Türkiye Yayıncılar Birliği’nin (TYB) düzenlediği Yayınlama Özgürlüğü Yolunda paneli önceki gün Tüyap Kitap Fuarı’nda gerçekleştirildi.
TYB Yayınlama Özgürlüğü Komitesi Başkanı Ragıp Zarakolu yönetiminde, Uluslararası Yazarlar Birliği (PEN) İngiltere Komite Başkanı Yazar Maureen Freely, yazar Ahmet Ümit ile yazar ve yayıncı Mine Soysal’ın katıldığı panelde Türkiye’deki ifade özgürlüğü ve sorunları tartışıldı.
İngiltere’deki baskılar
Maureen Freely bilinenin aksine, yayıncıların İngiltere’de de çeşitli baskılar ile karşılaştıklarını söyledi.
İngiltere’de yürürlükte olan Hakaret Yasası nedeniyle yayıncıların ve yazarların yüklü tazminat davaları ile karşı karşıya kaldıklarını aktardı.
“Hukuk sistemi sıradan vatandaş medya tarafından bir hakarete uğradığında ceza vermezken, zengin ve güçlü olanların eylemlerinin eleştirisi yasaklanabiliyor.”
Yeni kanunlar ile eseri dünyanın bir başka ülkesinde yayınlanan İngiliz bir yazara Britanya’da dava açılmasının mümkün hale geldiğini de belirten Freely, bu durumun yayıncıları güç duruma soktuğunu belirtti.
“Terör” bahanesi
Freely İngiltere’de “terör” bahane edilerek çıkartılan yasaların basın özgürlüğünü tehdit etmeye başladığını da anlattı.
“Geçen yıl devletin terör konusunda gözetim yetkilerini arttırmak amacıyla bir yasa çıkartıldı. Bu yasaya göre devlet terör söz konusu olduğunda gazetecilerin haber kaynaklarını öğrenebilecek.
“Guardian gazetesi Edward Snovden’in ortaya çıkardığı bilgileri yayınlamak isteyince hükümet gazete binasına bir baskın düzenledi. Hikâyeyi ortaya çıkartan gazetecinin bilgisayarına el konuldu ve gazete kapatılmanın eşiğine geldi.”
Editörler çekiniyor
İngiltere’de yayıncılara yönelik baskıların yalnızca devlet kaynaklı olmadığını dile getiren Freely diğer tehditlere de değindi.
“Britanya’da 35 yıl önce ilk kitabımı yayınladığımda seçkin bir edebiyatçılar topluluğunun içine adım atmış oldum. Editörlerimiz yayınladığımız her şeyin arkasında dururlardı.
“Şimdi bunu yapmış olurlarsa işlerinden kovulurlar. Eğer bir kitabınız çok satmamışsa ortalama bir yazar olarak etiketlenirsiniz. Ve ikinci kitabınız basılmaz.”
“Sansür fermanı”
Mine Soysal ise konuşmasında günümüzde devletin yayıncılığa müdahalesinin arttığını savundu.
Milli Eğitim Bakanlığı’nın 2 Ekim’de çıkardığı yönetmeliği eleştirdi.
“Bakanlık okullarda okutulacak edebiyat kitaplarını, bu kitapların hangi temalarda ve konularda okutulacağını kendi belirleyecek. Bu doğrultuda uygun kitapların basılmasını, basılı ve dijital ortamda yayınlanmasını ve dağıtımını da kendisi yapacak.
“Bakanlığın oluşturduğu yayın danışma kurulu ve beş kişilik yayın kurulu olacak. Bu kurullar bakanlık çalışanlarından yani kadrolu memurlardan oluşacak.
“Eserlerin basılmasından yayınlanmasına anayasaya ve 1739 sayılı Milli Eğitim Kanunu’na uygunluk aranacak. Bu özetten ne anlamalıyız?
“Bu yönetmelik, edebiyat ve yayıncılığı devlet denetimine sokan son yılların en muhteşem sansür fermanıdır.”
Şikayet baskısı
Ahmet Ümit de son dönem okullarda okutulan bazı edebiyat eserlerinin sansüre uğradığını vurguladı.
Ümit ayrıca edebiyat eserlerinin “benim inancıma hakaret ediliyor“ denilerek şikâyet edildiğini de belirtti.
“Savcılıklara yapılan bu şikayetler sonucunda bazı sansür olayları ile karşılaşılıyor.
“Bu tutum devlet katında kabul görürken halkın bazı kesimleri arasında da destek buluyor. Sıradan faşizm tam da budur.“
Ümit bu girişimler nedeniyle otosansürün yaygınlaştığını da ifade etti.
Her dönem sansür
Ahmet Ümit Türkiye’de sansürün tarihine dair bilgiler de aktardı. Cumhuriyet tarihi boyunca yayıncıların karşılaştığı sorunların dönemlere göre farklılıklar gösterdiğini belirtti.
“Cumhuriyet tarihi boyunca tek parti dönemine ilişkin çok şey söylendi. Nazım Hikmet’in yaşadıklarını biliyorsunuz.
“Adnan Menderes özgürlük vaadi ile iktidar oldu. Fakat onun döneminde de aynı yasaklar devam etti.
“Soğuk savaş döneminde ise antikomünizm sansürün temel nedenlerinden birisi oldu.”
Susuz Yaz
Örnekler de veren Ahmet Ümit, Cannes’a katılan ilk Türk filmi olan Susuz Yaz’ın son derece sıradan bir sebeple Türkiye’de yasaklandığını hatırlattı.
“Su paylaşımı üzerine olan filmde, buğday başakları susuzluk nedeniyle cılız kalıyor. Bunun üzerine film ‘Türk köylüsünün yetiştirdiği başakları cılız gösteriyorsunuz’ denilerek yıllarca yasaklandı.” (YY)