Sakat çocuklar, gençler, yaşlılar, kadınlar, erkekler, "Yaza merhaba!" demek için gittik göl kenarına.
Bu güzellikleri izlerken Mehmet'i hatırlıyorum.
Mehmet'in gözaltına alındığını öğrendiğimden beri, yaşadığım her güzellik bana onu hatırlatıyor.
Mehmet, Mehmet Tarhan.*
Bacakları olmayan 8 yaşındaki Mustafa'nın ellerinin üzerinde top peşinde neşeyle koşuşunu izlerken unutuyorum Mehmet'i.
Orada kimse onunla alay etmiyor, çünkü neredeyse herkes sakat. Rahatça, kendince koşuyor topun peşinde Mustafa.
Annesiyle konuşuyorum bir yandan onu izlerken; annesinin dediğine göre, küçük Mustafa'yı en çok rahatsız eden şey bakışlar.
Yine 8 yaşındaki Sevda 'nın annesi de aynı şeyi söylemişti.
Sevda 9 aylıkken bir gözü alınmış. Sokakta, okulda onu en çok rahatsız edenin, ona bakmaları olduğunu söylüyor annesi. Bu yüzden sokağa çıkmak, okula gitmek istemiyormuş Sevda.
Ramazan da tekerlekli sandalyede; o da 8 yaşında. Güldükçe gamzeli yanaklarında güller açıyor.
O sırada çok sevdiğim bir arkadaşım Ramazan'a "emir erim Ramazan!" diye seslenince irkiliyorum. Sevgi sözcükleri olarak söylüyor bunları ve Ramazan kocaman gülüyor.
Mehmet olsa o da irkilirdi biliyorum.
O güzel ortamda militarist bir sözcük onu da irkiltirdi.
Mehmet Uzun 'un** "Dil temizse vicdan temizdir" deyişini hatırlıyorum.
Militarizm yok olmadan dilimizi militarist sözcüklerden arındırmak mümkün mü?
Mümkün bence.
Dilimizi ayrımcı, cinsiyetçi kelimelerden temizleme çabası nasıl bizi ayrımcılık yapmaktan uzaklaştıracaksa, militarist sözcüklerden arındırmaya çabalamak da militarizmin etkisinden kurtulmamıza yardımcı olacak.
Irak'a "Canlı kalkan" olarak giden bir anti-militaristin, dönüşte orada olanları anlatırken, "Irak'ta okullarda konuşlandık!" dememesi gerekiyordu bence, ama demişti.
Sakat çocukları ve büyükleri en çok rahatsız eden şey bakışlar, bir zamanlar beni de ettiği gibi. Beni artık bakışlar değil, sözcükler rahatsız ediyor.
Bana, kelimelere çok taktığım için kızıyor bazı arkadaşlarım, ama haklı olduğumu biliyorum.
Artık öğrendim az olmak haksız olmak değil.
Hatta tek olmak bile.
Ben bunları düşünürken genç bir kadın geldi yanıma. Tek bacağı sakat, topallayarak yürüyor benim gibi.
"5-6 yıl önce sizi Üsküdar'da gördüm. İlk kez etek giyen sakat bir kadın görüyordum. Çok şaşırdım. O güne kadar hiç etek giymemiştim. Sonra giymeye başladım. Yıllardır hep sizi görüp bunu söylemeyi hayal etmiştim. Çok mutluyum şu anda. Size çok teşekkür ederim," dedi.
Ben de çok ama çok mutlu oldum tabii.
Etek ve kadın ilişkisini yazmıştım daha önce. Hala anlamayanlar olduğunu biliyorum, sakat bir kadın için etek giymenin önemini, o yüzden tekrar yazmakta sakınca görmüyorum.
Bu konuyu tekrar yazma nedenlerimden biri de, yıllarca etek giyen tek sakat olduğum için beni eleştirenlere karşı haklılığımı gösterme çabası da olabilir.
Gamze 'nin yüzündeki mutluluğu görseydi bana etek giydiğim için karşı çıkanlar, belki artık vazgeçerlerdi.
Etek giyen sakat kadınlar çoğalıyor. Kendilerine başkalarının gözüyle değil, kendi gözüyle bakmayı öğreniyorlar.
Mehmet de tek şu anda.
Tek eşcinsel retçi.
Mehmet'ler de çoğalacak biliyorum.
İşim olmadığı zaman sokaklara çıkıp yürüyorum, yorulana kadar. Sevda'lar çoğalsın, diye.
Ya da yazıyorum.
Mehmet'ler çoğalsın diye de yazıyorum.
Elimden başka bir şey gelmiyor çünkü.
Mehmet Uzun'un dediği gibi, dilimi temizliyorum, vicdanım temiz sanıyorum.
Peki neden Mehmet'i düşündükçe vicdanım sızlıyor?
Onunla aynı şeyleri söylediğim halde neden o cezaevinde, işkencede?
Ben gezip tozuyorum, baharı coşkuyla yaşıyorum, kitap okuyorum, canımın istediğini yiyor içiyorum.
Haksızlık bu.
Kendimi haksızlığa uğramış hissediyorum.
Bu haksızlığın giderilmesi için Mehmet'in serbest bırakılmasını istiyorum.
Akşam olup göle ve çevresindeki tüm güzelliklere veda ederken, bu güzelliklerin sonsuza dek kalabilmesi için, savaşların ve şiddetin olmaması için, Mehmet'ler çoğalsın istiyorum.(NG/EÜ)
* Mehmet Tarhan: Eşcinsel vicdani/total retçi. Şu anda cezaevinde.
** Mehmet Uzun, Ruhun Gökkuşağı, İthaki Yayınlar