"Mele projesini, devletin Kürtçe televizyon açması ya da 'acılarınızı paylaşıyoruz' demesi gibi düşünün."
İstanbul Şehir Üniversitesi Sosyoloji bölümü öğretim üyesi Doç. Dr. Ferhat Kentel, Başbakan Yardımcısı Bekir Bozdağ, doğu ve güneydoğu'da "mele" denilen kişilerin sözleşmeli imam hatip olarak Diyanet İşleri kadrosuna alınacağını belirttiğinden beri tartışılan "mele projesi"ni bu sözlerle yorumluyor.
Tartışmada genel olarak akla takılan soru şu: Kürt illerinde "mele" olarak adlandırılan din adamları, neden şimdi devlet kadrosuna katılıyor?
Bekir Bozdağ, "Diyanetin 2012'ye yönelik en önemli projesi" olarak tanıttığı çalışmanın nedenini "Bölgede imam açığı var" diye belirtti.
Bozdağ, "Bu kişileri analiz ettik. Toplumda sözü dinlenen, saygınlığı olan, sözleri insanları durduran veya harekete geçiren insanlar. Bu kişilerin hizmetinden müftülük denetiminde yararlanmak istiyoruz. Başkaları tarafından kontrol edilmeleri de böylece önlenecek. Doğu illerinde imam açığımız var. Açığı da bölgenin insanlarından gidermiş olacağız" dedi.
Kentel, Diyanet İşleri Başkanlığı'nın doğu ve güneydoğu illerine yönelik "mele" projesini bianet'e değerlendirirken bu kişilerin kadroya alınmasının devletin Kürt politikasında attığı bir adım olduğunu düşündüğünü söyledi.
Kentel, sağlıklı bir toplum için Diyanet İşleri Başkanlığı'nın kendisinin sorgulanması gerektiğini de sözlerine ekledi.
Kürtler, din vasıtasıyla merkeze çekilmek isteniyor
* Diyanet'e mele almak, devletin Kürt politikasında attığı bir adım. Diğer ufak tefek adımlarla birlikte düşünmek gerekiyor; Kürtçe yayın yapan TRT Şeş'i açmak, 'acılarınızı paylaşıyoruz' demek gibi. Kürtleri din vasıtasıyla merkeze çekmek için...
* Alternatif dinsel varoluşlar Kürt coğrafyasında daha yoğun olduğu için, mele projesiyle memurlaşacak. Ancak bu tip toplumsal mühendislik durumlarında hiçbir şey hesaplandığı gibi yürümez.
* Kürtler ulusal Diyanet İşleri şapkası altında kendi dinlerini yaşamaya devam ettiler. Dolayısıyla şimdi Diyanet şunu demiş oluyor: "Biz sizin dinselliğinizi tanıyoruz. İçeri alıyoruz."
* Bu ne demek? Marjinalize olmaktan çıkarmak, çevreye almak, merkeze çekmek ve kontrol etmek demek.
* Bir taraftan seni tanıyorum diyor; bu bakımdan Kürtçe TRT'ye benziyor. Ama aynı zamanda içeri alırken kontrol sağlıyor.
"Diyanet İşleri baştan aşağı sorgulanmalı"
* Diyanet'in mele projesinden ziyade, Diyanet İşleri Başkanlığı'nın kendisinin sorgulanması gerekiyor. Bir toplumun dinsel eğilimlerini bir tür memuriyet vasıtasıyla kontrol altına almak, bir topluluğa ulusal bir din vermeye çalışmak ve tezahürünü denetim altında tutmak anlamlı değil.
* Diyanet İşleri baştan aşağı sorgulanmalı. İmamlar, imam oldukları zaman öyle bir yemin ediyorlar ki; "Türk milliyetçiliğine bağlı kalacaklarına" dair...
"Türkiye Cumhuriyeti Anayasasına, Atatürk İnkılâp ve İlkelerine, Anayasa'da ifadesi bulunan Türk milliyetçiliğine sadakatle bağlı kalacağıma..." diyerek evrensel bir mesajı bulunan dini bir ulus kimliğinin içine hapsedilmiş, uluslaştırılmış oluyorlar.
* Bu sorgulama gerekliliğinin içinde vergi konusu da var. Bu tür kurumlara ilgilenen şahıslar vergi ödemelidir. Oysa bu toptancı uygulamada inanan, inanmayan, Müslüman olan, olmayan Diyanet'e vergi ödüyor. Herkese aynı şeyi dayatıyorsun ama herkes aynı değil.
Diyanet, uzun vadede varolamaz
* Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) uyumlu, ortalamayı temsil eden bir muhafazakâr parti. Daha radikal gruplar Diyanet İşleri Başkanlığı'nı reddeder; ortalama Türkiye Müslüman'ı ise reddetmez.
* Baştan kendine "muhafazakâr demokrat" demiştir ve yönetmeye talip olduğu: Devlet'tir. Dolayısıyla devletleşiyor. Bu yüzden taşımış olduğu alternatif muhalif yöne rağmen bir tarafıyla "Devlet" gibi düşünüyor.
* Diyanette reform yapmaya çalışıyor. Alevilerle ilgili, kadınlarla ilgili ve son olarak Kürtlerle ilgili yaptığı küçük girişimlerde bu görülüyor. Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Görmez'le birlikte bu başladı. Ancak bu mümkün değil.
*Yapısal olarak mümkün değil ayrıca uzun vadede Diyanet'in devam etmesi de imkânlı değil.
* Alışkanlıklar, sabitleşmiş yapı ve konformizm nedeniyle toplum kendisini esir alan bu mekanizmadan vazgeçemiyor. "Diyanet'i istemiyoruz" talebi yükselmiyor. Bu bakımdan Diyanet, Atatürk gibi bir yapı." (IC)