Çalışmalarınızda ve kitabınızda yöntem aynı. Tanıklıklar üzerinden mi hareket ediyorsunuz?
Bireysel olarak gelen kişiler oluyor. Şöyle şeyler yaşadım diye anlatıyor. Bireysel veriler üzerinden çalışmalar yapıyorum. Toplumda önemli olan kadına verilen rol. Çünkü erkeğin hep sığınacağı bir yer var, "Ne yapayım annem beni böyle yetiştirdi, ben ne anlarım, sen bu işi daha iyi yaparsın," gibi sürekli kadınlara bir görev veriliyor.
Kadınlar da bu rolü benimsiyorlar...
Evet. Maalesef. Her ne kadar okumuş da olsa, sosyoekonomik düzeyi yüksek de olsa şiddete maruz kalan kadın sayısı, "Ne yapayım kocam aldatıyor ama, bütün erkekler aldatır," diyen kadın sayısı hiç de az değil.
Sizce neden böyle?
Özgüven eksikliği bence. Ama biz çocukluğundan bu yana bir insana on olumsuz ileti verirsek, "Zaten kadınlar şanssızdır, sen de benim gibi olursun, o senin baban," gibi şeyleri onun bilinç altına itersek, onun bilinç altı çöplüğü günün birinde canlanıyor. O da, "Zaten annemin yaşadığı hayat da neydi ki, arkadaşlarım da aynı şeyleri yaşıyor, daha iyi bir hayat olabileceğini düşünemiyorum," diyor. Bir takım şiddet, çatışmalar yaşamasına rağmen kolay kolay boşanamıyor. Boşanması için de hazır olması lazım. Çünkü boşanınca da toplumun ona ne diyeceğini düşünerek kaygılar yaşıyor.
Erkekler de aynı iletileri alarak büyüyorlar, ama onların hayatı böyle gitmiyor...
Erkekler de aynı olumsuz iletileri alıyorlar. Ama toplumun erkeğe ve kadına verdiği roller farklı olduğu için erkekler çocuklukta kadınlarla aynı olumsuz iletileri alsa da büyürken bir yandan da erkek olmanın avantajlarını öğrenmeye başlıyorlar. Erkeğin durumunda özgüven geliştiriliyor. Burada belirleyici olan toplumsal roller.
Dört kan kitabını derlemeye nasıl karar verdiniz?
Bir kadının hayatında dört önemli dönem var. Bunların hepsi de kadının hayatını çok etkiliyor ve belirliyor. Örneğin menopoz, her ne kadar toplumda yeni yeni tartışılmaya başlansa da genelde kadınların menopozda yaşadığı; "Artık her şey bitti, iş işten geçti," duygusu oluyor.
Zaten o vakte kadar da kadınlığın bir güzelliğini yaşamamış oluyor. Çocukların sorunları, eş, evde bakıcı da olsa, onun idare edilmesi, evin düzeninin sağlanması kadının görevi olarak görülüyor. Bu nedenle her şeyi yaptım ettim ama hayatımı yaşayamadım duygusu yerleşmeye başlıyor. Çocuklar da kendi hayatlarını kurmuş oluyor. Kadınlar da iyice yalnızlaşıyor. Meşgalesi de kalmıyor.
Devlet İstatistik Enstitüsü'nün (DİE) istatistiklerine göre genellikle boşanmalar da bu vakitlerde artıyor. Eşle ortak olan çocuğun okulu gibi konular kalkıyor, o zamana kadar çocuk babasız kalmasın diye sürdürülen bir evlilik çocuk evden ayrılınca boşlukta kalıyor tabii. O zaman da eşinin değişik yönlerini görüyor, eskiden katlandığı şeyler şimdi daha ağır gelmeye başlıyor. Dolayısıyla menopozda ayrılıklar daha çok yaşanmaya başlıyor.
Topladığınız veriler bu merkeze gelenler mi?
