fazla mesai yaptırılabilir. Ayrıca İş Yasası'nda haftalık normal çalışma süresi 45 saattir. Bunun üzerindeki her çalışma fazla mesaidir"
Sağlıksız çalışma koşulları can yakıyor
İşten atılan bir diğer işçi, Mesut Sevilmiş, işyerindeki çalışma koşullarının sağlıksızlığına dikkat çekiyor:
"Bizler burada ağırlığı 8-20 kg arasında değişen havlu-pan radyatörler üretiyoruz. Bu ağırlık, sistemin düzgün kurulmaması nedeniyle özellikle kadınların sık sık yaralanmasına neden oluyor.
"Bundan daha önemli bir tehdit, bu radyatörleri yaparken kullanılan oksijen kaynak tüpleri. Tüplerin kurallara göre çalışma alanının dışında bulundurulması gerekirken, tüplerin hepsi topluca işçilerin yanında tutuluyor. Tezgahların birbirine çok yakın olması da bir çok kez kazaya sebep oluyor."
Ayrıca şirketin, daha ucuza mal olması nedeniyle temizlik firmasına ait işçileri alarak metal işinde çalıştırıyor olması, kiralık işçi kullanması ve kaynak işinde çalışanlara dahi eğitim vermiyor olmasının da işyerinde yaşanan önemli kazalara yol açtığını belirtiyor.
"Her hafta bir iş kazası..."
Direnişe katılan işçilerden Güldes Önkoyun, kendisinin ofis bölümünden sendikaya üye olan tek işçi olduğunu söylerken, bu bölümden işten çıkarılan da tek işçi olduğuna dikkat çekiyor.
Önkoyun, işyerinde neredeyse her hafta bir kaza yaşandığını söylüyor:
"Sigorta güvencesi olmayan işçilerin kazalarda hak arama durumu da olmuyor. En son yaşanan kazada vücudunun ön tarafı ve yüzü kaynak aletinden yanan bir arkadaşımız için ecza dolabında merhem bile bulamadık. Hazır bulundurulan 10 tane yangın söndürme tüpünün sadece bir tanesi çalışır durumdaydı."
Ayrıca Önkoyun, işçilerin sağlığı ve güvenliği için önlem alınmamasına gerekçe olarak gösterilen kaynak yokluğunun da inandırıcı bulmadıklarını ifade ediyor.
"Fabrikaya, işçilerin takibi için yüksek maliyetli bir kamera sistemi kurulabiliyor. Bu sistem kadın işçilerin tuvaletinin girişine kadar her yeri gözetim altında tutuyor. Bu yöntemle de işçilerin örgütlenmesini denetlemek istiyorlar." (AGS/TK)