Turgut Yüksel'in son sergisi Savunma Sanatları Alan İstanbul'da izleyicisiyle buluşuyor.
Sergi danışmanlığını Şeref Erol'un yaptığı Savunma Sanatları'nda Yüksel'in çizgileri ilk defa demir ve pleksiyle üç boyutlu formda karşımıza çıkıyor.
Turgut Yüksel'e Savunma Sanatları'nın neyi savunduğunu sorduk. Yüksel, günümüz dünyasına egemen olan korkuları hatırlatarak ilk önce insanın aklını korumayı savunduğunu anlattı.
Niye siluet çalışıyorsun?
a. İntihal tartışmalarını önlemek,
b. Gölgede kalanların sesini duyurmak
c. Her siyah çizgi gücün karanlık tarafına gönderilmiş bir selam olduğu için
D şıkkı, yani hepsi. Siluet en kadim resim formudur. Mağara resimlerine baktığımız zaman insanlığın ilk çizgilerinin siluet olduğunu görürüz. Bu geleneği devam ettirmeyi seviyorum.
Ayrıca bu durum çizerken, giderek sadeleşmeye yönelik çizgiyi eksiltme çabasının sonucu olarak ortaya çıktı.
Zira gölgenin şöyle avantajları var: Birincisi, rüküşlükleri sevmiyorsanız siluet avantajlıdır. Bütün iç detayları elden aldığı için formu ve sahneyi iyi kurgulamaktan başka çare bırakmaz. Bunun sonucu olarak da sahne doğru tasarlandıysa etkisi çok güçlü olur.
İkincisi, eğer kağıttan bir maket yapacaksanız, masaya bir makas, bir cetvel bir de kağıt koyarsınız, daha fazla bir şey koymazsınız zira konulan her fazlalık sizin masada rahat hareket etmenizi engelleyen bir bariyer gibi durur.
Benim yaptığım işlerde de kullandığım ana malzeme iki renk; siyah ve beyaz. Masadaki diğer fazlalıkları ortadan kaldırınca konuya ve kompozisyona ağırlık vermeniz gerekiyor, çünkü yapılan hatayı en etkili gösteren de bu iki renktir.
Velhasılıkelam siluet güçlüdür, mağara resimleri o yüzden enfestir.
Silah, idam sehpası ya da idam ipi gibi sık çizdiğin imgeler var. Militarizme darbeler atıyorsun gibi...
İdam sehpası insanlığın laneti gibi gelir bana... Freddy Krueger gibi, bir türlü yok olmayan bir yaratık gibi...
Daha geçen ay yeniden idam cezası konuşulmaya başlandı, bu durumda ben de bunu gündeme getirenlerin arzularının dehşetini gözlerinin önüne koyarım...
Militarizme darbeler atıyorum, zira o da bana darbe atıyor. Militarizm bütün devletlerin büyük bir şehvetle varlığını oturttuğu en büyük temeldir. Ve bu temel doymak bilmeyen bir varlık gibi hep daha büyüğünü istiyor. Daha çok ve daha büyük silahlar... Bu "daha büyük" insan aklının devasa abidesi olan nükleer bombalarla ulaştı.
Bu "daha büyük" mantığı ise çok basit bir gerçeğe işaret ediyor: "tek bir düğmeye basarak ne kadar daha çok insan öldürebilirim" arzusuna. Bu arzuyu bir kenara bıraksak bile en temelde militarizm diğerini öldürmek için eline silah vereceği bir birey arar...
Terry Eagleton, "Evrensel tarihin herhangi bir temeli varsa, o tarih, mutluluğun birikimine dair bir masal değil, sapandan megatonluk bombalara uzanan bir hikâye olmalıdır" der.
İnsanlar bu hikâyeden gocunmak yerine bundan gurur duyuyor. Bana da bu gurur haliyle dalga geçmek düşüyor.
İnsanlık en büyük akli yatırımını bir diğer insanı imha etmek üzerine yaptığı için, ordu-devlet sahip olduğu silahlar, milyona yaklaşan mensup sayısına rağmen bir kişinin vicdani reddini bile çok büyük bir tehlike sayıyor. Buna çelme takmayıp da ne yapacaksın.
Türkiye'de mizah dergileri birçok alanda toplumdaki egemen iktidar ilişkilerini eleştirirken militarizme yönelik eleştirileri yok gibi görünüyor. Ne dersin?
Genel olarak mizah dergilerinin eski refleksini ve derinliğini kaybettiğini düşünüyorum. Ezbere kodlar üzerinden muhalefet yaptığı için yeni bir dil oluşturamadı. Eskisini de unuttu...
Çok iyi çizgiye ve zehir gibi bakış açılarına sahip olduğunu bildiğim insanlar mevcut ama dergilerin üzerine de serpilmiş bir ölü toprağı var. Bu atalet hali içinde militarizm gibi çatal bir konuya kafa tutma dikliği de pek çıkmıyor.
