*Fotoğraf: Can Candan
Boğaziçi Üniversitesi'ne 2 Ocak'ta rektör olarak atanan ve 15 Temmuz'da görevden alınan Melih Bulu'nun yerine vekaleten atanan Naci İnci de şimdiden icraatıyla gündemde. Zira İnci'nin ilk işi, akademisyenler Can Candan'ın ve Feyzi Erçin'in derslerine son vermek oldu.
Ancak akademisyenler, 16 Temmuz'da Güney Meydan'da yaptıkları açıklamada İnci'yi ve beraberindeki atanmışları da kabul etmeyeceklerini duyurdu ve "Üniversitemiz bünyesinde, Boğaziçi Üniversitesi'nin etik ilkelerine bağlılığını beyan eden adaylarla yapılacak demokratik bir aday belirleme sürecinin bugün itibariyle başladığını ilan ediyoruz" dedi.
Bundan sonra ne olacak? Melih Bulu döneminde okulda yaratılan tahribat giderilebilecek mi? Akademisyenler ne yapacak? Üniversite "gerçekte" nedir?
Boğaziçi Üniversitesi Bilgisayar Mühendisliği Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Lale Akarun ve Fizik Bölümü'nde 48 yıldır hocalık yapan emeritus profesör Alpar Sevgen yanıtlıyor.
TIKLAYIN - "Kimsenin haberi olmadan" kurulan fakülteler "kimin"?
TIKLAYIN - "Bu saldırganlıkla bir üniversite yönetilemez"
TIKLAYIN - "Bu yolun sonu felaket olur ama izin vermeyeceğiz"
TIKLAYIN - "Üniversiteyi fabrika gören, sosyal bilimleri gözden çıkarır"
Lale Akarun, "uzun vadede üniversite özerkliğini sağlayacak yasal değişikliklerin yapılması" gerektiğini söylüyor:
"Gerçek bir üniversitenin akademik özgürlüğü olmalı; yani bir akademisyenin anlatacağı derslerde, yaptığı araştırmalarda özgür olması şart.
"Çünkü üniversitenin amacı, kabul edilmiş doğruların öğretilmesi değil, yeni bilginin ortaya çıkarılması için her şeyin sorgulanmasıdır; bunun yapılmadığı yer ancak bir meslek yüksek okulu olur; üniversite olamaz. Bunun için üniversite özerk olmalıdır.
"Bizim 2012'de Senato'da kabul ettiğimiz ilkeler, bunu vurguluyor ve üniversitelerde karar alma yetkisinin demokratik yöntemlerle seçilmiş kurullarda ve yöneticilerde olması gerektiğini belirtiyor. Anayasada ve kanunlarda tarif edilen üniversite de ancak bu şekilde var olabilir."
"2 Ocak'ta yapılan rektör ataması ve sonrasında yapılan uygulamalar, bu ilkelere taban tabana zıt. Ayrıca, atanan rektör hakkındaki intihal iddiaları da o kişinin herhangi bir akademik göreve hiç uygun olmadığının bir göstergesi.
O bakımdan görevden alınmasını çok olumlu karşılıyorum. Mutlaka bizim savunduğumuz görüşler bu kararda etkili olmuştur. Ancak üniversite tabii ki yönetimsiz kalamaz, yerine vekaleten birisi atanır, çoğu zaman bir kişi görevden alındığında yerine yardımcısı vekalet eder. Hangi isim olduğunun bence bu bakımdan bir önemi yok.
TBMM ziyareti
"Önemli olan, uzun vadede üniversite özerkliğini sağlayacak yasal değişikliklerin yapılması. Anayasamıza göre, bu değişikliklerin yapılacağı yer Türkiye Büyük Millet Meclisi'dir (TBMM).
"Bu nedenle önceki hafta TBMM'ye gittik ve görüşlerimizi anlattık. Üniversitelerde Yönetim Yapılanması Çalışma Komisyonu'muzun hazırladığı bir rapor var: Dünyada tüm ülkelerde üniversiteler, akademik yöneticilerini seçmekte söz sahibi.
"Rapor, değişik modellerden bahsediyor ve önerilerde bulunuyor. Raporun bir özetini Meclis ziyaretimizde sunduk. Üniversite özerkliğini sağlayacak yasal düzenlemeler için faydalı bir girdi olacağını umuyoruz. İlkelerimizin gereği olan ve üniversite özerkliğini sağlayacakdeğişiklikler gerçekleşene kadar, buna yönelik çaba harcamaya devam edeceğiz."
Melih Bulu, Yekta Saraç, YÖK...
