Türkiye İnsan Hakları Vakfı (TİHV) Başkanı Yavuz Önen, Radikal gazetesi muhabirleri ile yöneticilerine baskı ve korkutmalara boyun eğmemeleri çağrısı yaptı.
"Gazeteci arkadaşlarımız yürüyüşe devam etsinler; demokratik kamuoyu peşlerinde, onları destekliyor" diyen Önen, Türkiye'nin demokratikleşebilmesi için MGK Genel Sekreterliği'ne yönelik görevlendirmelerin kaldırılması çağrısını yineledi.
İfade özgürlüğü savunucusu Şanar Yurdatapan, iki kere psikolojik harekata maruz kaldığını; Psikolojik Harekat Birimleri'nin 1996'da düzenlediği Güçlükonak katliamına tanıklık ettiğini söyledi; MGK Genel Sekreterliği'nden Güçlükonak katliamının yeniden araştırılmasını istedi.
Yazar Abdurrahman Dilipak, "Radikal gazetesinde yer alan iddialar doğru değilse, MGK Genel Sekreterliği'nin yanıt vermesi, doğru ise hesap vermesi gerekir" dedi.
Türkiye Gazeteciler Sendikası (TGS) Genel Sekreteri Ercan İpekçi ise, psikolojik harekatlarda basının rolüne dikkat çekti; "Radikal gazetesinin haberlerinden sonra basın çalışanlarının özeleştiri yapması gerekir. Gazeteciler ve köşe yazarları, bilerek ya da bilmeyerek hangi psikolojik harekatlara alet olduklarını gözden geçirmeliler" diye konuştu.
Önen, Yurdatapan, Dilipak ve İpekçi'nin bianet'e açıklamaları şöyle:
Önen: Radikal geri adım atmasın
MGK Genel Sekreterliğinin, bu konuda yayın yapan yazı yazan muhabir ve yazarlar hakkında soruşturma başlatması, böyle bir kurulun işlevinin ne olduğuna dair en son örnek.
Bu açık bir örnek, ama bugüne kadar kimler hakkında gizlice neler yapıldığı merak konusu.
Yasa, MGK hakkında şöyle bir görev tanımı yapıyor: Devletin varlığı ve bağımsızlığı, ülkenin bütünlüğü ve bölünmezliği ile Anayasan 2. maddesinde ifade edilen cumhuriyetin temel niteliklerinin korunması...
Yasa ile MGK Genel Sekreterliği'ne devlet çapında psikolojik harekatın koordinasyonu verilmiş. Bu o kadar büyük ve önemli bir görev tanımı ki, böylesi büyük bir görev, gizli olarak yürütüldüğünde parlamentoya, hükümete, bakanlıklara ve hatta Anayasa'ya bile gerek kalmıyor. MGK Genel Sekreterliği, başka hiçbir kurum ve kişiye ihtiyaç duymuyor; yetkilerinin tartışılmasına ise tahammül edemiyor.
MGK açıklamasında, konumunu diğer ülkelerdeki uygulamalarla kıyaslıyor. Oysa MGK Genel Sekreterliği'nin açıklamasının aksine, o başka ülkelerde Türkiye'deki kadar faili meçhul cinayet, gözaltında ölü, işkence, yerlerinden zorla sürülme yani köylerin yakılması, yıkılması ve milyonlarca insanın evlerinden edilmesi olayları yaşanmadı. Derin devlet uygulamaları ile Mehmet Ağar'ın deyimiyle "bin operasyon" uygulamaları yaşanmadı. O nedenle, Türkiye'deki uygulama farklı, özellikli.
Ve bundan dolayı, biz insan hakları savunucuları, böyle bir görev tanımının ortadan kaldırılmasını savunuyoruz. Psikolojik harekatın, aslında iç düşman adı altında toplumun siyaseten muhalif tüm kesimlerine karşı yürütüldüğünü hep birlikte yaşadık. Türkiye demokratikleşecekse, böylesi bir görevlendirmenin tartışılması ve böyle bir görevin ortadan kaldırılması gerekir.
Bu tartışmayı kamuoyuna duyuran gazeteci ve muhabirlerin, yaptıkları işe sahip çıkmalarını, baskı ve korkutmalara boyun eğmemeleri gerektiğini düşünüyorum. Bugün okuduğum yazılarda, sanki bir yanlış anlaşılma varmış gibi ifadeler, geri adım atıldığı izlenimi veren yaklaşımlar var. Gazeteci arkadaşlarımız yürüyüşe devam etsinler, demokratik kamuoyu peşlerinde, onları destekliyor.
