Fotoğraf: Pınar Tarcan/bianet
Etkin Haber Ajansı'nda (ETHA) çalışırken 29 Nisan 2017 gecesi evine yapılan polis baskınıyla gözaltına alınan Meşale Tolu, 18 Aralık 2017'de tahliye oldu.
Ancak tahliye olduğu gün cezaevi kapısında onu bekleyenlerin önünden dışarıya sesini duyuramadığı siyah camlı bir araç içerisinde karakoldan karakola götürüldü. Hakkında yurtdışı yasağı olduğu halde trajikomik şekilde sınır dışı edilmeye çalışıldı.
Yurtdışı yasağı daha sonra kalkan ve geçen ay doğup büyüdüğü Almanya'ya dönen Meşale Tolu ile Ulm kentinde Kornhaus'da yapılan, öğretmenlerinden yakınlarına çok sayıda insanın katıldığı bir hoşgeldin etkinliği sonrası konuştuk.
Tolu, cezaevinde yaşadıklarını, henüz iki buçuk yaşındayken onunla hücre deneyimini paylaşan oğlunun gözünden hapishanede olmayı, Almanya'ya döndükten sonra ilk açıklamasının neden "Buraya döndüğüme sevinemedim" olduğunu bianet'e anlattı.
29 Nisan 2017'ye gecesine gidersek, evinize ani bir polis baskını oldu ve 8 ay tutuklu kalacağınızı, bütün bu süreci tahmin edebilir miydiniz?
ETHA'da çalışırken aslında birçok operasyonun haberini yapmıştım. O dönem HDP'ye yönelik operasyonlar da olmuştu. Çünkü 16 Nisan referandumu geçmişti ve muhalefete dönük operasyonlar devam ediyordu.
Aslında özgür basın geleneğinde çalışan herkes operasyon bekliyordu zaten. Eşim üç hafta önce bir operasyon sonucu gözaltına alınmıştı ve tutuklanmıştı. Hemen ardından beni alabileceklerini tahmin etmemiştim. Zamanlama ne kadar acımasız olduklarını gösterdi. O yüzden, polis o gece geldiğinde hala bunun eşimden dolayı yapılan bir ev araması olduğunu düşünüyordum.
Size yönelik bir baskın olduğunu düşünmüyordunuz yani...
Düşünmüyordum çünkü eşim için evi basmamışlardı, eşim Ankara'da gözaltına alınmıştı. Ben de ev basılınca ilk olarak ev araması için geldiklerini ya da bir başkası için geldiklerini düşünmüştüm.
Savunmalarınızda söylediğiniz bir şey var "Polis benim evime geldi çünkü aslında özgür basına baskı yapılmak isteniyordu" diye. Bu fikirde misiniz hala?
Evet, ben dört yıl boyunca Almanya'dan Türkiye'ye gidip geldim. Her zaman aslında orada çalıştım. Almanya'dayken de ETHA'ya haber yapıyordum.
Türkiye'ye geldikten sonra ilk olarak Özgür Radyo'da çalıştım. Özgür Radyo kapatıldı KHK'lar sonucunda.
Daha sonra ETHA için çalışmaya başladım, tutuklanana kadar. Iddianamedeki tüm iddialar 2013 ve 2015 öncesi ama ben 2017'de operasyonla alındım. Ne zaman ETHA'da düzenli çalışmaya başladım operasyon o zaman oldu.
O yüzden bunu direkt olarak ETHA'ya yönelik bir operasyon olarak algıladım. Çünkü bizim birçok arkadaşımız operasyonlarla gözaltına alındı, tutuklandı. O yüzden bu bağlamda alındığım çok açıktı.
"Herkesin arasından kimse görmeden kaçırıldım"
Tahliye olduktan sonra, herkes dışarıda çıkmanızı beklerken, sizi götürüyorlar ve orada arabadan kimseye sesinizi duyuramadığınızı söylemiştiniz. O anı anlatır mısınız?
Beni Terörle Mücadele Şubesi'nden o dosyayla ilgilenen masadan üç erkek cezaevine götürmüştü ve aynı üç polis geldi beni almaya.
Aslında Yabancılar Şubesinin gelmesi gerekiyordu ama Terörle Mücadele Şubesi geldi. O an anladım bunun politik bir nedeni olduğunu.
Beni cezaevinden kaçırdılar, niye kaçırdılar diyorum çünkü; hapishane müdürü aileme ve büyükelçiye söz veriyor, diyor ki "Meşale sizinle görüşecek ondan sonra polis eşliğinde en yakın karakolda imza işlemi yapılıp bırakılacak."
Ve polis bu anlaşmaya uymuyor. Beni oradan siyah camlı bir araçla cezaevinin içinden herkesin gözünün önünde kimse görmeden kaçırıyorlar.
Ben camlara vurdum, seslenmeye çalıştım ama kimseye duyuramadım sesimi. Ve aslında yeniden bir gözaltı işlemi yapılmış oldu.
