1930'lu yıllardan beri adı "cam'la özdeşleşen Paşabahçe, bugünlerde cam işçilerinin eylemleriyle on yılları bulan mücadele geleneğini yeniden hatırlıyor.
Yaşanan son gelişmeler, Paşabahçe'de yaşanan mücadele deneyimlerinden bu kez biraz farklı. İşçilerin eylemlerinin hedefinde bu defa, “mücadelelerine sahip çıkmamakla” eleştirdikleri Kristal-İş Sendikası yönetimi var.
Sendika üyesi işçilerin direniş yeri olarak İstanbul'da Beykoz-Paşabahçe'yi seçmelerinin nedeni ise, Türkiye İşçi Sendikaları Konfederasyonu'na bağlı Kristal-İş'in (Cam, Çimento, Seramik ve Toprak Sanayi İşçileri Sendikası) 7 Haziran 1965 tarihinde cam işçileri tarafından kurulduğu günden beri sendika genel merkezinin burada bulunması.
Paşabahçe'deki Şişecam fabrikasının kapatılmasıyla birlikte üretim sona erse de Paşabahçe'nin geçmişinde cam işçilerinin büyük bir yeri var. Sendikanın kurulmasının hemen ardından 1966 yılında yaşanan Paşabahçe Grevi ise Türkiye işçi hareketi tarihinde özel bir öneme sahip.
Grevli toplu sözleşmeli çalışma düzenini büyük mücadeleler yürüterek elde eden cam işçileri, şimdilerde işten atmalara ve sendikalarının tasfiyesine karşı güçlü bir mücadele iradesi göstermeyen sendika yönetimini karşılarına almış durumdalar.
Mersin'de Şişecam A.Ş'ye ait Anadolu Cam fabrikasında 34 cam işçisi “daralma” gerekçesiyle işten çıkarıldı. 1,5 ay Mersin Paşabahçe Fabrikası önünde kurdukları çadırda direnişini sürdüren işçiler, taleplerini sahiplenmeyen Kristal-İş'ten bekledikleri yanıtı alamayınca 23 Aralık günü direnişlerini sendika genel merkezine taşıdılar.
Basına yönetim engeli
Sendika yöneticilerinin direnişlerine sahip çıkmasını isteyen işçiler, açlık grevlerinin 6. günündeler.
Biri Eskişehir'deki Şişecam fabrikasında işten atılan olmak üzere toplam 12 işçi tarafından sürdürülen açlık grevi, işçilerin işe geri dönme taleplerine yanıt vermeyen sendika yönetimini de zorlamaya başlamış durumda. Açlık grevini sürdürdükleri genel merkez binasında işçilerle görüşme çabaları ilk önce, sendika yönetiminin engeline takılıyor.
İşçilerle röportaj yapılamayacağını belirten sendika yöneticilerinin koyduğu yasak nedeniyle sohbetimizi sendika binasının önünde yani dışarıda yapmak zorunda kalıyoruz.
İşçilerle sohbete başladığımız sırada sendikanın genel merkez yöneticileri binaya giriş yapıyor. Genel merkezdeki hareketliliğin nedeni ise, açlık grevinin 6. gününde sendikanın Genişletilmiş Başkanlar Kurulu'nun, açlık grevi eylemi gündemiyle toplanması.
Kristal-İş'in Türkiye genelindeki 5 şubesinden (Kırklareli, Bursa, Eskişehir, Gebze, Mersin) yöneticiler ve işyeri temsilcilerinin katıldığı toplantı, açlık grevindeki işçiler tarafından da merakla bekleniyor. Bundan sonraki süreçte neler yapmayı düşündükleri sorusunu cevaplayan işçiler “Valla bizim kaybedecek bir şeyimiz yok. Taleplerimize yanıt verip bu mücadelenin arkasında durmazlarsa sonuçlarına kendileri katlanırlar” diyorlar.
