Kuzey Irak'a sınır ötesi operasyonun henüz bittiği şu günlerde, 8 Mart'a yaklaşırken feminist kadınlar milliyetçilik ve militarizme karşı feminist politikanın nasıl konumlanabileceğini, imkanlarını tartıştılar.
Militarizm ve Milliyetçiliğe Karşı Feminist Politika başlıklı tartışmada Boğaziçi Üniversitesi Sosyoloji Bölümü'nden Doç. Dr. Meltem Ahıska, Boğaziçi Üniversitesi Tarih Bölümü Öğretim Üyesi Dr. Nazan Maksudyan, Demokratik Özgür Kadın Hareketi'nden (DÖKH) Zehra İpek konuştu.
Ahıska konuşmasında "Milliyetçiliğin içi boşaltılmış bir iktidar kalıbı olduğunu, kapitalizmin ilhamını aileden alan bir modele ihtiyaç duyduğunu, milliyetçilik de toplumu aile gibi düşünmek olduğunu" söyledi.
Ahıska: Milliyetçilik kadını aile üzerinden topluma dahil ediyor
"Ulus devletin odakta olduğu bir cinsellik rejimi oluşturuluyor. Milliyetçilik kadını aile üzerinden topluma dahil ediyor. Annelik kadının pokitik satütüsü gibi sunuluyor. Erkekler birey ve vatandaş olarak toplumda kabul edilirken aynı zamanda topluluk için kendilerini feda etmeleri, askere gitmeleri bekleniyor."
Ahıska "Göçmen bir feminizme özlem duyduğunu" belirterek, "Feminizm kapitalist dünya tarafından sürgüne gönderilen öznelerle, kadınsılar ve dışlanmış olanlarla dayanışmalı, daralma tehlikesine karşı yeni bir hayal gücü üretmeli, merkezi gündemden özgürleşmeli" dedi.
Ahıska "milliyetçiliğin kadınlığı erkekliği tanımlayan bir çerçeve" olduğunu söyledi.
İpek: Militarizm kadını kimliksizliğe götürüyor
Demokratik Özgür Kadın Hareketi'nde İpek "Kürt ve kadın olmanın milliyetçiliğe doğrudan muhatap olmak anlamına geldiğini, operasyonun bir işgal girişimi olduğunu ve kadınları savaşa, kimliksizliğe götürdüğünü" söyledi.
Kürt sorunun şiddete dayalı politikalara şiddete dayalı politikalara havale edildiğini vurgulayan İpek "Bölge açısından 8 Mart'ta kadınların kendi taleplerini dile getirmelerinin tepkiyle karşındığını" vurguladı, "Demokratik Toplum Parti (DTP) milletvekili kadınların, örneğin Fatma Kurtulan'ın medyanın milliyetçiliğine ve militarizmine uğradığını" anımsattı.
İpek "Kürt kadınların 'tülbent' taktığını, bölgede Adalet ve Kalkınma Partisi'nin (AKP) kadınlara türban takmalarını dayattığını" belirtti "Kendimizi Kürt kimliği ve kadın kimliğiyle ifade edemiyoruz. Bizim de kadın kotasını her alanda uygulatmamız o kadar kolay olmadı. İki kimliği taşımak bizim için zor. Feminist hareket Kürt kadınlardan biraz uzaklaşıyor" diye konuştu.
Maksudyan: "Anneannem" kitabı iyi bir örnek
Maksudyan tarih yazımında kadının yerini anlatırken "Tarihte büyük olaylar ve büyük 'adamların' anlatıldığını, küçük meselelerde hep kadınların yeraldığını" anımsattı.
"Kadınların tarihi ancak 60'lardan sonra yazılmaya başlanıyor. Kamusal, kurumsal olmayan tarih, evin içi anlatılmıyor. Tarih hep bizi büyük anlatılara hapsediyor. Bunun aksi örnek olarak Fethiye Çetin'in "Anneannem" kitabı verilebilir. Orada bir çocuk şiddeti anlatıyor. Kadınlar daha çok ev içinde olup daha az asimile olduklar için bize savaşı, şiddeti, anlatılmayanı anlatabilirler." (NZ)