Ekim ayının Meme Kanseri Farkındalık Ayı olması nedeniyle ülkenin dört bir yanında meme kanserine dikkat çeken etkinlikler yapılıyor. Meme kanseri görülme sıklığı dünya geneli için 100 binde 46,3 iken Kuzey Avrupa ülkeleri için 92,6, Doğu Asya için 39,2, Amerika Birleşik Devletleri için 38,3 ve Türkiye için 45,6 olarak ifade ediliyor.
Halk Sağlığı Genel Müdürlüğü’nün verilerine göre ise Türkiye’de bir yılda yaklaşık 18 bin kadına meme kanseri teşhis konuluyor. Pembe İzler-Kadın Kanserleri Derneği, meme kanseri başta olmak üzere kadın kanserleri konusunda toplumu bilinçlendirmeyi ve hastalıkla mücadele eden kadınlara destek olmayı amaçlıyor. Dernek, 2014’te bir avuç kadının kendi çabalarıyla çalışmalarına başladı.
Kadın kanserlerini yeterince biliyor muyuz?
Derneğin başkanı Arzu Karataş, derneğin kuruluş sürecini şöyle anlatıyor:
“Birbiriyle yakın arkadaşlardık ve aramızdan bazıları meme kanseri olmuştu. Meme kanserini duyar duymaz, eyvah diyorduk! Arkadaşımıza ne olacak? Arkadaşımız adına güçlü hislerimiz oluyordu. Korku, endişe, bazen de panik…
"Öte yandan meme kanserinin her 8 kadından birinde görülebileceğini, toplumda çok sık rastlanan bir kanser türü olduğunu da biliyorduk. Sayı çok yüksekti ama yeterince biliniyor mu diye düşündük. Evet, meme kanseri bir parça daha bilinirliği yüksek bir kanser türü ama rahim, yumurtalık, rahim ağzı kanserinin toplum hafızasında karşılığı doğru dürüst yoktu.”
Karataş ve arkadaşlarının kendileriyle aynı durumdaki kadınlarla bir araya gelmek ve bilgi paylaşmak için çıktığı bu yolculuğa çok sayıda gönüllü kadın da dâhil olunca ortaya tam anlamıyla bir güç birliği çıkıyor.
“En az 70 bin kadın farklı kanser türleriyle mücadele ediyor”
Yaygın olarak bilinenin aksine meme kanseri yalnızca bir kadın sorunu değil.
Karataş, “Ülkemizde her yüz kadın hastaya karşılık 1 meme kanseri olan erkek var. Ama erkeklerdeki meme kanserinin toplumsal farkındalığı daha düşük. Meme ve jinekolojik kanserleri bir arada tutarsak, bu soruyu çok sayıda kadının kanserle yaşadığı gösteriyor” diyor.
Yine Karataş’ın aktardığı verilere göre Türkiye’de her yıl 70 bin kadın farklı kanser türleriyle mücadele ediyor. Kanser türleri arasındaki dağılım ise şöyle: Yüzde 30,66’sı meme kanseri, yüzde 7’si rahim kanseri, yüzde 4,48’i yumurtalık kanseri, yüzde 3.15 ise rahim ağzı kanseri.
“Erken tanı çok şey değiştirebilir”
Kanserle mücadelede en önemli faktör erken tanı. Karataş, “Erken tanı olumlu yönde hayatlarında çok şey değiştirebilir. Meme kanseri için ayda bir kez kendi kendine kontrol, yılda bir kez doktor kontrolüne gitmek önemli” diyor.
Öte yandan eğitim ya da sosyoekonomik konumlarından bağımsız olarak pek çok kadının kadın doğum uzmanı ya da belirli kontrollere gitmekten çekinebiliyor. Karataş’a göre bu kültürel kodlar, kanserin görülme oranından daha ziyade, kanserin erken teşhisini geciktiriyor.
Karataş, kanser hakkındaki en yanlış bilenenleriden ikisinin kansere yakalanmanın engellenemeyeceği ve tedavisinin olamayacağı olduğunu söylüyor. Elbette kanser oluşumunu engellemek şu an için mümkün değil ancak, belirli oranlarda geciktirmek mümkün.