Aynı gece birkaç karakola götürüldüm. Karakollar beni kabul etmedi "Biz bu kişiden sorumlu değiliz" dediler. "Operasyonun olduğu yere götürmeniz lazım" denildi, yani Kartal'a götürmeleri lazım.
Kartal da uzak Bakırköy de. Yeniden Haseki'ye gittim, sağlık kontrolünden geçtim ve ardından Fatih İlçe Karakolu'na götürüldüm.
Oradaki memurlar bilmiyordu mahkemem olduğunu (gülüyor).
Yurtdışı yasağımın olduğunu bilmiyorlardı, direkt "Bu kişi sınır dışı edilecek" denildi. O yüzden oradaki polisler olayın farkında değillerdi, yurtdışı yasağım olduğunu bile bilmiyorlardı. O gün gece 11:30'da büyükelçinin ve avukatlarımın çabaları sonucunda bırakıldım. Almanya Büyükelçisi karakola geldi ve net bir tavırla "Meşale Tolu'yu almadan çıkmayacağım buradan" dedi.
Fotoğraf: Meşale Tolu arşivi.
Oğlunuz o süreçte cezaevinde kaldı sizinle. Onun açısından nasıl bir süreç geçti, o tarihte iki buçuk yaşındaydı.
Altı ay benimle kaldı oğlum, ilk zamanlar çok zorlandı. Cezaevinin nasıl bir yer olduğunu, neden orada olduğumuzu anlamadı, anlatmakta zorlandık.
Ama biz toplu bir koğuşta kaldık, hepsi siyasi tutsaktı, çok ilgilendiler oğlumla. Orada oğluma da bana da çok iyi baktılar, her daim destek oldular.
Bir anne olarak çocuğunuzun cezaevinde kalmasından dolayı çaresizlik hissedebilirsiniz ama o kadınlar bana bunu hiç yaşatmadı. Her zaman fiziken de ruhen de bana destek oldular.
Oğluma iyi baktılar ve orası bizim için güçlendiğimiz, umutla beslendiğimiz bir yer haline geldi. Oğlum altı ay sonra cezaevinde benimle kalmamaya kendisi karar verdi.
"Anne artık gidemez, anne beni terk edemez, anne burada, ben kalmak zorunda değilim" diye güvende olduğumu düşünerek beni bırakıp Almanya'ya geldi. İki ay Almanya'da ailemin yanında kaldı.
"Hiçbir çocuk cezaevi mazgalını öğrenmemeli"
Cezaevindeki ortama verdiği tepkiler nasıldı?
Oğlum hep soruyordu, cezaevinde de herkesin çok ilgisini çekmişti. Kapının kilitlenmesini, yani mazgalı öğrenmişti. Her zaman; "Çocukların mazgalı öğrenmesi çok acı bir şey, hiçbir çocuk mazgalı öğrenmemeli" diyordum ama benim oğlum o mazgalı öğrenmişti.
Mazgala vurduğunda karşıdan gardiyanın gelip kapıyı açtığını öğrenmişti. Bize her defasında soruyordu "Bu kapıları kim kilitliyor?" Biz hep söylüyorduk "Oğlum bak gardiyan kilitliyor" diye.
"Hayır o değil" diyordu, "En büyük kapıyı kim kilitliyor? En dış kapıyı kim kilitliyor?" diye soruyordu. Sen ne dersen de çocuk şunu öğrenmek istiyor, "Bunun sorumlusu kim?" Ve bize çok ilginç gelmişti ama çocuk anlamıştı. Çünkü şöyle diyordu "Babam da böyle bir yerde kalıyordu."
Babasının sadece görüşüne gidip gelebiliyordu iki ayda bir. Babasının benzer bir yerde kaldığını anlamıştı. "Bu kapıyı kim kilitliyor, niye kilitliyor?" diye hep sormuştu.
Ben hep diyorum o koridorlara, o soğuk ortamı hiçbir çocuğun yaşamasını istemem. Ama benim oğlum orada gerçekten çok iyi bakıldı. Orada birçok çocuk şarkısını, oyunlarını öğrendi. Yoklukta varlığı öğrendi. Ona oyuncaklar yaptık. Keşke yaşamasaydık ama yaşadıktan sonrada en iyi şekilde değerlendirmeye çalıştık.
"Havaalanında söylediklerim Türkiye'deki meslektaşlarıma borcumdu"
Sonunda yurtdışı yasağınız da kalktı ve Almanya'ya geri geldiniz. İlk açıklamanız "Buraya geldiğime sevinemedim" oldu.
Evet, şimdi Türkiye'de şöyle bir şey oldu. Benim yurt dışı yasağım kalktı ve Cumhuriyet Gazetesi "Yine bir Alman vatandaşı gidiyor, Türk gazeteciler hapiste" mahiyetinde bir haber yapmıştı.
