Fotoğraf: Vedat Örüç/1 Mayıs 2021 Taksim
3 Mayıs Dünya Basın Özgürlüğü Günü nedeniyle bir açıklama yapan Türkiye Gazeteciler Cemiyeti (TGC) iktidarı cezaevindeki gazetecileri özgür bırakmaya, gazetecilik faaliyetini engellemekten, gazetecileri hedef gösteren, fiziksel saldırıya yol açan nefret söyleminden vazgeçmeye çağırdı.
TIKLAYIN - "Gazeteciler polisin suçunu görüntülemesin istiyorlar"
"Düşünce özgürlüğü demokrasinin vazgeçilmezi"
İktidarın halkın haber alma hakkını da engellediğine dikkat çekilen açıklamada şu görüşler yer aldı.
“İktidarlar Covid 19 salgınıyla mücadele ederken hukukun üstünlüğüne, insan haklarına, basın ve düşünceyi ifade özgürlüklerine de bağlı kalmak zorundadırlar.
“Demokratik toplumların vazgeçilmez unsurlarından birisi, halkın haber alma hakkına eksiksiz hizmet edebilen özgür basındır. Medya kuruluşlarının yüzde 90’ının iktidarın denetimi altında olduğu, 12 bin gazetecinin işsiz bırakıldığı, yazdıkları ve düşünceleri nedeniyle haklarında binlerce dava açıldığı, 43 gazetecinin hapishanede olduğu Türkiye’de özgür bir basından söz edemiyoruz.
“İktidar denetimi altında olmayan az sayıdaki bağımsız gazete, Basın İlan Kurumu’nun resmi ilan kesme cezalarıyla, televizyon kanalları ise RTÜK’ün yayın durdurma ve para cezalarıyla baskı altında tutulmaya çalışılmaktadır.
“İktidar ile ortaklarının kamu yararına olmayan faaliyetlerini haberleştiren gazeteciler, hedef gösterilmekte, evlerinin, iş yerlerinin önünde saldırıya uğramakta, saldırganlar cezasızlıkla ödüllendirilmektedir. Bakanlar sosyal medya hesaplarından gazeteleri, gazetecileri tehdit etmeyi sürdürmektedir.
“Son olarak Emniyet Genel Müdürlüğü’nün genelgesiyle 1 Mayıs’ta polisleri kaydeden kişilerin engellenmesi ve haklarında adli işlem yapılmasına karar verilmiştir. Bu kapsamda 1 Mayıs eylemlerini takip eden gazetecilerin görüntü alması polis tarafından engellenmeye çalışılmış, meslektaşlarımızın zorla telefonlarına, kameralarına el konulup görüntüler sildirilmiştir. Bu genelge Anayasa’ya aykırıdır. Anayasal bir hak olan basın özgürlüğü yine engellenmiştir.
“İktidarın özgürlükleri çoğaltacağı iddiasıyla açıkladığı her reform paketiyle adaletsizlikler de büyümektedir. İktidarı, iddia ettiği gibi demokratik bir ülkede yaşıyorsak cezaevindeki gazetecileri özgür bırakmaya, gazetecilere yönelik fiziksel saldırıları engellemeye, sorumlularını bulup cezalandırmaya çağırıyoruz.
“Tüm bu olumsuz koşullara karşın, mesleklerinin gerçek ruhuna kendilerini adamış olan gazeteciler, yaşam koşullarını ve özgürlüklerini tehlikeye atarak basın özgürlüğü önündeki engellerin ve sınırlamaların tümüyle ortadan kalkacağı, haberin serbest dolaşımının sağlanacağı güne kadar Türkiye’deki mücadelelerini sürdüreceklerdir.
Gazetecilik mesleğini onuruyla, evrensel ilkelerle yapmaya devam eden tüm meslektaşlarımızı sevgi ve saygıyla selamlıyoruz. Dünya Basın Özgürlüğü Günü’nde meslektaşlarımızla dayanışma içinde olduğumuzu kamuoyunun bilgisine bir kez daha sunuyoruz.”
Basın Konseyi: Hukuka aykırı
Basın Konseyi'nden yapılan açıklamada da "3 Mayıs Dünya Basın Özgürlüğü Günü’nde, Basın Özgürlüğü Endeksinde 180 ülke arasında Türkiye’nin hala 153’üncü sırada bulunmasının utancını yaşıyoruz" denildi.
Basın özgürlüğü listesinde Türkiye'nin Bangladeş, Rusya ve Demokratik Kongo Cumhuriyeti gibi ülkelerin arkasında olduğunu hatırlatan Konsey şöyle seslendi:
"Birleşmiş Milletler teşkilatının 28 yıl önce aldığı bir kararla her yıl 3 Mayıs, tüm dünyada Basın Özgürlüğü Günü olarak kutlanıyor. Demokrasilerde yasama, yürütme ve yargıdan sonra medyanın ‘dördüncü kuvvet’ olduğu vurgulanıyor.
