Türkiye Mimarlar ve Mühendisler Odası (TMMOB)’na bağlı Makine Mühendisleri Odası’nın İstanbul Şubesi'nde çocuk işçiliğinin ve Mesleki Eğitim Merkezi (MESEM) uygulamasının hukuk, politika ve sağlık açısından ele alındığı bir panel gerçekleşti.
Konuşmacılar arasında Makine Mühendisleri Odası İl Koordinasyon Kurulu İş Sağlığı ve Güvenliği (İSİG) Komisyonu’ndan Zafer Güzey, İstanbul Tabip Odası (İTO) Çocuk Hakları Komisyonu’ndan Dr. Nazmi Algan, TMMOB İl Koordinasyon Kurulu İSİG Komisyonu’ndan Gökhan Turan ve İSİG Meclisi’nden Murat Çakır yer aldı.

MESEM: Çocukların eğitim adı altında işçileştirilmesi
“Denetlemelerin olması gerekli”
Çocuk işçiliği ve MESEM uygulamasının tartışıldığı konuşmanın açılışını TMMOB İstanbul İl Koordinasyon Kurulu Sekreteri Aydan Adanır Usta “Birlikte hareket edersek iş cinayetleri azalacak ve mücadelemiz sürecek” sözleriyle yaptı. Usta, bütünlüklü bir mücadelenin önemine değindi:
“MESEM aslında bir eğitim değil. Çocuk işçiliğinin önünü açan politikalar için bir kılıftır. Denetlemelerin olması gerekli. Birlikte hareket edersek iş cinayetleri azalacak ve mücadelemiz sürecek."
“Çocuk işçiliği sempatikleştirilmeye çalışılıyor”
Çocuk işçiliğinin MESEM’den önce de iş hayatında olduğunu ve kanunlarla engellenmeye çalışılsa da kalıcı bir çözüm bulunamadığını belirten Güzey, çocuk işçiliğine ilişkin şu saptamayı yaptı:
“Çocukların çalıştırılması durumu MESEM’den önce de vardı. Çocuk işçiliği ‘meslek öğretimi’ adı altında sempatikleştirilmeye ve kabul ettirilmeye çalışılıyor. Çocuk işçi olamaz. Çocuğun yeri atölye değil bilimsel öğretimin verildiği okullardır.”

20 KASIM DÜNYA ÇOCUK HAKLARI GÜNÜ
16 yaşındaki MESEM öğrencisi anlatıyor: Isınmak için sobaya yağ döküp, çöp yakıyoruz
“Devletin açıkladığı veriler gerçeği yansıtmıyor”
Çocuk işçiliğinin yalnızca MESEM’lere tabi olmadığını tarım alanında da yoğun şekilde çocuk emeği sömürüsünün olduğunu belirten Çakır, çocuk ölümleri konusunda devletin açıkladığı rakamların gerçeği yansıtmadığını söyledi. Çocuk ölümlerinin bir sonuç olduğunu, genellikle de sonucun tartışıldığını belirten Çakır “Çocuk işçiliği hep vardı ama kitlesel halde yoktu” ifadelerini kullandı.
Çakır, 'kitleselleşmiş çocuk işçiliği’ kavramını ise şu sözlere açıkladı:
“MESEM çocuk işçiliğini kitleselleştirdi. Tarımda ölen çocuklar basında bile yer almadı. Oran olarak tarım sektörü hâlâ 1. sırada ancak kentteki çocuk ölümleriyle bu oran azaldı. Kentleşmenin artması ile çocuk ölümleri de kentleşti ve bizim gündemimize daha çok girdi. Çünkü hayatını kaybeden çocuklar bizim çevremizde yüzünü gördüğümüz çocuklardan olmaya başladı. Yüzümüze tokat gibi çarpan bir husus bu.”

