Artvin Hopa'da dönemin Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan'ın 2011 yılındaki mitingi öncesi düzenlenen eylemde polisin sıktığı biber gazı sonucu yaşamını yitiren emekli öğretmen Metin Lokumcu'nun ölümü ile ilgili "taksirle ölüme neden olma" suçlamasıyla 13 polisin yargılandığı davanın ikinci duruşması Trabzon 2’nci Asliye Ceza Mahkemesi’nde yarın (28 Haziran 2021, Pazartesi) görülecek.
TIKLAYIN - Lokumcu davasında mahkeme tüm talepleri reddetti
TIKLAYIN - 10 soru/10 yanıt: Metin Lokumcu için adalet
Davanın 21 Nisan’da görülen ilk duruşmasında Lokumcu Ailesi’nin avukatlarının reddi hakim talebi reddedilmişti.
Dava öncesinde Metin Lokumcu İçin Adalet sosyal medya hesabından aralarında oyuncuların da olduğu bir çok kişi tarafından adalet çağrısı yapıldı.
#BenMetinLokumcu altı aydır Boğaziçi'nde özerklik, özgürlük ve demokrasi için direnen akademisyenlerin azmiyle adalet arıyorum.@yunusunbabasi pic.twitter.com/tQ0d36YFLe
— Metin Lokumcu Davası (@MetinLokumcuDv) June 27, 2021
Lokumcu’nun oğlu Ulaş Lokumcu önceki duruşmaya ilişkin “Babam adalete önem verirdi. Şimdi onun için adalet talebi yükseltmek bizim görevimiz” demişti.
İkinci duruşmanın gündemi ne?
Metin Lokumcu İçin Adalet Komisyonu’ndan yapılan açıklamada iknci duruşmaya dair şu gündem bilgisi verildi:
“Şimdi 28 Haziran pazartesi günü görülecek ikinci duruşmaya hazırlanıyoruz. Bu duruşmada ilkinde olduğu gibi vekillerin, sendika, meslek odası ve kurum temsilcilerinin, siyasi partilerin, ülkenin dört bir yanından gelen Baro Başkan ve yönetim kurullarının ve Hopa halkının katılımıyla gerçekleşecek.
“Bu duruşmada 31 Mayıs’ın görgü tanığı olan, Metin Lokumcu’nun maruz kaldığı muameleye, darpa, kimyasal gaza tanıklık edenler dinlenmeye başlayacak.
“Yanı sıra 2012 tarihinde yaptığımız başvuru sonrasında Metin Lokumcu’nun maruz kaldığı kimyasal gazlarla, ölüm arasında bağlantı olduğunu bilimsel olarak ortaya koyan Türk Tabipleri Birliği Değerlendirme Raporunu hazırlayan bilim insanlarından biri olan adli tıp uzmanı ve hali hazırda Türk Tabipleri Birliği Başkanı Prof. Dr. Şebnem Korur Fincancı da uzman bilirkişi olarak dinlenecek. TTB raporundaki bilimsel ve tıbbi bulguları aktaracak.
“Duruşmada yukarıda aktardığımız görevsizlik ve sanıkların mahkemeye gelmesi taleplerini tartışmaya devam edeceğiz. Keza duruşmaya ilk kez katılan Barolar yönünden davaya müdahil olma talepleri de iletilmeye devam edilecek.
“Talebimiz; Mahkemenin olayın gerçekleştiği Hopa’da keşif yapmaya karar vermesi ve Metin Lokumcu’nun yanında olan görgü tanıklarını olay mahalinde dinlemesi…Bu duruşmada bu kararın çıkması için tartışma yürüteceğiz.
“Ama duruşmada ne olursa olsun, hep söylediğimiz gibi, bir yargılama “varmış”, “dava görülüyormuş” gibi yapılmasına izin vermeyeceğiz.”
