Erivan'da, Aram Khacaturyan Konser Salonun dış kapısında diller birbirine karışmış. Ermenice hem doğu, hem batı, Kürtçe, Zazaca, Türkçe, İngilizce... Zemheri bir soğukta, kapı aralığında sigara içmeye çalışıyoruz, hem titriyoruz, hem de ortak dil konuşabildiklerimizle geceyi anlamaya, anlatmaya çalışıyoruz.
Aynı zamanda da bir konser bekliyoruz. Kardeş Türküler, Sayad Nova Korosu ve Boğaziçi Gösteri Sanatları Topluluğu Erivan'da sahneye çıkacaklar. İzleyiciler birbirinden farklı dilleri konuşan ama anlaşan insanlar, Kürtler, Ermeniler, Türkler, Avrupalılar, Amerikalılar...
"Düşün, birbirlerinin türkülerini Erivan'da söylüyorlar..."
2006 yazında Harbiye Açıkhava Tiyatrosu'nda Kardeş Türküler ve Sayad Nova sahneye çıkınca, Hrant Dink, Mehmed Uzun'a seslenmiş “Düşün bir kere, Türkler, Ermeniler, Kürtler Erivan'da türkü söylüyorlar, hem de sadece kendi türkülerini değil, birbirlerinin türkülerini... ”
Geceyi en iyi anlatan Hrant'ın bu cümlesi aslında. Bu sözlerden çok kısa bir zaman sonra hem Mehmed Uzun'u kaybettik, hem de Hrant Dink'i.
Aklımızda hep Hrant
Kardeş Türküler, Sayad Nova Korosu ve BGST'nin neredeyse 100 kişi yollara dökülüp konser için Erivan'a gelmesi de aslen o konserin ve bu büyük kayıpların bir sonucu...
İşte cumartesi gecesi, Erivan'da, konser salonunun kapısında laflarken herkesin aklında Hrant vardı. O da orada olsaydı ne keyifli olurdu, ne keyifle fırlardı sahneye, onu düşündük hep.
Üçüncü şarkıdan sonra
Kardeş Türküler ve Sayad Nova sahneye neredeyse 60 kişi çıktılar. Hepsi beyazlar içindeydi. Şimdiye kadar klasik müziğe, operaya alışmış salon bu kez Anadolu'nun müthiş türküleriyle sarsıldı. Hem salon, hem de izleyici önce hemen adapte olamadı ama çok zaman geçmesi gerekmedi. Üçüncü şarkıdan sonra herkes, hemen konsere dahil olmuştu.
Boğaziçi Gösteri Sanatları Topluluğu'nun dansları, Ermenice, Kürtçe, Arapça, Türkçe, Hemşince, Lazca türküler, salonu dolduran yaklaşık bin kişiyi yavaş yavaş kıpırdattı. Sonuna doğru, insanlar opera izlemeye alıştıkları salonda ayağa kalkıp, halaya durmamak için zor tuttular kendilerini...
Vanadzor'da bir daha
Konser, cumartesi günü, Hrant'ın aramızdan alınışının hemen ardından okullarından birinin adını Hrant Dink olarak değiştiren Ermenistan'ın üçüncü büyük kenti Vanadzor'da tekrarlandı. Vanadzor'da ev sahibi, kendisi de Malatyalı olan, hatta yıllar sonra aslında Hrant'la ve Dink ailesi ile kapı komşusu olduğunu öğrenen bölgenin dini önderi Sebuh Sırphazan'dı. Vanadzor'daki konserde insanlar daha çabuk durdular halaya, konser de itiraf etmek gerekir ki, daha sıcak geçti...
"Birlikte ağlamadıkça birlikte gülemeyeceğiz... "
Bu dil meselesi önemli bir mesele, iki gün boyunca konserlerde bunu bir kez daha anladım. Biraz yaş almış olanlar konser çıkışlarında hemen soluğu sahneden inenlerin yanlarında aldılar, Türkçe teşekkür ettiler, muhtemelen onlarca yıl sonra ilk kez Türkçe bir şeyler döküldü ağızlarından.
Daha genç olanlar etrafta Türkçe bilebileceğini düşündükleri insanlara yaklaştılar, birkaç kelime Türkçe sordular, öğrendikleri kelimeleri diğerleriyle paylaştılar. Aslında aynı şey Türkiye'den gidenler için de geçerliydi. Herkes öğrenebildiği kadar Ermenice kelime öğrendi. En azından teşekkür edebilir hale geldik...
Dilin başka bir önemi daha vardı elbette. Aynı dili konuşabildik günler boyunca. Hem Hrant'ı andık hem de Fethiye Çetin'in kulaklarını çınlattık sıkça. Ermenistanlılarla Türkiyeliler arasında konuşulması unutulmaya başlanan o barışçı ve dostçu dili yeniden kazandıran iki isim dilimizden, sözleri aklımızdan çıkmadı. Ne diyordu Çetin? "Birlikte ağlayamadıkça, birlikte gülemeyeceğiz..."
İşte biz bir şekilde şanslı yaklaşık 100 kişi, geçen hafta Hayastan'da, birlikte ağlamayı da gülmeyi de başardık. Konserlerden sonra, pazar günü, Musadağlıların anıtına davet edildik, bütün kayıplarımız için pişirilen Harisadan (keşkek) yedik, birlikte halaylar çektik. Musadağlılara dağlarından ve geçmişlerinden bir selam getirmiş olduk, belliydi, çok keyifliydiler.
En büyük teşekkür Hrant'a
İki günde de salonda olan hemen herkesin, tanısalar da tanımasalar da boğazında bir Hrant Dink yumrusu vardı.
Hrant da orada olaydı da, konseri göreydi, birlikte halaya duraydık, olmadı... Ama oradaydı, en azından ruhu, hali, tavrı ve dili oradaydı.
Kendi adıma hem Kardeş Türkülere, hem Sayad Nova'ya, hem Boğaziçi Gösteri Sanatları Topluluğuna, hem Hrant için yazdığı müthiş beste için Michael Paul Ellison'a, hem de duduğundan çıkan müthiş acıyı paylaştığı için Ertan Tekin'e teşekkür borçluyum.
Ama en büyük teşekkür Hrant'a... Bu kadar insanı bir araya getirebildiği, hepimize hala umut var hissi verebildiği için...
Erivan'da ve Vanadzor'da yalnız olmadığımızı bir kez daha anladık... Darısı yenilerinin başına... (ÇM/TK)
* Mer Sireli Ağparigı Hrantin Hamar Hayasdann Eink: Sevgili Ağabeyimiz Hrant İçin Ermenistan'da
* Fotoğraflar: Atilla Durak