Yurdatapan: Toplumu kandırmanın adı, psikolojik harekat olamaz
MGK Genel Sekreterliği'nin gizli psikolojik harekatlarından ikisinin bizzat kurbanı, birisinin de tanığıyım.
Bir MGK kararının uzantısı olan Meral Akşener Genelgesi sonucunda tutuklandım, bir ay hapis yattım ve ilk celsede serbest bırakıldım. Bir başka sefer de, yine bir psikolojik harekatın kurbanı olarak üç ay tutuklu kaldım. Yine ilk celsede serbest bırakıldım ve davaların ikisinde de beraat ettim. Ancak, suçlanmam gazetelerin birinci sayfalarından, aklanmam ise arka sayfalarda ufacık duyurulduğu için psikolojik harekat başarıya ulaştı. Birçok diğer kişi gibi ben de, "korkulan insan" haline getirildim.
Ama daha önemlisi, Güçlükonak katliamıdır. Güçlü Konak'ta 11 kişi, sonradan Psikolojik Harekat Birimlerince düzenlendiğine kuşku bırakmayacak bir şekilde, güvenlik güçlerince öldürüldü. Resmi açıklamada, saldırıyı PKK militanlarının düzenlediği iddia edildi. Oysa biz, Barış İçin Çalışma Heyeti olarak bölgeye gittik. Kanıtları ve tanıkları tespit ettik, çektiğimiz videoları ve vardığımız sonuçları bir basın toplantısı ile açıkladık. Toplantımıza tüm basın kuruluşlarından temsilciler geldiği halde, bu olayın haberleri o günden sonra basında yer alamadı. Bu konuda yaptığımız suç duyuruları da hiçbir sonuç vermedi.
Ayrıca, Çevik Bir imzalı bir ihbar sonucu, "güvenlik güçlerini tahkir ve tezyif" suçundan yargılandık. 10 ay hapis cezası aldık. Aynı olayı anlatan kitabı nedeniyle gazeteci Celal Başlangıç da yargılandı.
MGK Genel Sekreterini Güçlükonak katliamını yeniden araştırmaya ya da son beyanatını geri alarak özür dilemeye davet ediyorum. Toplumu kandırmanın adı, psikolojik harekat olamaz.
Dilipak: Radikal gazetesini kutluyorum
MGK Genel Sekreterliği'nin bugün Radikal gazetesinde yayımlanan açıklaması, kabul edilemez. İddialar doğru değilse Genel Sekreterliğin yanıt vermesi, doğru ise hesap vermesi gerekir.
Kendi vatandaşını düşman olarak gören, fişleyen, komplo üreten kişiler, kurumlar statüleri, pozisyonları nedeniyle masum görülemezler. Meclis ve hükümet bu iddiaları araştırmalı. Türkiye Cumhuriyeti'nde insan olmak, insan haklarına sahip çıkmak önemli. Radikal gazetesini bu yönde bir adım attığı için kutluyorum.
İpekçi: Basın da özeleştiri yapmalı
Radikal gazetesinin haberlerini taktirle karşılıyorum. Gazeteci arkadaşlarımız çok güzel bir meslek çalışması yapmış, yıllardan beri sürdürülen psikolojik harekatı belgeleriyle ortaya koymuşlar.
Bu haberlerin arkasından basının da kendi özeleştirisini yapması gerekir. Gazeteci arkadaşlarımızın, birtakım köşe yazarlarının bazı kesimlere alet olmaktan vazgeçmesi gerekir.
Unutulmaması gereken şey şu ki, MGK Genel Sekreterliği psikolojik harekatları da birtakım kalemler vasıtasıyla yürütmüştü. Bunun sorgulanması, geçmişte psikolojik harekatlara kalemşörlük yapanların özeleştiri yapması gerekir. Bundan sonra, bize birtakım şeyleri dikte ettirmeye çalışan yazarların yeni bir psikolojik harekatın parçası olup olmadıklarını nereden bileceğiz?
Geçmiş sorgulanırken özeleştirilerini yapmayanlar, Amerika Birleşik Devletleri (ABD) çıkarları doğrultusunda Ortadoğu ve dünyayı şekillendirmeye çalışırken, böyle bir psikolojik harekatın parçası olmayı nasıl içlerine sindiriyorlar? (BB)