Çanakkale'de 29-30 Nisan tarihlerinde bu konunun yeniden dillendirildiği ve çözüm için yerel basının güçlendirilmesinde karar kılındığı bir seminer yapıldı.
Gazetemizin sahibi Şahap Avcı ile birlikte bu toplantıyı izleme şansını yakaladım. 15 yıldır Aliağa Belediyesi'nde Basın ve Halkla İlişkiler Müdürü olarak görev yapan, habercilerle, basınla iç içe olan ve sektörün sorunlarına yakın biri olarak inanıyorum ki, herkes için yararlı bir toplantı oldu.
Yerelleşmeye adanmış bir vakıf
Semineri, Konrad Adenauer Vakfı (KAV) ve Türkiye Gazeteciler Cemiyeti (TGC) birlikte düzenledi. Yerel gazetecilerin hizmet içi eğitimini hedefleyen seminere İzmir, Çanakkale, Balıkesir, Manisa, Edirne, Bursa ve Tekirdağ'dan 200'e yakın gazeteci katıldı. İki gün süren oturumlarda, gazetecilik meslek etiği üzerine önemli sözler söylendi.
Konuşulanlara döneceğim, ama ondan önce sık sık adını duyduğumuz KAV'dan bahsetmek istiyorum biraz...
KAV, Berlin Belediye Başkanlığı ve sonrasında başbakanlık yapmış olan Konrad Adenauer'den almış adını. Vakıf tümüyle yerelleşmeye adamış kendini. Yerel yönetimlerin, yerel basının, yerel sivil inisiyatiflerin, yerel küçük ölçekli ekonomik birimlerin güçlendirilmesine katkı sağlıyor.
Dolayısıyla, halkın karar alma süreçlerinde daha çok söz sahibi olduğu ve çağdaş demokrasinin birebir uygulanabildiği yerel yönetimlerin en eski ve en etkin birliği olan Türkiye Belediyeler Birliği (TBB), hukuk devletinin güçlenmesi ve demokratik düzenin sağlanmasına katkı sağlayan Türkiye Demokrasi Vakfı (TDV) ile işbirliği içinde.
Ayrıca, küçük ve orta ölçekli işletmelerin güçlendirilmesi amacıyla kurulan Türkiye Orta Ölçekli Sanayiler ve Serbest Meslek Mensupları ve Yöneticileri Vakfı (TOSYÖV), Türkiye'de fikir ve basın özgürlüğünün geliştirilmesine yönelik faaliyet sürdüren Çağdaş Gazeteciler Cemiyeti ve Karadeniz Ekonomik İşbirliği Konseyi (KEİK) ile işbirliğini sürdürüyor.
KAV, sürdürülebilir kalkınmanın, kalıcı ve çağdaş demokrasinin yolunun yerelleşmeden geçtiğine inanıyor.
"Medya düzelecekse, yerel medyanın güçlenmesiyle olacaktır"
"Duayen" olarak niteleyebileceğimiz, gazeteci ağabeyimiz Nail Güreli, "Etik açıdan gazeteciliğe bakış" konulu konuşmasında, yaygın medyanın durumunu eleştirdi:
"Bu tür seminerleri aslında yaygın basına vermek gerekir. Zira, basın ahlak ilkelerini en çok ihlal eden ulusal medya kuruluşları. Bir zamanlar basının 'besleme basın' diye nitelendirildiği dönemleri yaşadık. O zamanlar, tüm ilan - reklam ve gazete kağıdı tahsisi iktidarın elindeydi. Muhalefet yapan gazetelere kağıt bile verilmezken, iktidar yanlısı gazeteler kağıdını satarak zengin bile oluyorlardı. Ben o günlerden gelen bir gazeteciyim. Ne hazindir ki, bugün de basınımızın durumu pek farklı değil.
Basın teknik ve ekonomik olarak güçlendi. Ancak güç bazı odaklardan ve iktidardan alınırsa, basın özgürlüğünden söz edilemez. Medya düzelecekse bu yerel basının güçlendirilmesiyle olur."
Tespit doğru; ama yerel basın nasıl düzelecek? Yaygın medyanın her gün giderek artan bölge ekleriyle, ayakta durmalarını sağlayan yerel haberleri onlardan çalarak mı?
Yeni Basın Yasası'nda ağırlaştırılan cezalarla mı? Yoksa sonradan geri adım atılan yeni İhale Yasası'nda, yalnızca resmi gazetede çıkması yeterli bulunan ihale ilanlarıyla mı?
30-40 bin nüfuslu bir ilçede dahi, en azından 5-6 gazete tarafından paylaşılan pasta zaten dişin kovuğunu dahi dolduramaz hale gelmiş. Büyük gazete patronları da yerel gazeteciliğe gözünü dikerse, bu işin altından nasıl kalkılır, varın siz söyleyin...
Yerel Basın Semineri, yerel gazetelerin ve çalışanlarının sorunlarının tartışıldığı bir platform yaratılmasıyla, gerçekten yararlı bir adım. Ancak yeterli değil.
Çözüm için yasal zeminin yaratılmasında hükümetlere, ulusal medya patronlarına, örgütlenmek yerine birbirlerinin gözlerini oymaya çalışan yerel gazete sahiplerine görevler düşüyor.
Basın ve fikir özgürlüğünün sağlanmasına, yerel gazetelerin güçlendirilmesine yönelik mesleki eğitim veren TGC'nin de, daha çok görev üstlenmesi gerekir.
Ayrıca, holding patronları yerel habercileri bedavaya ya da asgari ücretin altında ve sigortasız çalıştırıyor; haber başına primlerle çalıştırmak istiyor. Bu koşullarda bu meslek şerefle, haysiyetle nasıl sürdürülebilir?
Sonra, bazı gazetecilerin veya habercilerin şantaj gazeteciliği yapmalarından söz ederiz. Habercilerin ekonomik ve özlük hakları iyileştirilmeden yerel gazete sahiplerinin ekonomik sorunları giderilmeden, basın etik kurallarından söz etmek ne derece inandırıcı olur?
Başka sorunlarının da çözüme kavuştuğu, bu arada basının sorunlarının da konuşulmadığı bir Türkiye özleme ile saygılar sunarım... (BT/BB)