21 Nisan’daki ilk duruşmanın detayları
Metin Lokumcu İçin Adalet Komisyonu bir önceki duruşmaya dair şu bilgileri verdi:
"Avukatlarımız tarafından
- 31 Mayıs 2011 günü Hopa’da kullanılan ve biber gazı olarak bilinen OC ve CS gazlarının aslında kimyasal olduğu ve uluslararası sözleşmelere göre kimyasal silah olarak tanımlandığı,
- Bu kimyasal silahların ve toplumsal olaylarda kullanılan diğerlerinin ölümcül etkileri olduğunu ortaya koyan çok sayıda bilimsel çalışma bulunduğu,
- Bu gazları kullanmak için polis olmanın yeterli olmadığı, hukuki düzenlemeler gereğince bu kimyasal silahları kullanacak personelin özel olarak eğitim alması gerektiği, dolayısıyla toplumsal olaylarda gaz tüfeklerini kullanan kolluk güçlerinin bu kadar yakın mesafeden ateşledikleri silahların ölümcül sonuçlarını bildiği halde ateşlediği,
- Nitekim 31 Mayıs günü de hem bu davada yargılanan 13 kişi, hem de müfettiş raporunda da belirtildiği gibi (haklarında dava açılmasa da) çok daha fazla sayıdaki gaz kullanan personelin, keza müdahalenin sertliğine, yoğunluğuna ve süresine yönelik talimatı veren amirlerin, bu kimyasal gazların öldürücü etkilerini bilmelerine rağmen hiçbir ölçü gözetmeden Hopa’yı kimyasal gaza boğdukları, yani o gün gaz kullanılırken “eğitimde esas alınan kriterlere” dahi uyulmadığı,
- Metin Lokumcu’nun ilk anda yüzüne doğrudan gaz sıkıldığı, sonrasında da defalarca doğrudan gaza maruz kaldığı, yanı sıra darp edildiği
- Metin Lokumcu’nun ölümüne, 31 Mayıs 2011 günü sanıkların hukuksuz ve ölçüsüz bir biçimde gaz kullanmasının neden olduğu; bunun Türk Tabipleri Birliği ve Adli Tıp Kurumu Genel Kurulu raporlarıyla da bilimsel olarak doğrulandığı;
- Bu nedenle de yargılanan polislerin eylemlerinin iddianamedeki gibi “taksirle öldürme” olarak nitelendirilemeyeceği, ölümle sonuçlanacağı öngörülmesine rağmen, eyleme devam edildiği için “olası kast”ın mevcut olduğu belge ve görüntülerle desteklenerek anlatıldı.
"Bu tartışma sadece yargılamanın seyrini değil, aynı zamanda yargılamanın hangi mahkemede devam edeceğini belirlemek açısından da önemliydi. Zira sanıkların (ölüm sonucunu öngördükleri halde) olası kasıtla hareket ederek Metin Lokumcu’nun ölümüne sebebiyet vermeleri demek, davanın asliye ceza mahkemesinde değil ağır ceza mahkemesinde sürdürülmesi anlamına geliyordu. Teknik ifadesiyle Trabzon 2 Asliye Ceza Mahkemesi’nin görevsizlik kararı vermesi anlamına geliyordu.
"Trabzon 2 Asliye Ceza Mahkemesi ise talebi reddetti.
"Kararın gerekçesi, Metin Lokumcu’nun ölümünü “kendisinde mevcut bir rahatsızlık bulunup bulunmadığı” üzerinden tartışması nedeniyle hayli kaygı verici. Zira bu yargılamanın sonundaki “beraat”in gerekçesini anlamamıza neden oldu.
"Yargılamadaki ihlaller bu “gerekçe” ve red kararıyla sonlanmadı. En temel meselelerden biri de yargılanan 13 kişinin ifadelerinin mahkemeye gelmeden, yaşadıkları şehirlerde ne hakim, ne savcı, ne Metin Lokumcu’nun ailesi ne de ailenin avukatları olmadan alınmış olmasıydı.
"Bu durum Metin Lokumcu’nun kaybını yaşayan hepimizin yüzleşme hakkını, bu yargılama sürecinin onarıcı olabilme imkanlarını ortadan kaldırıyor. Diğer yandan sanıkları bizlerden kaçırma tutumu, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 201 maddesinde düzenlenen doğrudan soru sorma hakkımızı da işlevsiz kılıyor. Ancak sanıkların mutlaka mahkemeye getirilmesi konusundaki ısrarımız da reddedildi.
"Yani ceza usul hukukunun temel bir ilkesi, sanıklara doğrudan ve çapraz olarak soru sorma hakkı, önceden yazılı olarak soruların iletilmesi haline dönüştü! Doğrusu hakime “cevapları da yazıp verelim” diye sormaktan başka bir seçenek kalmadı.
"Duruşmayı şöyle özetlemek mümkün. Trabzon 2 Asliye Ceza Mahkemesi;
- İddianamedeki suç tarifinin hatalı olduğu, sanıkların kasten öldürme eylemi nedeniyle ağır ceza mahkemesinde yargılanması gerektiğine ilişkin yürüttüğümüz hukuki tartışmayı “şimdi kabul etmiyorum ama birgün belki kabul edebilirim” gerekçesiyle reddetti
- 9 yıl 11 aya rağmen mahkemeye çağrılmayan, oldukları yerde talimatla ifade veren sanıkların getirilmesi taleplerini, CMK 201 maddenin açık düzenlemesine ve bu maddeyi bilmediği düşüncesiyle kendisine defaatla hatırlatılmasına rağmen reddetti.
