Boğaziçi Üniversitesi Yabancı Diller Yüksekokulu Fransızca Bölümünden Yrd. Doç. Dr. Meral Demirel'in Barış İçin Akademisyenler'in "Bu suça ortak olmayacağız" bildirisini imzalaması sebebiyle Çağlayan'daki İstanbul Adliyesi'nde 35. Ağır Ceza Mahkemesi'nde yargılandığı davadaki beyanını yayınlıyoruz.
Sayın başkan, sayın mahkeme üyeleri,
1.128 meslektaşım gibi ben de 11 Ocak 2016 tarihinde kamuoyuna duyurulan “Bu Suça Ortak Olmayacağız” başlıklı bildiriye imza atmış olmamdan dolayı “sözde” suçlar üreten bir iddianame üzerine Terörle Mücadele Kanunu’nun 7/2 maddesi uyarınca yargılanıyorum.
Bu davaların hepsinde iddianamelerin tamamı aynı; suçlamaların tamamı aynı; ama davaların her biri ayrı ayrı… Şeklen ayrı ama fiilen hemen hemen aynı olan bu davalardaki savunmalarda şu ana kadar iddianamedeki suçlamalara karşı söylenmesi gerekenler söylendi.
Bu nedenle kısa bir savunma yapmaya çalışacağım.
Sağlık nedeniyle emekli olana kadar, 28 yıl boyunca, Boğaziçi Üniversitesi’nde hizmet verdim. Yüzlerce öğrencinin yetişmesine elimden geldiğince katkıda bulunmaya çalıştım. Hayatım boyunca şiddete karşı çıktım, insanlar arasında dostluğu savundum ve öğrencilerime de bunu telkin etmeyi ilke edindim. Şimdi huzurunuzda “terör örgütünün; cebir, şiddet veya tehdit içeren yöntemlerini meşru gösterecek veya övecek ve yahut da bu yöntemlere başvurmayı teşvik edecek şekilde propagandasını” yapmakla suçlanıyorum. İçinde herhangi bir örgütün adı geçmeyen ve temel amacı bir barış çağrısı olan bu bildirideki imzamın bu şekilde yorumlanarak hakkımda bir iddianame düzenlenmesini hayretle karşılıyorum.
Sayın başkan, sayın mahkeme üyeleri,
TMK’nun 7/2’inci maddesini ihlal ettiğime dair iddianamenin delilleri arasında ilk sırada yer alan Bese Hozat’ın 27 Aralık 2015 tarihli açıklamasıyla ilgili olarak şunları söyleyebilirim: Bu şahsın adını ilk kez bu iddianameyle birlikte duydum ve bu açıklamasıyla ne açıklamış olduğunu hâlâ bilmiyorum. Yaşam tarzı olarak zaten kimseden talimat almayan biri olarak adını bile duymadığım birinden talimat almış olduğuma dair suçlamaları hakaret sayarım.
Öteki delil ise imzaladığım metindir.
Hep birlikte metnin kamuoyuna açıklandığı günlere dönelim: Yazılı ve görsel medyaya yansıdığı üzere; sokağa çıkma yasakları nedeniyle (bir sürü başka şiddet olayının yanı sıra) bir annenin ölü bedeni günlerce çocuklarının gözü önünde yolda yattı; bir başka anne, kızının ölüsünü başka bir çare bulamadığı için buzdolabında sakladı; balkonda oturan dedesinin kucağındaki bir bebek vurularak öldü ve bir gencin gözleri oyulmuş ölü bedeni resmi bir araca bağlanarak yollarda sürüklendi.
Kimsenin bırakın konuşmayı sesini bile çıkarmaya cesaret edemediği o günlerde vicdanımım sesini dinledim ve ülkenin tam da ihtiyacı olan bu barış çağrısını yapan bildiriyi internet ortamında görünce imzaladım.
Dünyadaki herkes gibi Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının da şiddet ve çatışma ortamında değil, huzur ve barış ortamında yaşaması gerektiğini düşünüyorum. Anayasamızın 25’inci maddesi “her ne sebep ve amaçla olursa olsun kimse, düşünce ve kanaatleri sebebiyle kınanamaz ve suçlanamaz” diyor.
Bu bildiri bir barış ve huzur çağrısıydı ve ben de anayasanın 25’inci maddesine dayanarak o günlerde yaşananlarla ilgili düşünce ve kanaatimi belirttim. Anayasamızın güvence altına aldığı bu düşünce ve kanaat belirtmenin Terörle Mücadele Kanunuyla herhangi bir bağlantısını kuramadığım için söyleyeceklerim bunlardan ibarettir.
Ortada herhangi bir suç olmadığı için, hakkımdaki tamamı dayanaksız bütün suçlamaları reddediyor ve beraatımı talep ediyorum.
Meral Demirel