"Ne var ki, 3 Mayıs Dünya Basın Özgürlüğü Günü’nün kutlandığı bugün, Türkiye’de halkın haber alma hakkı ile ifade ve basın özgürlüğü, her zamankinden daha büyük tehdit altında. Medyanın yüzde doksanbeşi iktidarın tam kontrolünde. Bağımsız yayın yapan ve sayıları bir elin parmaklarını geçmeyen gazete ve televizyonları işlevsiz bırakıp ‘tek sesli medya’ düzenine tam ulaşmak için RTÜK, Basın İlan Kurumu ve yargı ‘iktidar sopası’ olarak kullanılıyor.
"Her an yazısından, attığı başlıklardan, kullandığı kelimelerden haklarında davalar açılan, gözaltıları işkenceye dönüştürülen, terörle bağlantı içine sokulan, hapse atılan, basın kartlarına el konulan yüzlerce gazeteci,10 bini aşan işsiz medya mensubu, hala özgürlüklerinin peşinde hak aramaya çalışırken, Emniyet Genel Müdürlüğünce (EGM) yayınlanan bir genelge bahanesiyle, sansürün boyutu bu kez sokakta kaba tehditli, coplu engellemeye kadar uzatıldı. Emniyet Genel Müdürlüğü’nün olaylarda polisin görevini ifa ederken, gazeteci ve yurttaşlarca ses ve görüntü alınmasının engellenmesini içeren genelgesi, Anayasa'ya ve Türkiye'nin taraf olduğu sözleşmelere aykırıdır.
"Hukuka aykırı bu talimatların hiçbir geçerliliği yoktur. Tam aksine, bu talimatı yerine getirmek üzere yurttaşlara karşı zorlamaya başvurmak hukuka aykırıdır ve çoğu adli suç oluşturacaktır.
"Anayasamızın 137/2 maddesine göre ise “Konusu suç teşkil eden emir, hiçbir surette yerine getirilmez: yerine getiren kimse sorumluluktan kurtulamaz.”
"1 Mayıs günü yaşananlarda olduğu gibi, gazetecilerin yasalara dayanan çalışma haklarını engelleyen, demokratik ülkelere hiç de yakışmayan örnekleri hatırlatarak, yetkilileri bu talihsiz genelgeyi geri çekmeye, hukuka aykırı talimatlarını ortadan kaldırmaya davet ediyoruz.
"Tüm bu koşullara rağmen, demokrasiyi ve basın özgürlüğünü evrensel standartlara yükseltip, Dünya Basın Özgürlüğü Günü’nü coşkuyla kutlayacağımız günlere kavuşma azim ve kararlığındayız. "
Ne olmuştu?
Emniyet Genel Müdürlüğü eylemler sırasında ses ve görüntü alınmasını yasaklayan bir genelge çıkardı. Emniyet Genel Müdürü Mehmet Aktaş'ın imzasıyla yayınlanan genelgeyi Çağdaş Hukukçular Derneği (ÇHD) İstanbul Şubesi açığa çıkardı.
Genelgede, eylemler sırasında polislerin görüntülerini ya da seslerini kaydeden kişilerin engellenmesi ve haklarında adli işlem yapılması talimatı verildi.
Görevli polislerin ve sivillerin ses ve görüntü kayıtlarının sosyal medyada paylaşılmasının, “özel hayatın gizliliğini ihlal ettiği” savunulan genelgede ses ve görüntü almanın da görevi yapmayı engellediği iddia edildi.
"Yanlış değerlendirmelere sebebiyet veriyor"
Mehmet Aktaş genelgede şu ifadeleri kullandı:
“Tüm vatandaşlarımız açısından özel hayatın gizliliği ve kişisel veri ihlalinin söz konusu olduğu bu tarz durumlarla, genel kolluk personelimiz de sıklıkla karşılaşmaktadır. Bazen görevin yapılmasını engelleyecek boyuta ulaşan bu ihlaller, zaman zaman personelimizin veya vatandaşlarımızın kişilik haklarına veya güvenliğine zarar verir şekilde çeşitli dijital platformlarda yayımlanmaktadır.
“Yayınlanan hu tür görüntüler olayı her zaman tüm yönleriyle yansıtmayabilmektedir. Bu durum personelimizi etkilediği kadar teşkilatımız açısından da kamuoyunda yanlış değerlendirmelere sebebiyet vermektedir.
“Bu nedenle; personelimizin görevini ifa ederken bu tür ses ve görüntü alınmasına tevessül edecek davranışlara fırsat vermemeleri, eylemin veya durumun niteliğine göre kayıt yapan kişileri engellemeleri, kanuni şartları oluştuğunda adli işlem yapmaları gerektiği hususlarında tüm personelimizin bilgilendirilmesini önemle rica ederim.”
İçişleri Bakanı Süleyman Soylu, genelgeyi, "Özel hayatın gizliliği" diye savundu. CNN'e de konuşan Soylu, genelgenin Anayasa'ya aykırı olmadığını söyledi.
(EMK)