Önce anlı şanlı Bakan Kemal Unakıtan çıktı ve dedi ki; "İzmir Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) Büyükşehir Belediye Başkan adayımıza oy vermezseniz sonunu siz düşünün."
Hatırlarsınız Unakıtan'ı! Hani şu oğlunun tonlarca tavuk yemini uygun! koşullarda yurt dışından getirmesini savunan bakanımız.
Sonra her daim hak ihlallerinin takipçisi, savunucusu olduğunu medyada sıkça dile getiren yine anlı şanlı Diyarbakır milletvekilimiz Cavit Torun çıktı.
Kuru gürültüye pabuç
Ve kahvaltılı basın toplantısında dedi ki; "Diyarbakır AKP Büyükşehir Belediye Başkan adayımıza oy vermezseniz, merkezi hükümetten para alamazsanız."
Anlaşılan bu tehdit yetmemişti, "hazine destekli dış kredilere de onay vermeyiz" demeye de getiriyordu konuşmasını.
Ve devamını da AKP Diyarbakır Büyükşehir Belediye Başkan Adayı getiriyordu. "Bize oy vermezseniz zırnık alamazsınız ve beş yılda memleket 25 yıl geriye gider."
Önce şuna bakmaları gerekir ki; bu kent geçtiğimiz beş yıl içinde de iktidar partisinden olmayan Demokratik Halk Partili (DEHAP) belediye başkanlarınca yönetiliyordu.
DEHAP'lı belediyelerin AKP siyasi geleneğinin yoldaşı belediyelerden çok daha başarılı pratikler sergiledikleri herkeslerin malumu.
Ve bir başka gerçek belki de en önemlisi; Diyarbakırlı kuru gürültüye pabuç bırakmaz. Hele tehdide hiç gelemez. Hele, hele bu tehdidi bölgede seçmen tabanı olmayan birileri yaparsa hiç ciddiye almaz.
Seçilmemiş de, seçilenin yerine
İçişleri Bakanı Abdülkadir Aksu diyor ki; "Ey Diyarbakır halkı, nasıl 8 milletvekili verdinizse şimdi de 5 belediye başkanı verin."
Aslında sayın içişleri bakanı da biliyor ki, bu halk kendilerine 8 milletvekili vermedi. Adları gibi biliyorlar.
Aslında Diyarbakır'dan seçilen milletvekilleri iki. Biri Osman Aslan, diğeri de M. İhsan Aslan. Seçildiklerini varsaydıkları diğer altısı seçim sisteminin garabeti sonucu temsilcisi olmayan, seçmeni olmayan milletvekilleri olmuşlar.
Yani aslında seçilmemişler. Başka seçilmişlerin haklarının üzerine oturmuşlar, seçim sisteminden yararlanarak.
"Hak" nasıl öğretilir hukuk'ta
Hani bir söz var, derler ki; bir yalanı kırk kez tekrarlarsan doğruluğuna kendin de inanırsın. İşte bunlar da böyle, kendilerini milletvekili olduklarına inandırıyorlar.
Sormak lazım sayın Torun'a, aldığı temel hukuk eğitimi bunları mı belletmiş! O hukuk fakültesi sıralarında hak kavramı böyle mi öğretilmişti kendisine. Ama alışkındırlar, biliriz.
1995'de bu şehirde valilik yapan ve gelmiş geçmiş en demokrat Vali olarak bilinen Doğan Hatipoğlu olayında da avukat kimliğiyle sayın Torun'un nasıl tavır sergilediğini Diyarbakır kamuoyu bilir, henüz unutmadı.
Kabahatler büyük
Dünya bu sayın bayların tehditlerini ciddiye alacak kadar lokal sınırlar içine hapsolmuş bir dünya değil.
Atılan her adımın, söylenen her sözün, uluslararası hukuk normlarınca dikkate alınıp değerlendirildiği bir dünya düzleminde yaşıyoruz artık.
Bu sözlerle dağ köyünde yaşayan ağzı var dili yok çobanı bile inandıramazlar. Hele şimdiye kadar kendilerine hiç oy vermemiş seçmeni "bezirgan kasaba politikacısı kurnazlığı" ile ikna etmeye çalışmaları ise boşuna.
Ha bir de bunlardan bugünlerde sıkça Diyarbakır kamuoyunda özür beklemenin zerre kadar mana ve ehemmiyeti de yok. Çünkü özür dileseler bile kabahatlerinden büyük. Tutmaz...(ŞD/NM)