Serginin ismi neden Savunma Sanatları? Savunma sanatları neyi savunuyor?
Sistem kendi varlığını muhafaza etmek için korku nesnesi yaratır, daha sonra bunları üçe beşe çıkartır ve bireyin üzerine salar. Çünkü toplumları kontrol etme yöntemi olarak en temiz çalışan mekanizma her zaman için korku salmak olmuştur. Buraya özgü değil bütün dünyada ve geçmişte de böyle ve böyleydi...
Sadece bu memlekette kendi üzerimize salınan korkulara bakarsak; din elden gidiyor, şeriat geliyor, vatan elden gidiyor, komünizm geliyor, istikrarımız kayboluyor, vatan bölünüyor, komşular altımızı oyuyor, Türklüğe hakaret ediliyor, halkı askerlikten soğutuyor vb... uzun bir liste ortaya çıkıyor.
Buna bir de kişisel öğretilmiş korkuları ekleyin. İşsiz kalma, evsiz kalma, terk edilme, reddedilme, yalnız kalma gibi...
Bu korku tünelinde de insan maruz kaldığı korku yoğunluğuna göre bazen akli bazen de zırdelice savunma sistemleri geliştiriyor.
Daha öncede dediğim gibi; kimileri sokağa çıkarken beladan korunmak için kapıdan ilk önce sağ ayağını atar, kimi evinin alarmını çalıştırır, kimi belindeki silahını kontrol eder, kimi de kafasına çatıdan tuğla düşmesin diye gözü havada yürür, diğeri çantasındaki biber gazını en kolay ulaşabileceği cebe yerleştirir.
Kimi bir başka dine ve etnik kimliğe düşman olur, kimi kendi ırkının üstün olduğunu savunur...
Bu korku yoğunluğu ve ardında oluşan her adımda tedbir alma isteği belirli bir süre sonra insan aklına felç indiriyor ve sisteme tabi olmaktan başka çaresi kalmıyor.
Eğer sisteme uymazsanız da önce sistem sizi kendinize uydurmaya çalışır, daha sonra da size tanımlar koyarak (suçlu, deli, sapkın vb...) yalnız bırakır ve kendi kendinizi imha etmenizi bekler. Savunma Sanatları da aslında ilk önce insanın aklını korumayı savunuyor.
bianet'ten bir takipçin iletmemi istedi: Radikal'deki köşenin ismi Mantığın Bir Anlık Çöküşü nereden geliyor?
Pink Floyd'un "A Momentary Lapse of Reason" albümünden geliyor.
Müzikle yakından ilgilenmene rağmen pek sık kullanmıyorsun sanki müzik malzemesini? Sergiye müzik koymayı düşünseydin, neyi çalardın?
Bazı bazı müzik malzemesini kullanıyorum ama dediğin gibi pek sık değil. Sergiye müzik koymayı düşünseydim, Rage against the machine ve Rammstein çalardım.
Sergide iki boyutlu çizgilerin üç boyuta aktarılmasına nasıl tepkiler aldın? Sonuçta siluetlerle özdeşleşmiş bir tazın var ve siluetler tanım gereği iki boyutlu. Üç boyutlu hale getirmek riskli görünmedi mi?
Tepkiler gayet yoğun ve iyi... Üç boyutlu hale gelse bile yine de siluet halini korumaya devam ediyorlar.
Bu sefer ek olarak silueti belirleyici olan arka ışık gerçekten de var edildi. Form zeminden ayrıldı ve zeminle arasına mesafe girdi. Bunlar mevcut duruma yeni hareketler kattı.
Bu yüzden yeni hali, eski formun üzerine binince daha etkileyici oldu. Dediğin gibi, böyle radikal bir değişiklik ilk başta riskli göründü, o yüzden önce birkaç deneme yapıp etkisini gördükten sonra devam ettim.
Çocuklar da çizgilerinde ihmal etmediklerin arasında yer alıyor. Zaman zaman çocuklarla yaptığın çalışmalar da var. Ne buluyorsun çocuklarda?
Kafaları çok güzel oluyor çocukların. Benim iki kasa bira içip ulaşacağım kafa onlarda doğuştan var. Okulda ilk, orta ve lise sınıflarına karikatür dersleri veriyorum. Orta ve lise neyse, ama ilkokuldakiler bomba...
Çok eğleniyorum onlarla. Şahane bir hayal gücüne ve mükemmel bir şekilde düşündüklerini çizgiyle tasvir etme kabiliyetine sahipler. En fazla da itaatsizliklerini seviyorum. (YY)
* Turgut Yüksel'in Savunma Sanatları başlıklı sergisi 29 Aralık'a kadar Beyoğlu, Asmalımescit'teki Alan İstanbul'da görülebilir.
* Fotoğraflar: Muhsin Akgün