Eleştirdim ben bu başlığını. Çünkü en çok onlar biliyordu bizim ne yaşadığımızı. Birçok gazeteci arkadaşım, birlikte sokakta haber yaptığımız insanlar, benim ne yaşadığımı biliyordu.
Ben bir Almanya vatandaşı olarak hiçbir zaman avantaj yaşamadım, ikinci duruşmamda tahliye oldum. Benim dosyamda olan birçok kişi ilk duruşmada tahliye oldu. Genel olarak çifte standart varsa eleştirmek gerekir, ama bunu çocuğuyla birlikte yaşayan birinin üzerinden yapmak çok uygun olmadı.
Havaalanındaki sözlerim Türkiye'deki meslektaşlarıma olan borcumdu. Onların kısılmak istenen sesi olmak önemlidir. Ben öyle hissediyorum, hala burada onlara karşı sorumlu hissediyorum kendimi.
Yaptığım açıklama Türkiye'dekilerin unutulmaması için önemliydi. Çünkü ben ve benim gibi bazı kişilerle ilgili alınan kararlar yanılsama yaratmamalıydı. Türkiye'deki cezaevlerinde hala gazeteciler, avukatlar, insan hakları savunucuları var, siyasetçiler ve öğrenciler var. En son üniversite öğrencileri aynı benim kaldığım koğuşta kalmıştı.
Bunlar bir toplumun gerçekleri, bu gerçekleri Almanya kamuoyu duyarlıyken dile etmek gerekiyordu, ben de bunu yaptım.
"Steinmeier görüşmesinde basına yönelik baskıları anlattım"
Geçtiğimiz günlerde Almanya Cumhurbaşkanı Steinmeier ile görüştünüz. Nasıl bir görüşmeydi?
Cumhurbaşkanı Steinmeier beni Eylül başında davet etmişti. Daha çok benim konuştuğum bir görüşme oldu.
Onların öğrenmek istediği hem benim yaşadıklarım, hem de Türkiye'deki basın ve ifade özgürlüğü sorunlarıydı.
Gazetecilere açılan davalar, KHK'lar sonucu yaşanılan mağduriyetler, bireysel olarak yaşadığım süreç ve Cumartesi Anneleri eylemi hakkında bir görüşme oldu.
İnsan hakları ihlalleri ve Türkiye'nin gidişatının adım adım Avrupa'nın gözü önünde kötüye gittiğini, Avrupa'nın bunu gözlemlediğini ama bir şey yapmadığını ifade ettim. Uzun süren ve benim daha çok konuştuğum onun dinlediği bir görüşmeydi.
Cumartesi İnsanları: Bir ülkenin gerçek yüzü
Cumartesi Anneleri/İnsanlarıyla ilgili vermek istediğiniz bir mesaj var mı?
Cumartesi Anneleri/İnsanları 1995 yılından beri her cumartesi sokağa çıktılar. En temel hakları olan çocuklarının, abilerinin, babalarının, kardeşlerinin akıbetini öğrenmek için her cumartesi Galatasaray Meydanı'nda oturdular.
Bu Türkiye'deki en barışçıl eylemdir. Bu kadar barışçıl bir eyleme saldırmak aslında bir ülkenin gerçek yüzünü ortaya çıkarıyor.
Bu hükümette mümkün olacağını düşünmüyorum ama umarım bir gün tüm anneler, Cumartesi İnsanları aradıkları cevapları alır, yakınlarının akıbetini öğrenir, sorumlular yargılanır da bir daha oturmak zorunda kalmazlar o meydanda. Onlar bu meydanda oturmayı tercih etmedi, cevap alamadıkları ve sorumlular yargılanmadıkları için mecbur kaldılar. Ve bugün bu meydan da onların elinden alınmak isteniyor.
Şu anda nasıl hissediyorsunuz?
Şu an doğduğum, büyüdüğüm yerdeyim. Etkinlikteki birçok insan beni çocukluğumdan beri tanıyan insanlar, desteklerini hiç esirgemeyen insanlarla olmak çok güzel.
Buradaki "hoş geldin etkinliğine" dört partiden temsilciler katıldı. Almanya Parlamentosu'nda olan dört partini temsilcileri vardı. Bu şunu temsil ediyor, insanlar ne için geliyor; temel hak ve özgürlükler için geliyor, benim için geldiler ama benden sonra başka gazeteciler için devam ettiler. İnsan kendisini güvende ve mutlu hissediyor.
İstendiğim yerdeyim, o yüzden mutluyum.
16 Ekim'deki duruşmayla ilgili ne düşünüyorsunuz?
Prosedür gereği en son var olan yurtdışı yasağım kalktı ve ben Almanya'ya döndüm. Duruşmam 16 Ekim'de devam edecek. Eşimle birlikte aynı heyet tarafından yargılanıyoruz.
Bu duruşmada da yeniden beraatimi talep edeceğim, daha önceki üç duruşmada da talep ettiğim gibi.
Ayrıca eşimin yurtdışı yasağının kalkmasını da talep edeceğiz. (PT)