“45 yıllık bir gazetecinin yazılarına son verilmesi, içinde bulunduğumuz ve basın özgürlüğünün ağır darbeler yediği son beş yılda yeterli bir mesleki dayanışma sergilenmemiş olmasının sonucudur.”
Basın Enstitüsü Derneği (IPI) Türkiye yönetim kurulu üyesi gazeteci Ferai Tınç, gazeteci Hasan Cemal’in Milliyet gazetesindeki yazılarına son verilmesini bu sözlerle değerlendiriyor.
bianet’e konuşan Tınç, Türkiye’de basın özgürlüğü ihlallerinin son beş yılda tehlikeli boyutlara ulaşmasına karşın, bu duruma sadece muhabir seviyesindeki gazetecilerin ses çıkarttığını dile getiriyor ve köşe yazarlarının, üst düzey yöneticilerin, genel yayın yönetmenlerinin ilgisiz ve uzak kalmasına dikkat çekiyor.
Hasan Cemal’in yazılarına son verilmesini de bu sessizliğin sonuçlarından biri olduğunu ifade eden Tınç, AKP’nin kendine bağımlı bir medya yaratma amacıyla hareket ettiğini, ancak buna karşı yeterli mesleki dayanışma sergilenmediğini vurguluyor.
Otosansür ortamı
Tınç, iktidara bağımlı medya yaratma sürecinin Doğan Grubu’na yönelik vergi cezası adımıyla başladığı görüşünde.
AKP’nin gazete sahiplerinin korkutularak susturulması ve sindirilmesi sürecinde belli ölçülerde başarılı olduğunu ifade eden Tınç, ancak bu başarının Başbakan’ı tatmin etmediğini belirtiyor.
“Başbakan için hala yetmemiş olmalı ki, Milliyet’teki tutanaklarla ilgili habere karşı çıkarken ‘Bunlar bize her zaman karşı’ diye karşısında ‘düşman medya cephesi’ gösterdi ve o cepheye yüklendi.
“Böyle bir iklimde hangi patronun karşı koyabileceği konusunda şüpheliyim. Çünkü zaten tüm patronlar iş adamı. Sürekli olarak gazetelerinin ellerinden alınması tehdidiyle karşı karşıyalar. Bu da otosansür ortamının yaratılması için yeterli.”
“Medya-siyaset ilişkisi sorunluydu ama denge vardı”
Tınç’a her zaman medya-siyaset ilişkisinin sorunlu olmasına karşın geçmişle bugün arasındaki farkları soruyoruz.
Tınç, her zaman medya-siyaset ilişkilerinde karşılıklı çıkarların gözetildiğini, ancak her şeye rağmen bir denge olduğunu ifade ediyor ve ekliyor: “Bu kadar tek adam iradesinin hakim olduğu bir dönemi ben hatırlamıyorum.”
“Her zaman medya iktidarla iç içedir. Çünkü karşılıklı çıkar ilişkileri vardır. Bir zamanlar Türkiye’de kağıt ithal edilirken, iktidarın elinde kağıt sopası vardı ve çıkarlar karşılıklıydı. Fakat yine bir denge vardı. Herkes birbirini kollamak durumunda olduğu düşüncesindeydi.
“Şimdi bu dengeler kalmadı. Şu an sadece Başbakan Erdoğan’ın kararları ve iradesi söz konusu.
“Askeri darbe dönemlerinde bile gazeteler üzerinde baskılar yapılırken yine de geri adım attırılabilirdi. Mesela Basın Enstitüsü Derneği (IPI) o darbe döneminde bile çok daha fazla dikkate alınırdı.
“IPI Başkanı cezaevlerindeki gazetecileri ziyaret edebilmiş ve Abdi İpekçi gibi gazetecilerin serbest kalmasını sağlamıştı. Gazetecilerin durumlarının düzeltilmesi için talepte bulunmuş, kendisine söz verilmiş ve talepler yerine getirilmişti.
“Bugün öyle bir durum yok. Bugün iktidar ne şikayetleri ne talepleri ciddiye alıyor.”
“Sessizlik, gazetecilik refleksinin ortadan kalkmasının sonucu”
Tınç, basın üzerinde son beş yıldır artan baskıların medyaya gazetecilik reflekslerini unutturduğu görüşünde.
Bugün Milliyet gazetesinde hiçbir köşe yazarının 15 yıldır aynı gazetede köşe yazan Hasan Cemal’in yazılarına son verilmesi hakkında tek kelam etmemesini hatırlattığımız Tınç, gazetecilik refleksi derken bunu kastettiğini ifade ediyor.
“Artık öyle bir refleks kalmadı. Bir gazetecilik refleksi yok. Çünkü kimse meslek olarak görmüyor gazeteciliği. Sadece siyasi araç olarak görülüyor.
“Halkın haber alma hakkı, gerçekleri ortaya çıkarma sorumluluğu gibi mesleki kriterler unutuldu ve bu baskı sürecinde yok edildi.
“O nedenle Hasan Cemal’e karşı bu sessizlik de gazetecilik refleksimizin tamamen ortadan kalktığının sonucudur diye düşünüyorum.
“Artık Türkiye’de otosansür o hale geldi ki, bir Hasan Cemal’in başına gelen, basın özgürlüğü ihlallerinin son beş yılda vardığı yerdir. Bir sürecin sonucudur.
“Mesleki dayanışma da gazetecilik refleksidir. 45 yıllık bir gazetecinin yazılarına son verilmesi, basın özgürlüğünün ağır darbeler yediği son beş yılda yeterli bir mesleki dayanışma sergilenmemiş olmasının, herkesin sıra nasıl olsa bana gelmez düşüncesiyle gözünü çevirmesinin sonucu.
“Hasan Cemal’in başına gelenler uyarıcı olur, mesleki dayanışmayı canlandırır diye bir beklentim de yok. Ama Türkiye’de basın özgürlüğü mücadelesi medya var oldu olalı var ve bu mücadele devam edecek.
“Bizim daha dayanıklı olabilmemiz için sadece genç muhabirler seviyesinde değil, her seviyede dayanışma olması gerekir. Belli yerlere gelen gazetecilerin de bu mücadele içinde yer almaları gerekiyor.
“Sazak’ın veda yazısı komik bir fıkra gibi”
Gazetelerin genel yayın yönetmenlerinin de gazetecilere ve gazeteciliğe sahip çıkmadığını dile getiren Tınç, sözlerini şöyle tamamlıyor:
“Genel yayın yönetmenleri ikbal mevkii gibi algıladılar yerlerini. Gazetecilerin ve halkın, okurun temsilcileri değil patronun temsilcileri olduklarını düşünerek hareket ettiler.
“Maalesef bu durum gazeteciliğe büyük zararlar verdi ve vermeye de devam edecek. Bu durum hem medyanın basın özgürlüğü açısından ağır darbeler yemesine yol açıyor; direnç, direniş örneği gösterilemiyor, hem de kalitede düşüşe neden oluyor.
“Sadece Milliyet Yayın Yönetmeni Derya Sazak için söylemiyorum. Hükümet yanlısı yayınlarda da durum aynı.
“Ancak Derya Sazak’ın Hasan Cemal’e veda yazısını komik bir fıkra gibi görüyorum. Milliyet’in kapısının kendisine her zaman açık olduğunu yazması sadece manasız bir son laf…” (EKN)