Türkiye İnsan Hakları Vakfı Başkanı Metin Bakkalcı, "Şebnem'in özgürlünün gasp edilemez" diyor ve ekliyor:
"Her gün onların yanında olmanın telaşı ve sorumluluğuyla yürütüyoruz çalışmalarımızı. Kucaklaşacağımız gün için çalışıyoruz. En kısa sürede buluşacağımıza olan inancımızı paylaşmak istiyorum."
Metin Bakkalcı anlatıyor.
"Hukuksuzluk sona ersin"
Önce Vakfınızın kurucularından, meslektaşınız Şebnem Hoca’nın hukuksuz biçimde özgürlüğünün gasp edilmesi size neler hissettirdi? Dilerseniz bununla başlayalım.
İçinde yaşadığımız dönem itibariyle ülkemizde ve dünyada İnsan Haklarının olağanüstü tahrip edildiği bir dönemdeyiz. Ülkemize gelince ne yazık ki her ne kadar resmi olağanüstü hal uygulamalarının 2018’de kalktığı söylense de fiili olarak bu rejim altındayız. Mevcut uygulamalar sonucunda bir bütün olarak İnsan Hakları ihlallerinin olağanüstü yaygınlaştığı dahası pek çok açıklamarımızda yer verdiğimiz gibi İnsan Haklarının istisnaya, kısıtlayıcılığın ise kurala dönüştüğünü görüyoruz.
İnsan Haklarının bir referans ve aynı zamanda denetim unsuru olması gerektiği fikriyatı devletler açısından reddediliyor. Bunun terk edilmesinin bir tezahürü olsa gerek insan haklarına dayalı rejim fikriyatı da ortadan kalkıyor. Bunun içerisinde saklı olan şey, “Asli olarak insan, haklarıyla insandır.” bilgisidir. Bu ne demek? Haklarından soyulmuş bir insandan söz edilemez, o bir özne olmaktan çıkar.
Şimdi buradan yaklaşınca öyle bir dönemdeyiz ki sadece İnsan Hakları alanında çaba gösterenler değil toplumun pek çok kesiminde bu belirsizlik rejimi, herkes için hakların kullanılmasının istisna, kullanılmamasının ya da kullandırılmamasının ise kural haline getirdi. Belirsizlik öngörülemezlik yaratıyor.
Bu nedenle A ya da B kişisinin yarın hukuksuz biçimde özgürlüğünün gasp edilip edilmeyeceğini öngöremiyoruz. Bizler, bu rejimi olağanlaştırmıyoruz. Her kişi için infial yaşıyoruz. Sevgili Şebnem’in özgürlüğünün gasp edilmesi kabul edilemez.
Buna maruz kalanlarda olduğu gibi derhal bu hukuksuzluğun son bulması için ilk günden bu yana çaba gösteriyoruz. Bendeki duygu, elimizden ne geliyorsa maruz kaldığımız hukuksuzluğun sona ermesi için çaba göstermek. İnfial yaşıyoruz ama buna son vermek için büyük bir çaba gösteriyoruz.
Dünya İnsan Hakları Günü’nün İnsan Hakları alanında çalışmalar yürüten bir hekim olarak bu kavramın sizdeki izdüşümleri neler? Neler söylemek istersiniz?
66 yaşında bir hekim olarak Dünya İnsan Hakları Günü meselesinde bir paradoks var. Bir yanıyla bir güne sıkıştırılacak bir şey değil. Hayatın her anında geçerlidir. Şekli anlamda tartışması yapılmamalıdır.
İlk soruya verdiğim yanıtta olduğu gibi insan, haklarıyla insandır. Bu olmadığında insandan söz edilemez. Haklar dediğimiz şeyler, bir yerden alınıp getirilmiş şeyler değil.
Doğrudan hayatın içinde. İnsan Hakları tarihi, bir anlamda şiddetlerin, kısıtlamaların, mücadelenin tarihi, haklar manzumesi bu mücadelenin yani insanlık tarihinin bu acılara son vermesinin tarihidir.
7/24 yani hayatın her anında olmasından söz ediyoruz. İnsan Haklarının içindeki özde, koca bir insanlık tarihi vardır. Bu deneyimler bizlere neler öğretti? Son döneme gelince bugünle bağlantılı olarak söylüyorum: Bir daha asla! 2. Dünya Savaşı’ndan sonra, "bir daha asla"nın anlamı nedir?
1948’den önce özellikle 2. Dünya Savaşı’nda yaşanan acıları kast ederek söylüyorum. Bir daha yaşanmasın diye 10 Aralık’ta ilan edildi.
Bir daha bu acıların yaşanmaması için bir bütün olarak İnsan Hakları manzumesini ortaya konularak güvence altına alınması sağlandı; yükümlülüğü de devletlere yüklendi.
Esasında İnsan Haklarında, arzu ettiğimiz dünyanın yaratılmasının kurucu rolünün etkisi vardır. İnsan Hakları Günü, böylesi kurucu bir rolün referansıdır.