Beş yıldır buradayım. Daha önce de bu tür yerlerde çalıştım. Sosyal yardım kuruluşlarında gönüllü çalışmalarım oldu. Gecekondu bölgelerinde çalışmalar yaptım. Bazı bilgiler oralardan derlendi. Oralarda çatışmasız yaşam, aile gibi konularda eğitimler verdim. Oradan elde ettiğim bilgilerle kitap da beslendi.
Özellikle gecekondu kesiminde tabii bu araştırma on beş yıl öncesine dayanıyor. O zaman sosyal yardım kuruluşları bu kadar fazla değildi. Kadınlar çok çaresizdi. Birbirlerine bile ayıp, günah kaygısıyla bir şey soramıyorlardı. Onlarla karşı karşıya konuşmaya başladığınız zaman çok çaresiz ve acı içinde olduklarını görüyorsunuz, o nedenle çocuklara ergenlik döneminden itibaren doğru bilgiler verilmeli.
Öyle çaresiz oluyorlar ki, çocuk erkek arkadaşıyla pastaneye gittiğinde hamile kalacağını zannediyor. Ergenlik ilk zorlanmalı dönem. Bu dönemdeki bilinçlendirme çok önemli. Çocuk hem birey olmaya çalışıyor. Hem birey olup artık ergenim diyecek ama bu defa sosyal baskılar başlıyor. Artık genç kız oldukları için "yapamayacağı" şeyler önüne konulmaya başlıyor.
Hamilelik de kadınların hayatında önemli bir dönem. Mesela şu aralar çok sık rastladığımız doğum sonrası depresyon var. Kadın hamileliğe hazır olmadığı zaman bir süre çocuğu kabul edemiyor. Mesela ben bir ay çocuğunu kucağına alamayan anneye rastladım.
Anne olmuş kadınların statüsü de değişiyor toplumda...
Toplumda bir etiketleme var. Mesela çocuk okula gidiyor, anne babasının olması, ayrı ya da birlikte olması çok önemli değerlendiriliyor. Sırf bu sebeple boşanamayan kadınlar var.
Evlendikten sonra, anne olduktan sonra kadınlara değişecekleri söylenir. Anne olan kadın artık anlamama engelini aştığını, kendi annesinin bulunduğu yere eriştiğini düşünüyor. Bu sefer başlıyor o da çocuğuna aynı davranmaya. Ya da tam tersi annesinin baskıcı olduğunu kendi çocuğuna öyle davranmayacağını söyleyerek farklı olmayı seçenler de olabiliyor. Genellikle anneyi model almak şeklinde yaşanıyor süreç.
Bebek olunca da hayat değişiyor tabii. Bazı annelere soruyorum ben, neyin değiştiğini, "Bu ben miyim," diyorlar. Sanki kimlikleri tamamen değişiyor. Hayatımızdaki her şeyden altı tane hormonumuz sorumlu. Bunlarda olan bütün değişiklikler, duyguları değiştiriyor, kararlarımız belirleniyor.
Annelik tek başına yaşanıyor zaten, babalar dışında kalıyor bunun...
Benim yaşadığım bir olay var. Bir hanım, çocuğu doğduğundan itibaren baba sürekli uyuyormuş. Gece hiç kalkmıyormuş. "Ben ne yapacağım ki kalksam da, sen emziriyorsun zaten, ben ne anlarım çocuk uyutmaktan," gibi şeyler söylüyormuş. Hanım diyor ki, "Ben kalkıyorsam, sen de kalkıp benim yanımda duracaksın." Ondan sonra da kendisi ne zaman kalksa zorla adamı da kaldırıyor. Gerekirse kafasından aşağı suyu boşaltıyor, adamı uyandırıyor. Bir süre sonra adam demiş ki, "O zaman ben bir süre anneme taşınayım, çocuk büyüyünce gelirim." Şaka gibi değil mi?
Bu dört dönemin belirleyici olanı ergenlik mi?
