Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Rize'de İsmail Kahraman Kültür Merkezi'nde gerçekleştirilen Recep Tayyip Erdoğan Üniversitesi Geliştirme Vakfı Meclis Toplantısı'nda konuştu.
Başbakanlık resmi sitesinde yer alan bilgilere göre Başbakan Erdoğan konuşmasında üniversiteler, Mısır ve diktatörlük tartışmalarına yer verdi.
"Demokrasiye kapalı bir üniversite bilime açık olamaz"
Erdoğan'ın konuşmasından satır başları şu şekilde:
"Türkiye genç ve dinamik nüfusuyla dünyada öne çıkan bir ülke. Ancak bu genç ve dinamik nüfusu en donanımlı şekilde geleceğe hazırlamazsanız, nüfus tek başına bir şey ifade etmiyor. Yani cemiyet, yani çoğunluk hiç bir zaman tek başına bir şey ifade etmiyor. Burada özellikle nitelik, çok önemli. Bunu başarmak zorundayız.
"Özellikle demokrasi ve demokratikleşme konusunda eğitimin hayati öneme haiz olduğunu burada vurgulamak durumundayız. İlkokulun, hatta anaokulunun daha ilk gününden daha ilk dersinden üniversite son gününe, son dersine kadar bizim çocuklarımıza gençlerimize demokratik kültürü, hoşgörüyü, birbirinin yaşam tarzına saygıyı, birbirinin hayat hakkına saygıyı anlatmamız gerekiyor
"Özgürlük, bir başkasının özgürlük alanına kadar o alanda istediğimi yapabilmektir. Bu da kamu düzenini bozmak suretiyle değil, kamu düzenine saygı duymak suretiyle ama bir başkasının özgürlük alanına girdiğiniz anda bu hem kamu düzenini bozmayı getirir hem şiddeti getirir hem kargaşayı getirir. Biz, bir başkasının özgürlük alanına saygı duyduğumuz zaman bu ülke tutulamaz. O zaman refah, huzur ülkemizde egemen hale gelir. İşte bizim şiddetle muhtaç olduğumuz budur ve bunu başarmalıyız
"Çocuklarımız okudukça cahilleşiyor"
"Çocuklarımız okudukça, tahsil gördükçe daha da cahilleşiyor, kendisine, ülkesine, toplumuna ve özüne daha da yabancılaşıyorsa burada ters giden bir şey var demektir. Böyle bir eğitim tarzı bizim kabulleneceğimiz, müsamaha göstereceğimiz bir eğitim tarzı olamaz.
Bunu 10 yıllar boyunca üniversitelerimiz de yaşadık. Üniversitelerimiz kendisini dışarıya kapattılar, topluma kapattılar, ülkeye ve ülke gerçeklerine kapattılar, milletten kopuk, Türkiye gerçeklerinden kopuk, izole bir noktaya geldiler. Şehrin sanayisi ile ticareti ile ekonomisi ile ilgilenemediler, ülkenin siyasetiyle dış politikasıyla sosyal ekonomik sorunlarıyla ilgilenemediler. Milletle kucaklaşmak yerine milletten uzaklaştılar. Bilim ve eğitim ile millet arasında adeta uçurumların oluşmasına neden oldular.
"İşte bunu tersine çeviriyor, şimdi tabii mecrasına döndürüyor, üniversitelerimiz ile milletin, üniversitelerimiz ile ülkenin kucaklaşmasını sağlamak için gayret sarf ediyoruz. Bu süreci daha da hızlandırmak zorundayız. Özellikle üniversitelerimiz demokratikleşme, bir arada yaşama, hoşgörü noktasında daha etkin, daha işlevsel, daha yön gösterici hal almasını sağlamak zorundayız."
"Demokrasiye kapalı bir üniversite bilime açık olamaz. Ben konuşacağım sen dinleyeceksin.. yok böyle bir şey. Ben konuşacağım sen dinleyeceksin; sen konuşacaksın ben dinleyeceğim.
"Bilime ters bir şey istiyorsak, ilim adamı 'Öyle değil böyledir' demeli"
"...Ayrımcılığın, ırkçılığın, faşizmin özellikle de kendi milletinin değerlerinin, kendi vatandaşlarının yaşam tarzının, kılık kıyafetinin, sakalının, bıyığının düşmanı olan bir üniversite sadece laboratuvarlarında değil, maalesef sınıflarında, amfilerinde robot üreten bir üniversite olur.