ANADİLİNDE ÇOCUK SESLERİ
"Siz bu yazıyı Çocuk Hakları Günü’nde okurken, ben bir günümü 200 TL’ye satmış olacağım"
“Devlet kendi yasalarını deliyor”
Çakır, 13 yaşında iş cinayetinde ölen Ahmet Yıldız’ın faillerinin aldığı cezanın 24 taksitle ödeyebileceği bir borca çevrilmesini örnek olarak verdi. İş cinayetinde hayatını kaybeden 14 yaşındaki Arda Tonbul’un da devlet tarafından o atölyeye yönlendirildiğini belirten Çakır, yürütülen hukuki süreci yorumladı:
“Devlet kendi yasalarını deliyor. Ahmet Yıldız için trafik kazası geçirdiği söylendi. Müdahale için götürdükleri hekim trafik kazası olmadığını fark etti. Sorumlular taksitle ödeyebileceği bir ceza aldı. Sonuç bu; çocuklar ölüyor, davalar kapatılıyor ve bu bir devlet politikası olarak sürdürülüyor. Çocukların hafif ve yardımcı olarak hangi iş kollarında çalışabileceklerini düzenleyen kanunlar var ancak bunlar esnetilmeye çok açık. Bu süreç iş verenler için ‘kılçıksız sömürü’. Ortada iş verenin verdiği bir para yok. Çalışan işçinin parasını devlet veriyor ve bu da sömürüye çok açık”
“Doğumdan ölüme çalışma hususu geldi”
Eğitim politikaları sebebiyle vasıfsız işçi kitlesinin yaratıldığına dikkat çeken Çakır, istihdam edilemeyen kişilerin ucuz işçi olarak piyasaya sürüldüğünü belirtti. Eğitimin yeniden yapılandırılıp hem teorik hem de pratik bilgilerin öğretici bir şekilde çocuklara verilmesini savunan Çakır, mevcut eğitim politikalarını değerlendirdi:
“Mesleki liselerin ortaokul ayaklarının oluşturulmasına hizmet eden bir “4+4+4 sistemi” var. Mesleki Teknik Okulların bir kısmı MESEM’e devrediliyor ve oradaki çocuklar MESEM’e kayıyor. 2001’de Çıraklık Eğitim Merkezleri “MESEM” adını aldı ve 2016 yılında eğitime entegre edildi. Yoksullaştırma politikaları ve eğitimin vasıfsızlaştırılması işçileştirme sürecini yarattı. Okulda hocaları tarafından başarılı olarak görülmeyen öğrenciler aileleri tarafından MESEM’lere veriliyor. Hem iş öğrensin hem de sokaktan, uyuşturucudan uzak dursunlar diye yapıyorlar. Bu işe aileler de alet ediliyor.”

"MESEM uygulaması güzelse patron ve bakan çocukları neden gitmiyor?"
“Üretim, eğitimin yerine geçirilemez”
Çocuk işçiliğini sağlık açısından değerlendiren Dr. Algan, çocuk sağlığının Türkiye’de iyi bir durumda olmadığını ve çocuk hekimlerinin çalışma şartlarının yetersizliğinden dolayı çocuk sağlığı alanında gelişme yaşanamadığını da belirtti. Çocukların iyi beslenemediğinden dolayı boy-kilo endekslerinin iyi sonuç vermediğine ve bodurluğun da yaygınlaştığına değinen Algan, "Sağlıkta Dönüşüm" programıyla sağlığın piyasalaştığını belirtti.
İzmir ve Pendik’te çıkan yangınlarda hayatını kaybeden çocuklara konut sorunu ve derin yoksulluk bağlamında değinen Algan, çocukların işçileştirilmesinin sağlıklarına olan etkilerini açıkladı:
“Tam sosyalleşme zamanlarında çocuklar iş yerlerinde olmaya zorlanıyor. İş güvenliği için yeterli Kişisel Koruyucu Donanım önlemleri çocuklar için alınmıyor. Kafasına uymayan şapka, yüzüne oturmayan maske ile çalışmak zorunda kalıyorlar. O da verirlerse. Mesleki eğitimde üretim odaklı bakış varsa bu sermayeye ucuz iş gücü sağlamak demektir. Eğitim üretimi destekleyebilir ama üretim eğitimin yerine geçirilemez.”
“Çocuğun çocukluğu kendinden çalınıyor”
Oturumun kapanış konuşmasında topyekün mücadele yürütülmesi gereken bu alanın öznesinin “çocuk” olduğunu belirten Güzey, geniş bir örgütlenmenin gerekliliğini şu sözlerle dile getirdi:
“Çocuğun çocukluğu kendinden çalınıyor. Topyekün bir mücadele vermemiz gerekiyor. Çocuk işçilerden bahsederken ayrımcılığa düşmememiz lazım ve göçmen çocukların da haklarını savunmamız gerekiyor. Meslek gruplarının, sendikaların ve gençlik örgütlerinin de dahil olduğu geniş bir ağ oluşturulmalı. Biz burada göçmen arkadaşlarla da bir arada olamıyorsak mücadeleyi genişletmemiz gerekir.”
(ÇTY/NÖ)