Kökeninde yatan mesele, insan haklarının kurucu unsur olması, pozitif anlamda bir mücadele pratiğinin ürünüdür. Dünün birikimine dayanarak yarın daha da güçlenerek yeniden tahkim edilmesi asli görevimizdir.
"İnsan haklarıyla insan"
İnsan Hakları ne demek? Bu kavram, TİHV için ne ifade ediyor?
Prizmadan kırarak yeniden söylüyorum: İnsan, haklarıyla insan. Haklar, insanın doğasına içkin. Varoluşumuzla doğrudan ilişkili. Bunlar olmadığında insan olmak vasfımızdan çıkıyoruz. Kimi tanımlamalar yapıyoruz. İnsan Hakları Evrensel Bildirgesinde de yer aldığı gibi yaşam hakkı, işkence görmeme, toplanma vb. uzayan başlıklarımız var.
Yeniden başa dönersek aslında insan hakları; öncelik sırası olmayan, hiyerarşisi olmayan, bütünlük içinde anlam ifade eder. Soyutlama düzeyinde çok anlamlı olan kategorilere ayırıyoruz ama soyutlama, somut anlamda bütünlüğünde kavrayabilmek adına yapılıyor. Bildirgede de ifade edildiği gibi burada o bütünselliği görebilmek önemli.
Bu nedenle bu kavram TİHV için temel çalışma alanı, bu bütünsellik içinde vakıf olarak özel bir misyonumuz var, özel olarak işkenceye maruz kalan insanların tedavi ve rehabilitasyonlarına katkıda bulunmak, işkenceyi önlemek, belgelemek… için olağanüstü çaba gösteriyoruz.
Nasıl kavramlaştırıyoruz? Zaman zaman gündelik hayatta bu tür çabaların yardımlaşma gibi görüldüğüne rastlıyoruz. Aslında değil. İşkence gören insandan söz ederken ona yardım yapma meselesi değil, hakları ihlal edilen insanın ihlalinin giderilmesi için çaba gösteren bir kurumuz.
Biz bunu yani yaptığımızı “giderim hakkı” diye kavramlaştırıyoruz. Bu giderim hakkı dediğimiz mesele bütüncül bir yaklaşımla olanaklı. Bunlar, etkili çözüm yolları, iyileştirme, bir bütün olarak onarım hakkı dediğimiz şey. Amacımız kişinin bu ihlale maruz kalmadan önceki durumuna dönmesini sağlamak, gördüğü zararları tazmin edebilmek, rehabilite olanaklarını sunabilmek -ki asli görevimiz bu-, ihlale maruz kalan kişide bir tatmin duygusu yaratmak, gerçeği anlamasını sağlamak… Bununla da adaletin sağlanmasını, yerine getirilmesini amaçlıyoruz. Onarım hakkının bir başka unsuru da bu tür acıların tekrarlanmayacağı bir ortamın yaratılmasıdır.
TİHV’in temel hedefi hedefi internet sitenizde şu şekilde yer alıyor: “TİHV’in temel hedefi, insanlık onurunun korunması, demokrasinin gelişmesi ve toplumsal barışın tesisinin temel zemini olarak işkence ve diğer kötü muamele uygulamalarının son verildiği ve böylece TİHV gibi kurumlara ihtiyacın kalmayacağı bir dünyaya ulaşmaktır." Kuruluşunun üzerinden 32 yıl geçti. Hedefi ne yazık ki güncelliğini koruyor. Bu durum, kurumsal olarak size ne söylüyor?
Bunlar bizim için çok kıymetli. Çalışmalarımızı başından bu yana o kadar güçlendirmeye çalışıyoruz ki kurumumuzu ortadan kaldırmak için çalışıyoruz. Bu yaklaşım çok kıymetli kendimiz için kendi varlığımız için değil kendi varlığımızı yok etmeye çalışıyoruz. 32 yıla bakınca kurumumuzu sonlandıramadık. Hesaplaşma yaparsak başarısız olduk denebilir ama on binlerce yıllık insanlık tarihinden söz ediyoruz.
Bunun içinde 32 yıl çok kısa bir süre. 2021’in sonuna kadar her biri insan, 19.959 insanın tedavi ve rehabilitasyonuna -her biri biricik insan, yakınları var- destek olduk. 2022’nin 30 Kasım'ına kadar 1.130 insanın işkenceye maruz kalanların ya da yakınlarının rehabilitasyonlarına katkıda bulunduk. 32 yıla her biri biricik insanın penceresinden bakılmasını isterim. Her birinin yaşama ilişkin bakışını düşünelim. Toplumsal özür dileme işlevini gören bir kurumuz.
Mutlak yasak olan işkenceden söz ediyoruz. Buna maruz kalan kim olursa olsun rehabilitasyonuna destek oluyoruz. İşkence mutlak yasaktır. En temel nedeni, insan eliyle gerçekleşen şiddet olmasının ötesinde insanın sahip olduğu onur ve değeri korumak için mutlak yasaktır. Mutlak yasağı, BM işkenceyi önleme, her türlü koşulda, savaş, olağanüstü hal, hiçbir istisnası olamaz.