"Eğitim, insanı robotlaştırmak, insanı bilgisayarlaştırma, insanı bilgisayar gibi görüp onu formatlamak değildir. Eğitim insanı bilgiyle donatırken, o bilginin insanı vicdani değerleri yücelmesini sağlayacak melekeleri yani tevekkül ve tasavvuf gücünü hatta tasavvur gücünü kazanmasını temin etmektir.
"İlim adamı, ilim namusundan, fikir namusundan bedeli ne olursa olsun taviz vermeyen insandır. Çok açık net söylüyorum. Ben bir siyasetçiyim, eğer biz bile kalkıp da ilme ters bir şeyi istiyorsak ilim adamının şunu söylemesi en önemli görevidir: 'Öyle değil böyledir' demesi lazım. El pençe divan durup, 'Ferman buyurdunuz efendim' dememesi gerekir. Şu anda biz dünyada bunu yaşıyoruz, ülkemizde de bunlar yaşandı. İşte bunların aşılması lazım. Bunları aştığımız zaman üniversiteler güçlüdür. Bunları aşamazsak üniversitelerimiz gariptir, fakirdir, fukaradır"
"Disiplin mekanizmaları en ideal şekilde işlemeli"
"Benim polisim su sıkıyor biber gazı sıkılıyor. Şiddet diyorlar. Molotof atanları özgürlük mücadelecisi olarak değerlendiriliyorlar. Sevsinler seni. Özgürlük mücadelesi verenler fikren, düşünceyle verir, demokratik yollarla gelir, sandıkta verir. Sandıkta kazanamayacaklarını bilenler, görenler, anlayanlar işte dağda silahla ürüyorlar, meydanlarda molotofkokteyli ile ürüyorlar, yine silahlarla yürüyorlar.
"Onun için üniversitelerimizin çatısı altında asla bunlara müsaade edilmemeli, burada herkes elinde elinde bilgisayarla, kitapla dolaşmalı. Bu tür bir şey olduğu zaman da yönetim anında bunlara müdahale etmelidir, elindeki yetkiyi, salahiyeti en güzel şekliyle kullanmalıdır. Hiç taviz verilmemeli. Bütün disiplin mekanizmaları en ideal şekilde işletmelidir. Çünkü bunlar meydanı buldukları zaman bakıyorsunuz üniversiteleri aynı şekilde terörize etmenin gayreti içine giriyorlar. Üniversitelerimiz bir terör meydanı, terör alanı değildir. Oralarda bilgi vardır, ilmin tahsili vardır ve oralardaki insanlar bu toplumun örnekleridir, örnek olmaya mecburdur."
"Mısır'daki olaya darbe diyemeyen geleceğe ihanet eder"
"Mısır'daki olaylar karşısında susmak, çok ağır bir vebalin altına girmektir. Özellikle bilim insanlarının, üniversitelerin bu hadiseler karşısında daha gür bir ses çıkarmalarını beklerdim, ama bu olmamıştır. Zira bugün susulur ise yarın konuşmaya, itiraz etmeye kimsenin hakkı olamaz. Bugün darbeye 'darbe' diyemeyenin yarın bir hastalık veya bu hastalık bütün vücuda sirayet ettiğinde, darbeye 'darbe' demesi hiçbir anlam ve ağırlık ifade edemez.
"Diktatör yakıştırması yapıyorlar..."
"Menderes de hata yaptı, dediler, hatırlayın, o dönemi yaşayanlar çok iyi bilirler. 27 Mayıs darbesi meşrulaştırılmak istenmiştir. 'Siyasetçiler de hatalıydı' dediler, 12 Eylül meşrulaştırılmaya çalışılmıştır. Merhum Erbakan da hatalıydı, dediler, 28 Şubatı meşrulaştırmaya çalıştılar ve Menderes'i arkadaşlarını ipe götürdüler, idam ettiler. Ona da 'diktatör' dediler, o günün gazeteleri var elimde.
"Şimdi aynı şeyi dikkat edin şahsıma söylüyorlar. Ben diktatör olacağım birisi kalkacak bana diktatör diyecek. Onun vay haline. Çünkü diktatörlüğün mizacında, karakterinde bu tür şeylere tahammül yoktur, anında götürürler. Eğer görmek isteyenler varsa Suriye'ye gitsin. Bak 100 bine yakın insan öldürüldü, diktatör var. Aynı şey Mısır'da, aynı şey dünyanın değişik yerlerinde yapılıyor." (BK)
* Fotoğraf: Hakan Burak Altunöz / Rize / AA