Alpar Sevgen'in dikkati çektiği husus ise, Bulu hakkındaki en başından beri var olan intihal iddiaları ve Yükseköğretim Kurulu'nun (YÖK) rektör atamalarına yönelik yaklaşımı. Sevgen, doğrudan sistemin değişmesi gerektiği görüşünde:
"Bulu Boğaziçine rektör olarak atanırken çok ciddi intihal şüphesi vardı. Bilenler 'Bu intihal iddiaları açıklığa kavuşmadan atama yapılmamalıydı' diyorlardı. Yurtdışındaki mezunlarımız seferber oldu, akademisyenler eksperler bir intihal raporu hazırladı ve satır satır Bulu'nun tezlerinin üzerinden geçti. Neredeyse bütün tez kırmızıyla çizilmiş durumda. Rapor, Haziran sonunda YÖK gönderildi.
"Sadece Boğaziçi'ndeki uygulamalarından değil, intihalden dolayı da görevden almak bir yerde zorunlu hale geldi. YÖK'te -şayet varsa- aklı başında insanlar bakınca durumun ciddiyetini görmüşlerdir. Yalnız bu başka bir şeyi de gösteriyor. Demek ki YÖK görevini yapabilecek kapasitede değil.
"Cumhurbaşkanı'na isim gönderilirken bu incelemelerin en başta yapılması lazımdı YÖK'te. Bunu yapamıyorsan o zaman orada neden oturuyorsun? Cumhurbaşkanlığı, Bulu'yu görevden aldıysa Yekta Saraç'ı da almalı. Çünkü bu intihal iddiası daha gelirken vardı.
Tahribat kalıcı mı?
"Bulu gibi bir adam ne yapabilirdi ki? Nitekim hiçbir şey yapamadı. Sadece üniversiteyi birbirine kattı. Tepeden iki fakülte geldi. Bütün vakit, Senato'yu ve Üniversite Yönetim Kurulu'nu (ÜYK) ele geçirmeye çalışmakla geçti. Bu tahribat, umarım kalıcı olmaz ama ciddi bir hasar var üniversitede.
"Bundan sonrası için durum ne? YÖK, '2 Ağustos'a kadar başvurun' diyor. Burası İŞKUR mu? Bakacaklar ve 'Bunu önerelim' mi diyecekler? Böyle olur mu bu iş? Siz Boğaziçi'ne tepe yönetici atıyorsunuz. Tepe yönetici, üniversitenin bütün değerini ortaya çıkartıp onu en üst düzey verimle işletecek kişidir ve bu kişi böyle aranmaz!
"Sistem değişmeli"
"Cumhurbaşkanı kendi makamını çok yanıltan bir prosedürle olayı riske atıyor. Sistemin bu haliyle YÖK'ün ona doğru düzgün bir öneri götürmesine imkân yok. Dolayısıyla sistemin değiştirilmesi lazım. Sadece Boğaziçi Üniversitesi için de değil, bunca üniversite var ülkemizde! Bu sistemin toparlanması lazım. Üniversiteyi devre dışı bırakıp ona rektör atayamazsınız. 'Ben yaparım' derseniz sonucu da böyle kötü oluyor işte.
"Alınacak ders şu: Üniversiteye 'Ne istiyorsunuz?' diye sormak lazım. Boğaziçi'nin isteği iyi ders vermek, iyi araştırma yapmak, yurtiçi ve dışıyla temasta olmak ve ürettiği bilgileri topluma faydalı bir şekilde sunmak. Rektör bu hedefe ulaştırmak için bir vasıta. Yoksa yukarıdan saçma sapan emirler saçan bir Neroncuk değil!
Nasıl bir rektör?
Adayların Boğaziçi hocalarına kendilerini tanıtmalarını istiyoruz. Boğaziçi'nin '2012 Temel İlkeler' deklarasyonunu kabul etmesini ve yönetime gelirse uygulayacağına söz vermesini istiyoruz. Bu temel ilkeler bütün medeni ülkelerin önde gelen üniversitelerinin de temel ilkeleridir: Akademik özerklik ve özgürlük, ifade hürriyeti, eşit meslektaşlar olarak birarada çalışabilmek gibi. Ve tabii bir 'Güvenebiilir miyiz' seçimi yapmak istiyoruz. Şayet aday çıtayı aşar ve rektör olarak atanırsa kabulümüzdür. Sıralamalı seçim yaparsak en beğenilen birincinin Ankara'da isminin çizileceğinden endişe duyuyoruz. Ayrıca çıtayı aşanların rektör seçilen adaya da yardımcı olmalarını, gerekirse idari görevler üstlenmelerini temenni ediyoruz.
(DŞ)