İşkencenin önlenmesine yönelik çabalarımızın da kendi içinde anlamlı büyük. Dönemleri birbiriyle kıyaslamak sorunlu çünkü her birinin dinamikleri farklı.
İnsan Hakları değerlerine dair derin bir tahribat yaşıyoruz bugün. İnsan eliyle gerçekleşen her şey önlenebilir. Bugüne değin tamamen önleyememiş olmamız bu çabaları değersiz kılmaz. Çabalarımız olmasaydı çok daha karanlık kötücüllüklerin hakim olduğu bir iklim olurdu.
Bundan sonra insan haklarının kurucu unsur olarak tahkim edilmesi sağlanacaksa bugüne kadar hep beraber sürdürdüğümüz çabaların üzerinde yükselecektir.
Biz TİHV olarak Türkiye'de ve dünyada işkencenin soruşturulması ve belgelenmesine yönelik hukukçular, hekimler olarak bir kılavuz belgede emeğimiz var: İstanbul protokolü. Adı neden İstanbul protokolüdür? Çünkü bu çabayı başlatan ilk heyette bizler yer alıyorduk. Bizim de içinde yer aldığımız heyetin çabasıyla 1999’da son taslak burada hazırlandığı için kısa adı İstanbul Protokolü olarak adı tescillendi. 20 yıl sonra yeni edisyonunu hazırladık.
Dünyada bu alanda bizimle birlikte dört kurum, BM’de bu protokolü yeniledi. Bu protokol, BM’de temsil edilen her devlet için geçerlidir. AİHM, 2000'lerin başından ve 2015’ten bu yana Anayasa Mahkemesi bu protokole atıf yapıyor. İşkencenin önlenmesinde en önemli belgeden söz ediyoruz. İşkencenin önlenmesine dair dünyanın her köşesinde çabalar sürüyor. İşkencenin olmadığı bir dünya hayal ediyoruz. Hayal etmekle kalmayıp yukarıda da ifade ettiğim gibi bu uğurda çaba gösteriyoruz.
Vakfınızın temel faaliyeti “İşkence görenlerin ve yakınlarının yaşadıkları travma ile baş ederek fiziksel – ruhsal – sosyal iyilik haline ulaşmalarına ve her düzeydeki çalışmalar ile işkencenin önlenmesine katkı sağlamaktır.” diye belirlenmiş. Bunu neden yapıyorsunuz? Bu alandaki 32 yıllık deneyim Hak Mücadelesi için bize ne söylüyor?
Kuruluşumuzdan bu yana bir önceki sorunuza verdiğim yanıtın yanı sıra İnsan Hakları ihlallerini izleyen günlük, yıllık, ara, özel raporlar şeklinde kamuoyu ile paylaşan bir birimimiz var. Bunların kayıtların ötesine geçip hukuka intikali için de çaba harcıyoruz.
Ne yazık ki 2015’te başlayıp 2016 darbe girişimin ardından OHAL ile yaygınlaşıp sistematik hale gelmesinin ardından TİHV olarak içimize kapanmaya değil bu alandaki çalışmalarımızı genişletmeye karar verdik. Bu kararımızın neticesinde çalışmalarımızı nicelik ve nitelik olarak artırdık. İnsan Hakları savunucularını güçlendirmek, Türkiye coğrafyasında yaygınlık kazanmak yönünde irade gösterdik. Şu anda Enstitü olmak yönünde çaba harcıyoruz.
Ankara, İstanbul, İzmir ve Diyarbakır’da temsilcilikleriniz var; Van, Cizre’deyse referans merkeziniz var; aralarındaki fark nedir? Cizre, Diyarbakır ve Van’da çalışmalarını nasıl yürütüyorsunuz? Herhangi bir engelleme ile karşılaşıyor musunuz?
Çatışma dönemi başlayınca işkence başta olmak üzere ihlaller arttı. Güneydoğu’daki işkence ve ihlallere ulaşmak için referans merkezleri açtık. Gönüllü ağımızı genişlettik.
Bir tür ilk kontakt merkezi işlevi görecek yerler açtık. Referans merkezlerini tedavi merkezlerine dönüştürüyoruz. Van’da bu dönüşümü başardık, diğer referans merkezlerini de dönüştürmek için çalışıyoruz.
Başta Şebnem Hoca olmak üzere özgürlüğü gasp edilen hak mücadelesi verenler için, varsa, İnsan Hakları Günü mesajınız?
Böyle bir günde onların yokluğunda derin bir üzüntü yaşıyoruz. Her an yanımızdalar. Her an yanlarında olduğumuzu bilsinler. 26 Ekim 2022’den bu yana Şebnem Korur - Fincancı’nın, 3 Haziran 2022’den bu yana Bilal Yıldız ve vakıf dışında pek çok arkadaşımızın yoksunluğunda bu günü yaşamamın hüznü içindeyiz.
Her gün onların yanında olmanın telaşı ve sorumluluğuyla yürütüyoruz çalışmalarımızı. Kucaklaşacağımız gün için çalışıyoruz. En kısa sürede buluşacağımıza olan inancımızı paylaşmak istiyorum.
(MVB/EMK)