Ergenlik çok önemli tabii, ilk zorlanma burada oluyor çünkü. Eğer ergenlikte çok zorlanmalı bir dönem geçirirse kişi, kendi cinsiyetinden memnun olmayacak bir noktaya dek gelebiliyor, ilk birlikteliğini atlatamayan, on beş senedir hâlâ ilk birlikteliğini düşünen kişilerle karşılaştım. Sosyo ekonomik düzeyi yüksek, yurt dışında eğitim görmüş, kariyer sahibi ama hâlâ o anı yaşıyor ve ondan nasıl intikam alabileceğini düşünüyor. Kimseyle de olamıyor. Yüzünü bile hatırlamadığını söylüyor ama beyni hâlâ o anı yaşıyor.
Hastaların tedavilerinde terapiye mi ağırlık veriyorsunuz? Yoksa ilaca mı?
Tedavide terapi çok önemli. Genellikle yapılan, şu an da Amerikan toplumunda falan çok yaygın olan, "Bir Prozac alayım, hiçbir şeyim kalmasın," tavrı. Ama bir işe yaramıyor. Çünkü sadece ilaçla çözülmeyeceği için sonuç olmuyor.
Kitaptaki en zor bölüm ensest tanıklarının anlattıklarıydı. Daha zor okuduğum bölüm ise ensest yapanların anlattıklarıydı. Biraz bahseder misiniz bundan?
Senelerdir bunlarla ilgili veri topluyorum. İki cins de yaşıyor ensesti. Mesela, bir abi erkek kardeşiyle yaşıyor, para karşılığında. Ve aileden kimse bilmiyor bunu. Bu durum enseste uğrayan çocuğun durumunu, başarısını her şeyini çok kötü etkiledi. Çocuğun duygusu, "Sabah kalktığım zaman kendime iğrenerek güne başlıyorum," şeklindeydi. Abi de evli.
Mesela yine ensest bir vakada, kızcağız mimarlıkta okuyordu. Babası ilişkiye giriyor. Adamın dediği, "Ben kızımı başka bir erkeğe teslim edemem." "Ben yetiştirdim, büyüttüm, kızımın her şeyinin tadına önce ben bakmalıyım," gibi duygusu vardı adamın. Korkunç bir şey. Kız, senelerce hiçbir erkeğe güvenmedi. Güvenebileceği insan babası yaşında olmamalıydı zaten, bilinç altında öyle bir kod vardı. En sonunda kendisinden yaşça küçük birisiyle birlikte oldu. Ama o da tecavüz şeklinde. Şu anda kırk beş yaşlarında. Hâlâ erkeklerle ilgili duyguları çok kötü.
Ensesti yapanlara nasıl ulaştınız?
Bazı erkekler bunu gurur verici bir şey olarak anlatıyorlar. "Bu benim hakkım, yapabilirim, hatta doğada, dünyada zevk verici ne varsa tadılmalı, yaşanmalı" şeklinde düşünenler var.
Tam sayı veremem bunu böyle düşünenlerle ilgili. Ama çok normal görüyor ve bunu yaşaması gerektiğini düşünüyor, böyleleri var. Kırsal kesimde ve sosyo ekonomik düzeyi yüksek kesimde de ensest yaygın. Fakat, herkes tabular nedeniyle söyleyemiyor. Mesela kız çocuk anneye asla söyleyemiyor. Kırsal kesimde daha da yaygın. Çünkü aynı odada kalabalık yatma söz konusu.
Nasıl tahammül edebiliyorsunuz bu adamlara?
Duygusal davrandığınız zaman, sorun ne olursa olsun karşı tarafa terapi yapamıyorsunuz. Onu bir insan olarak, bu duyguları yaşayan bir insan olarak görmek zorundasınız.
Rahat rahat anlatıyorlar yani, utanmadan...