Karataş, “Örneğin, tek başına sigara içiciliği bile büyük bir risk kanser açısından ya da hareketsiz yaşamak. Bu davranış değişikliğini gerçekleştirirseniz kansere karış önemli bir kozunuz olur” diyerek kansere karşı alınabilecek önlemleri açıklıyor ve ekliyor: "Akıllı ilaçtan genetik testlere kadar pek çok yeni uygulama sayesinde bazı kanserlerde tedavi başarısı, yüz güldürücü."
“Ailesinden genetik mirasla bu kanser riskini taşıyan kadınlar, genetik testlerle bu durumu öğrenebiliyor, olası kanser riskine karşı meme dokusunu boşaltabiliyor, rahim ya da yumurtalıklarını aldırabiliyorlar. Bu da kansere karşı, radikal bir koz haline gelebiliyor.”
"Kadınlar bilgilenmeye hazır"
Kadınların bilinçlenmeye hazır olduklarını söyleyerek sözlerine başlayan Karataş, şöyle devam ediyor:
“Kanser olmamak ya da olma sürecini geciktirmek için hazırlık yapabilirsiniz. Bunun için önce bilgilenmek, sonra bu bilgiyi bilince dönüştürmek gerekiyor. Aslında kadınlar bilinçlenmeye hazırlar ve giderek artan sayıda kadın bu bilgilere ulaşıyor. Ama bilgiyi, davranışa dönüştürmek biraz daha zaman alabilir.
"Çünkü hayatının önceliklerini değiştirmesi gerekebilir ya da bazı ön yargılarını kırması gerekebilir. Ama unutmamak lazım, toplumsal dönüşümler, büyük bir hızla olmaz; biraz zaman alır. İşte gerek tanı ve tedaviye erişim olanakları gerekse bizim gibi bu işe sahip çıkan STK’lar gibi birçok bileşenin olması ve daha etkin hale gelmesi, kadına sağlığını sahip çık demesi, kadının bilinç oranını artıran önemli faktörler.”
Pandemiyle değişen şartlar
Pandemi süreci hayatımızın tüm alanlarını etkilediği gibi kanserli hastaların tedavi sürecinde de değişikliklere neden oldu. Dernek çalışmalarını dijital ortamdan yürütmeye başladıklarını söyleyen Karataş pandemiyle değişen çalışmalarını şöyle özetliyor:
“Sosyal mesafe gereği, kadınlarla bir araya gelemiyoruz ama bu kez de dijital olanakları zenginleştiriyoruz ya da online toplantılar düzenliyoruz. Ama hasta üyelerimizle ya da ihtiyacı olan diğer hastalara yönelik destek şeklimizde bir farklılık oldu; mesela pandemi nedeniyle maske sıkıntısı çekenlere binlerce maske, dezenfektan gönderdik. Virüs riski nedeniyle evinden çıkamayan ya da tedaviye erişemeyen hastalara yönelik “Pinkline” adını verdiğimiz bir proje başlattık: gönüllü psikolog ve diyetisyenlerimiz, talep eden hastalarımızla online ortamda, kendi sorunları hakkında görüşme yapıyorlar. Görüşmeler seanslar şeklinde gerçekleşiyor.
Dernek neler yapıyor?
Bu noktada Pembe İzler-Kadın Kanserleri Derneği, aktif olarak gerek sokaklarda gerekse dijital alanlarda kadınlara ulaşıyor, mesajlarını iletiyor, interaktif bir iletişim kuruyor. Bu amaçla iki yılda bir İstanbul’da düzenlenen Breastanbul Konferansı ile meme kanseri konusunda uluslararası ve multidisipliner bu konferansın halka yönelik etkinliklerini sürdürüyorlar. Farklı şehirlerde illerde uzmanlarla kadınları buluşturduğumuz ve jinekolojik kanserlerin farkındalığını artırmaya yönelik Pembe Rota da derneğin önemli projelerinden biri. (IG/EMK)