"Muhalif işçileri attılar"
İlk sözü, açlık grevinin 4. günü akşamı böbrek rahatsızlığı nedeniyle rahatsızlanan ve hastaneye kaldırılan Ahmet Akgül alıyor. Hastaneye kaldırılmasının ardından tedavisi tamamlanan ve arkadaşlarının arasına dönen Akgül, Şişecam'ın Mersin'deki Anadolu Cam fabrikasında çalışırken diğer arkadaşları gibi 'daralma' ve 'fırın kapanması' gerekçeleriyle işten çıkartıldığını söylüyor.
Akgül, yaşanan işten atmalarda bir noktaya daha dikkat çekiyor. Atılan işçilerin mevcut yönetimine muhalif işçiler olduğunu dile getiren Akgül, sendikanın işverenle birlikte bu durumu fırsata çevirdiğini söylüyor. Fabrikada taşeronlaştırma uygulamalarının hız kazandığını ifade eden Akgül, “Dikensiz gül bahçesi isteniyor. Taşeron almış başını gidiyor. Kadrolu bir işçinin işten çıkartılmasının ardından taşeron oraya geldi ve yerleştirildi. Bütün bunların hepsi biliniyor. Kristal-İş'in tarihinde bu durum ilktir. Sendikanın içinde olmadığı ve sendikaya rağmen bir eylem.” ifadeleriyle fabrikada hayata geçirilmek istenen çalışma düzenini ve sendikaya biçilen rolü özetliyor.
İşten atmaların ardından taşeron devrede
Açlık grevini sürdüren 12 kişiden ikisi, engelli kadrosunda çalışırken işten atılan işçiler. Engelli kadrosundan 2006 yılında Şişecam'ın Mersin'deki fabrikasında işe giren ve açlık grevinin 6. gününde olan Murat Turan, işten atılmalarının hemen ardından yaptıkları işin taşerona verildiğini ifade ediyor. Bu duruma, sendika merkez yönetiminin ve onun atadığı işyeri temsilcisinin de göz yumduğunu sözlerine ekliyor.
Ses kayıt cihazımızı yeniden Ahmet Akgül'e uzatıyoruz ve soruyoruz: “Son dönemde işçilerin sendika yönetimlerine tepkileri artıyor. Bu durum nasıl çözülür?”
Akgül gülüyor ve söze başlıyor: “Normalde olayın işverenle olması gerekiyor. Sendikanın tutumundan dolayı biz buradayız. Sendikalar bu durum karşısında dik duruş gösteremiyorlar. Genel anlamda, hükümetin hazırlıklarına baktığımızda bu kıyım inanılmaz noktalara varacak. Çalışanların ayağa kalkması gerekiyor. Ülkede taşeronluk sistemine geçiş var.”
Sarı sendika olmamalılar
Sohbette son sözü, açlık grevindeki işçilerin sözcüsü olan İsmail Yılmaz'a bırakıyoruz.
“Biz sendikayı sarı sendika olmaktan kurtarmaya çalışıyoruz. Biz şunu söyledik. Size şans veriyoruz. Eğer bu şekilde giderse siz sarı sendika olarak anılacaksınız. Sendikacı sırtını her zaman işçiye yaslamalı.”
İşçilerin sadece kendi haklarına değil tüm ezilen sınıflara sahip çıkması gerektiğini sözlerine ekleyen Yılmaz, açlık grevi eylemini sadece kendileri için değil, benzer sorunları yaşayan tüm işçiler için de sürdürdüklerini dile getiriyor.
Kompostolar bölge halkından
Beykoz halkından ve geçmişte Paşabahçe'de çalışıp emekli olan cam işçilerinden de anlamlı bir destek gördüklerini aktaran Yılmaz, yaşadıkları eylem sürecini 'Direniş değil diriliş' olarak gördüklerinin altını çiziyor ve dayanışmanın önemine dikkat çekiyor. Diğer yandan, işçilerin açlık grevinde aldıkları kompostonun bölge halkı tarafından kendilerine getirildiğini ve anlamlı bir yardım aldıklarını sözlerine ekliyor. (ÖÇ/NV)