Göç, Türkiye’nin hızlı bir toplumsal dönüşüm sürecine girdiği 1950’li yıllardan beri en önemli sosyolojik olgulardan biridir. Göç genel anlamıyla İnsanların tek tek ya da topluluklar hâlinde, yaşadıkları yerleri, uzun ve kalıcı olarak değiştirmeleridir. Türkiye’nin sosyolojik dinamiklerinin dışında kalan diğer bir göç olgusu da zorunlu göçtür. Yerinden edilme ya da zorunlu göç olgusu 90’lı yıllarda bu coğrafyada en yoğun dönemini yaşamıştır.
Diyarbakır, Güneydoğu Anadolu Bölgesinde zorunlu göçten, aldığı göç kitlesi ve kentsel alanlarındaki gelişmeler ile sosyal alanda yaşanan sorunlar açısından en fazla etkilenen kentlerden biri olmuştur. Bu etkilenmenin en önemli sosyoekonomik sonuçlarının başında mevsimlik tarım işçi göçü gelmektedir. Mevsimlik göç insanların belli dönemlerde farklı şehirlere çalışmak için gittikleri ve yaşadıkları mekânlardan zorunlu da olsa ayrı kaldıkları bir dönemi kapsar.
Çoğunluğu bulundukları bölgelerden zorunlu göçe maruz kalmış insanlar olan mevsimlik Kürt işçilerin; çalışmak için gittikleri bölgelerdeki yaşam koşulları, ücret eşitsizliği ki bu etnik kökene, yaşa ve cinsiyete göre de farklılık arz eder, etnik kökenlerinden, sosyoekonomik koşullarından dolayı maruz kaldıkları dışlanma süreçleri, yoğun emek sömürüsü, kadınların ve kız çocuklarının hayatına daha da zorluk katan toplumsal cinsiyet rolleri, eğitimden kopan çocuklar gibi faktörler bu sorunların başlıcalarıdır.
Bilgi Üniversitesi Göç Çalışmaları Araştırma Ve Uygulama Merkezi bünyesinde kurulan MİGA (Mevsimlik İşçi Göçü İletişim Ağı) 2012’de hazırladığı raporda durumu şöyle özetler:
“Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı verilerine göre sayıları 300 bin civarında verilen mevsimlik gezici tarım işçilerinin, fiilen kayıt dışılar ve çocuklar ile birlikte en az bir milyonluk bir nüfusu kapsadığı tahmin edilmektedir. Bu enformel çalışma alanında mevsimlik gezici tarım işçilerinin genel özellikleri gezicilik ve geçicilik olarak nitelenebilir. Önceleri geçici bir iş olarak değerlendirilen mevsimlik tarım işçiliği artık bir kesim için asıl meslek olmuştur. Kırsal ve kentsel yoksulların oluşturduğu mevsimlik gezici tarım işçilerinin hiçbir sosyal güvencesi yoktur. İşçilerin yaşam ve çalışma koşullarını genel olarak aracılar belirler. Mevsimlik gezici tarım işçisi ailelerin yarısından fazlası için aracılar iş bulur; işveren ile ücret pazarlığı yapar; ulaşımı düzenler ve ücretlerinden komisyon alır.
Özellikle 1990’lı yıllardan itibaren etnikleşme ve sosyal dışlama süreçleri çerçevesinde yaşanan sorunlar, Doğu ve Güneydoğu’dan Türkiye’nin batı ve kuzey bölgelerine çalışmaya giden mevsimlik tarım işçilerinin yaşamlarının bir parçasıdır. Zorunlu göç sonrasında hazırlıksız ve ani olarak büyükşehirlere ve yakın kentlere göç etmek zorunda kalan kitleler güvencesiz, düşük ücretlerle çalışmaya hazır bir işgücü haline gelmiştir. Bu etnik işgücü tarım, inşaat ve hizmet sektörü için önemli bir imkân haline gelirken diğer taraftan Kürt işçilerin batı bölgelerinin günlük hayatlarında görünürleşmeleri ile etnik gerginliklerin artması paralellik göstermiştir. Şu ana kadar konuyla ilgili yapılan araştırmalar, derlenen veriler ve yapılan gözlemler ışığında genel olarak emek piyasasının kendi içinde homojen olmadığı, ‘öteki’ olarak görülen etnik gruplardan gelen işçilerin (Kürt; Arap; Roman; Gürcü gibi) önemli bir iktisadi kaynak olarak ucuz işgücü biçiminde görüldükleri ve ayrıca bu grupların sosyoekonomik sorunları yanında etnikleşme ve sosyal dışlama süreçleri nedeniyle işçileşme sürecini daha dezavantajlı koşullarda yaşadığı söylenebilir.”
Raporda geçen “önceleri geçici bir iş olarak değerlendirilen mevsimlik tarım işçiliği artık bir kesim için asıl meslek olmuştur” cümlesi, aslında mevsimlik Kürt göçünün, zorunlu göçten sonra insanların yaşadıkları yerlerde bulabildikleri işlerle geçimlerini sağlayamamalarıdır. İkinci bir neden de, mevsimlik işçilikte yapılan işlerin var olan becerilere uygun olmasıdır. Köyünde vasıflı, şehirde vasıfsız olan bu insanlar köye dönüş yollarıyla ve var olan zararların tanzimi ile ilgili devlet politikasındaki yetersiz gelişme nedeniyle alternatifsiz kaldılar ve mevsimlik tarım işçiliği büyük bir kesim için asıl meslek haline geldi.
Sonuç olarak mevsimlik gezici tarım işçilerinin başlıca sorunları, ulaşım; barınma; beslenme; hijyen (temiz su ve tuvalet); çalışma koşulları (günde 12-13 saat çalışma); ücret; iş güvenliği, sağlık ve sosyal güvence eksikliği; çocukların eğitimden kopması; etnik ayrımcılık ile karşılaşmak ve dışlanma olarak özetlenebilir. Göç gönüllü ya da zorunlu, ekonomik ya da siyasal nedenlerle ya da bunların karmaşık bir bileşkesi biçiminde de oluşsa, göç edenin durumunu etkileyen önemli konulara yenileri eklenmekte ve göçmenlerin psikososyal durumları, birey ve grup kimliklerinin oluşum süreçleri farklı dış dinamiklerin de etkisiyle dönüşmektedir.
Hal böyleyken hali hazırda birçoğu zorunlu göçe maruz kalmış mevsimlik Kürt işçilerin her yıl defalarca göçe maruz kalmaları da zorunlu göçün farklı bir tezahürü değil midir?
Yerinden edilmeye maruz kalmadan önce kendi topraklarını işleyen bu insanların şimdilerde defalarca farklı dışlanma süreçlerine maruz kalarak güvencesiz, eşit ve adil olmayan bir biçimde çalışma ve yaşam koşullarına sahip olmaları; göç süresince oradan oraya savrulmaları, üstelik defalarca ölümle burun buruna gelmeleri, hayatlarının değeri sadece trafik kazalarıyla ülke gündemini kısa süreli meşgul eden mevsimlik işçilerin durumu zorunlu göçün sonucunun farklı bir versiyonu değil midir?
Kürt sorunu ile zorunlu göç arasındaki bağ kurulmadıkça ve zorunlu göçün neden olduğu toplumsal kırılmalar, sosyo-ekonomik yoksulluk halleri ve dışlanma halleri doğru okunmadıkça meselenin çözümüne dönük üretilen politikaların da geçerliliği tartışmalıdır. (PYD/ÇT)