- Sanıkları Mahkemeye çağırmaması, en azından oldukları yerde yapılacak duruşmalara avukatlarımızın katılımının sağlanması taleplerini reddetmesi yetmezmiş gibi, sanıkların fotoğraflarının çekilip gönderilmesini istedi. 10 yıl içinde sanki hiç değişmemişler gibi, onca kimyasal gaza karşı taktıkları maskeler ve özel kıyafetleri ile tanınmaları mümkünmüş gibi.
- Duruşmada hazır olan Artvin, Bursa, Diyarbakır, İzmir, Trabzon, Van Barolarının ve hukuk derneklerinin davaya katılım taleplerini reddetti
"9 yıl 11 ay sonra gerçekleşen ilk duruşmada “işi yokuşa sürmek” anlamına gelen bu kararlara yaptığımız itirazlar da yine hukuken haklı olmayan gerekçelerle reddedilince, bu hakimin bu davayı yürütme konusunda zaten bir fikri / önyargısı olduğu, tarafsız ve objektif davranamayacağı bizim açımızdan netleşmiş oldu. Bu nedenle hakimin reddini talep ettik. İtirazımız; “hakimin tarafsızlığını tehlikeye düşürecek bir durum bulunmadığı” gerekçesiyle reddedildi."
31 Mayıs 2011'de Hopa'da ne oldu?
Dönemin Başbakanı ve AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan, seçim gezileri kapsamında il merkezi yerine bir ilçede miting yapmayı tercih etti.
Erdoğan'ın mitingi Hopa sahil dolgu alanında bulunan festival alanında gerçekleşecekti.
Başbakan'ın kentlerine geleceğini öğrenen Hopalılar, hidroelektrik santraller ve çay tarımında yaşanan sorunlar üzerine Hopa meydanında basın açıklaması yapmak istediler. Henüz mitinge saatler vardı, henüz Başbakan kente gelmemişti ama basın açıklaması çok sert polis şiddetiyle karşılaştı. HES'lere karşı yaşamı savunmak için horona duranları, çay üreticilerinin hakları için el ele tutuşanları gazlarla boğmak istediler.
Metin Lokumcu da, Hopa meydanında, tüm şehri gazla boğmak isteyenlere karşı oradaydı. Korkmadan, yılmadan, cesurca yürüdü üstlerine, "Yeter be" dedi "Yeter, bunalttınız beni". Sonra ellerini arkasına götürdü, kendisini çocukları için feda edercesine haykırdı: Hayde alın beni, alın da kurtarın memleketi!
Lokumcu; Başbakanı'nın korumaları ve polislerin yoğun kimyasal gazlı saldırısına fazla dayanamadı, ikinci kimyasal gaz bombardımanından sonra meydanda bekleyen ambulansa doğru götürülürken, ambulansın altına yeniden gaz fişeği atıldı. İyice ağırlaştı, Hopa Devlet Hastanesi'nde hayatını kaybetti.
Tüm Hopa'nın gaz altına kalmasının, bu gaz kapsülleri nedeniyle bir lokantanın çatısının yanmasının, hedef gözeterek atılan gaz fişekleriyle kafasından, vücudunun çeşitli yerlerinden yaralananların haberleri kulaktan kulağa yayıldıkça protesto için daha çok kişi sokaklara çıktı. Metin Lokumcu'nun ölüm haberi bardağı taşıran son damla oldu.
Ağır polis şiddeti nedeniyle çok sayıda Hopalı yaralandı, hastane önünde bekleyenler de bu şiddete maruz kaldı. Hopa'da ismi konmamış sıkıyönetim ilan edildi; siyasi partiler, dernekler, oteller, kahvehaneler basıldı. O gece yapılan nokta operasyonlar ile 60 kişi darp edilerek gözaltına alındı. Telefon hatları ve internet bağlantıları kesildi. Hopa kent merkezine giriş-çıkış yasaklandı...
Metin Lokumcu'nun ölüm haberi üzerine Hopa'da başlayan protestolar hızla yayıldı. İstanbul, Ankara, İzmir başta olmak üzere birçok kentte Metin Lokumcu'nun polis şiddetiyle öldürülmesi protesto edildi. Türkiye'nin her yerinde 100'lerce insan gözaltına alındı, tutuklandı, yargılandı.
Hopa'da gözaltına alınanlar, ailelerine ve avukatlarına haber verilmeksizin bir gece yarısı Erzurum'a kaçırıldı. Uzun ve zorlu gözaltı sürecinin sonunda tutuklanan 17 kişi, Erzurum Yüksek Güvenlikli Cezaevine götürüldü. 7 ayı aşkın süre hapishanede kaldı.
(EMK)