Mehmet Öz kanser oldu mu, olmadı mı, yoksa olacak mı, bilinmez ama medya tarafından kendisine kanser teşhisi kondu bile. Medyatik teşhis gerçeğe döner mi? Öz kanseri nasıl yendim diye bir kitap yazar mı? Bunlar da bilinmez. Bilinen bir şey varsa eğer, o da Öz hakkında çıkan haberlere dair yorumların muhtelif olduğu.
Bir tarafta "ne yaparsak yapalım kaderimizin önüne geçemeyiz" diyen takdiri ilahiciler cephesi. Diğer tarafta "demek ki söylenenlerin hepsi boş; diyetle, yürüyüşle, anti-aging'le, belimizi inceltmekle, kolesterolümüzü kontrol altına almakla uğraşmayalım. Hazlarımızı, arzularımızı akışına bırakalım" diyenler cephesi.
Bir yanda "yoksa bu iş bir pazarlama stratejisinin parçası mı" diye soran şüpheciler. Diğer bir yanda hastalığı Öz'e yakıştıramayanlar ve "her şeyi böylesine doğru yapan biri bile hastalanabiliyorsa bizim hiç şansımız yok" diyerek umutsuzluğa kapılanlar. Ve tüm bu yorumların alt metninden sızan, hastalığın insansızlaştırılması eğilimi.
Mehmet Öz'ün kendi durumuna dair yaptığı rivayet edilen yorumda ise durum daha da karmaşıklaşıyor. Aslında Öz çok basit ve alışılagelmiş olduğunu düşündüğümüz o iki soruyu soruyor: "Neden ben?" ve "Nerede yanlış yaptım?" Öz'ün (olası) hastalığının acısını daha kolektif bir zeminde ve kendisiyle amansız bir hesaplaşmaya girmeden deneyimlemesi mümkünken modern zamanlara özgü bu iki soruyu sorması Öz'ü kendi hastalığına hapsediyor.
Bu yorumuyla Öz, modern batı tıbbının bir taraftan hastalığın bilimsel genel geçer semptomlarını sıralarken diğer taraftan da hastalığı psikolojik zeminde suçluluk, sorumluluk ve bireyselleştirme mekanizmalarıyla öznel bir performans alanına dönüştüren kıskacına yakalanıyor.
Tüm bu yorumlar geçidinde dikkati çeken nokta ise Mehmet Öz'ün insanlar içinde bir insan olarak düşünüldüğüne dair bir belirtiye rastlanmaması. Böylesine insana dair bir olguyu, hastalığı, bu kadar insansızlaştırılmış bir süreç olarak düşündürten nedir? Mehmet Öz'ü çile çekebilecek, üzülebilecek, coşkuya kapılabilecek, duygulanabilecek, sevinebilecek, şaşırabilecek bir insan olarak görmemizi engelleyen şeyde, onun en ateşli savunucularından biri olduğu sağlıklı yaşam öğretisinin önemli ölçüde payı var gibi görünüyor.
Öz, Michael Roizen'le birlikte yazdığı Siz: Kullanım Kılavuzunuz, Siz: Diyettesiniz, Siz: Genç Kalın gibi kitaplarıyla sağlıklı yaşam öğretisinin sırlarını bize aktarırken, tüm kitapların kapağında yer alan bir elin işaret parmağı Althusserci bir belirleme mantığıyla kitabı elinde tutan okuyucuyu işaret ediyor.
Bu biçimde bir tek olarak belirtilen okuyucudan beklenen sağlıklı ve uzun yaşamak için bedeni üzerinde amansız bir kontrol mücadelesine girişmesi. Biyolojik süreçler üzerine girişilen bu iktidar mücadelesinde yapılacaklar listesi yine Öz ve Roizen tarafından bizlere sunuluyor.
Öz ve Roizen, sağlıklı yaşamın kurallarını açıklarken, yüksek düzeyde uzmanlaşmış, hesaplayan, öngören, dokunan, tedavi eden ve önleyen modern batı tıbbının anahtarını "sıradan insanlara" dağıtıyorlar. Bu anahtarın açtığı kapının ardında bizi kendi kendimizin doktoru olabilme şansı bekliyor. Bu şansı yakalayabilmek için bedenimize dair tüm biyolojik göstergeleri kontrol altına almamız gerekiyor.
Bu tablo içerisinde insan yaşamı biyolojik bir varoluşa indirgeniyor. Bedenimiz kullanma kılavuzuna göre çalışan bir varlığa dönüşüyor. Gündelik hayat, kolesterol oranı, kalp atış hızı, kilo, yaş gibi göstergelerin rehberliğinde düzenleniyor. Sağlıklı yaşam ahlaki bir yükümlülük haline geliyor ve başarı, öz disiplin, irade gibi kavramlarla anılıyor. Hastalık ise bu tabloda bir kara leke olarak duruyor ve sorumsuzluğu, iradesizliği, bir yerlerde yanlış yapmış olmayı, suçluluğu, çaresizliği ve dışlanmayı çağrıştırıyor.
Mehmet Öz bizimle tam da böyle bir söylemin diliyle iletişime geçtiği için, onu biyolojik varlığının dışında düşünmek aklımıza gelmiyor.
Biyolojik varlığımızı hayatımızın merkezine koymamızı öğütleyen ve böylece bize sağlıklı ve uzun hayatlar vaat eden Öz'ün söylemi bizim insan pırıltılarımızla ve güzel hayatlar düşüncesiyle buluşacağımız tüm yolları kapatıyor. Ve böylece onun hayata dair kullandığı insansızlaşmış dil aynı zamanda kendi hastalığına ilişkin yapılan yorumların dili oluveriyor. (NM/TK)
Nihan Mortaş, Doktora Öğrencisi, Sosyoloji Bölümü, ODTÜ.