Mesela bir tanesi terapide, erkek her şeyi yapmalı duygusunun sonucu olarak bu davranışı yaptığını ve yaşadığını söyledi. Zaten normal insan bunu yapmaz. Adı ne olursa olsun, sorunlu veya hasta ya da başka bir şey. Bu korkunç bir şey. Bir sorun varsa onu ortadan kaldırmak gerekir. Çünkü ona yaklaşamadığınız zaman, o potansiyel. Başkalarına da zarar verebilir diye düşünüyorum.
Az önce bahsettiğiniz abi, erkek kardeş vakasında ağabeyi eşcinsel olarak tanımlamak mı gerekir?
Bazı vakalarda eşcinsellik nedeniyle yapılabiliyor. Toplumda yadırgandığı için. Ya da bazı şeyler parayla yapıldığı için. En yakında olan kardeşi, bunu bir fırsat olarak görebiliyor. Bunda abi evli. Ve karşılaştığım bu tip birkaç kişi bunu gurur verici bir şey olarak görüyordu. "Ben iki cinsi de mutlu edebilecek üstün bir insanım," diyordu.
Nasıl ortaya çıkıyor ensest, ya da size gelinen aşama hangisi?
Enseste uğrayan itiraz ettiği zaman. Artık büyüdüğü için, daha güçlü hissetmeye başladığı dönemde itirazda bulunabiliyor. Bu itiraz karşısında yapan kişi bir boşluğa düşebiliyor, kendini mutsuz hissedebiliyor ve bundan kurtulmak için bize başvurabiliyor.
Ailelerin öğrendiği zaman tepkileri ne oluyor?
İlk etapta çok büyük şok yaşıyorlar. Her şeyden önce kabul etmek istemiyorlar. "Yok canım o onun abisi, babası, olur mu öyle şey," gibi. Sonra, "Bu benim başıma neden geldi?" soruları geliyor ve en son da, "Ben ne yaptım, iyi mi yetiştirmedim, babayla kızı çok mu yalnız bıraktım, " şeklinde kendini suçlamaya başlıyor. Tabii ki kimsenin duymaması için gizlemeye çalışıyorlar. Hepsi mecburen terapiye gel meye başlıyorlar. Bütün aile için bir travmaya dönüşüyor.
Anneler ensest yapan babayı boşamıyor mu?
Genellikle terk etmiyorlar. Maalesef böyle süren evlilik çok. Kimisi çaresizlikten, gidecek yeri olmamasından. Bazen babanın tehdit etmesi sonucunda. Olayın duyulmasını istememekten. Çünkü mahkemede bir boşanma sebebi söylemek zorunda ve gerçeği de söyleyemiyor.
Bizim kültürümüzde, belli bir yaştan sonra kızlar ve oğlanlar aynı odada yatırılmaz, bu bir anlamda bir önlem. Ama anlaşılan geleneksel bir şeyler olsa da erkeklerin önüne geçmeye yetmiyor.
Tabii, erkek kardeşlerle de, akraba erkeklerle de kızlar aynı odada yatırılmaz. Ama yetmiyor gerçekten.
Kızlar özellikle babaları tarafından enseste uğradıklarında annelerine açılamıyorlar. Neden sizce?
Bazen kız çocuğunun annesini kıskandığı düşünülüyor. Bazen, "Baban seni seviyordur, yanlış anlamışsın, ne kadar fesatsın," gibi tepkiler verebiliyorlar. Cinsel bir yolla babanın sevgi duymasını yok sayıyorlar anneler. Genellikle de inanmak istemiyorlar. Çünkü ondan sonra olacaklar onları korkutuyor.
Nasıl çözülecek sizce bu işler?
Bence her şey bilinçlenmeyle ve bugünkü bilincin tamamen değişmesiyle, bunun eğitiminin yaygınlaştırılmasıyla çözülecek. Mesela Pazartesi Dergisi'ni bilmeyen ne kadar çok kadın var. Ne kadar az kitap okunuyor. Bunların değişmesi lazım. (BB)