Mehmet Güreli Sergisi / Doku Sanat Galerisi / Av. Süreyya Ağaoğlu Sok. (Ihlamur Teşvikiye Yolu) No:10/10 D Teşvikiye (http://www.dokusanat.com)
“Ne aradığınızdan çok, bir şey bulduğunuzda onu fark etmeye gerçekten hazır mısınız? Esas meselenin belki de sırrı buralarda gizlidir.”
Yazar, müzisyen, ressam ve yönetmen Mehmet Güreli’yle Doku Sanat’ta devam eden sergisini konuştuk:
Kimi zaman sinemadan, kimi zaman edebiyattan, müzikten bir başlık ya da sahne sizi harekete geçirir. Bu sergide hangi başlık sizi alıp götürdü? Başlangıç noktanız neydi?
Eyüp Peygamber şöyle diyordu: “Yalnızca ben kaçıp kurtuldum, sırf size anlatayım diye.” İşte beni büyüleyen de bu tastamam. Bir şeyler sunmak, anlatacağıma inandığım her şeyi paylaşmak. Bir çizgi, bir sahne, bir melodi ya da bir eskiz. Uzun zamandır Cezayir’de ve İspanya’da çekmeyi düşündüğüm bir Cervantes filminin hayaliyle birçok çizime ulaştım önceleri. Sonra Dore’nin muhteşem Don Kişot resimleri hep yanımdaydı. Önce suluboya birçok Cervantes çizdim. Sonra bir de yağlıboya Cervantes çıktı ortaya. Sergiye bir tek o katıldı. Düşündüğüm halka henüz tamamlanmadı...
Geçmişe dönüş mü, yeni üslup mu
Suluboya resimlerinize baktığımda gördüğüm kadınlar ve erkekler ile yağlıboyadakiler arasında bir farklılık görüyorum ben. Ruh durumları, tavırları... Bana mı öyle geliyor? Siz ne düşünüyorsunuz?
Bu çok doğru, çünkü suluboyalarla ve yeni renklerle tanışmaya başladıkça bu yeni yolculuk beni hiç bilmediğim yerlere götürdü. Bazen keşfettiğiniz duyguyu araştırmayı ertelersiniz ya, öyle bir şey. Geçmişe dönüş mü, yeni üslup mu, hiç bilemezsiniz.
Sonra resimlerin birbirlerine anlatacak hikâyeleri olduğunu görürsünüz. Araya çerçeveler, bariyerler koysanız da onlar birbirlerini bulmuşlardır artık. Çizgiler de silinmiş gibi görünür size. Sonra renkler yağlıboyalarda da farklılaşmaya başlar zamanla. Parçalar, desenler şiiri yakalamıştır artık...
Aklınızdaki bir hikâyeyi ya da fikri sanata dönüştürürken içinde olduğunuz farklı disiplinlere nasıl dağıtıyorsunuz? Daha doğrusu hikâyesini yazmak yerine resmini yapmak istediğinize mesela nasıl karar veriyorsunuz?
Hep belirttiğim husus, her ruh hali, her basit gün bir çıkış noktasıdır. Nasıl bir ruh haliyle yola koyulduğumun analizi ise benim için bugün bile muammadır. İlk başta bunun bir problem olduğunu düşünsem de zaman içinde onu çözmek için nelere ihtiyacım olduğu meselesinin öne çıktığını görürüm.
İşte o zaman materyalin peşinde koşarken her mola verdiğimde yeni bir şey bulurum. Bazen sadece dar bir yola sapsam bile bambaşka çıkış kapıları,-belki de giriş- bana yol gösterir. Kitabı nasıl okuduğunuzla ilgilidir çözüm. Kısaca ne aradığınızdan çok, bir şey bulduğunuzda onu fark etmeye gerçekten hazır mısınız? Esas meselenin belki de sırrı buralarda gizlidir. Buna biraz belirsizliklerin büyüsü desem daha doğru. Belki de bilinemeyenlere doğru bir seyahat. Herhangi bir harita, bellek ve dikkat.
2012’de gerçekleştirdiğiniz Kumsalda Yürür Gibi serginiz için verdiğiniz bir röportajda “Dünya bir yandan da kümelerin ya da kitlelerin henüz farkına varmadığı büyük yanılgılar çağını yaşıyor. Öyle bir dönem ki bu; sessiz bir gömme töreni gibi,” demiştiniz. Aradan geçen yedi yıl bu düşüncenizi nasıl değiştirdi?
Eğer bütün hayatımızı ne için sürdürdüğümüzü biraz olsun bilmiyorsak, söylediğimiz ya da söylemeyi düşündüğümüz her şeyi yeniden kaynağına doğru ilerleyerek tartmak zorundayız. Yanlışları ayıklayamadığımız zaman bitecek her şey. Anlam arayışlarından da vazgeçebiliriz ama doğrular hep bize yaklaşır. Gerçek, yanınızdan geçerken sizi görmediklerini sandığınız otların arasında bekler sizi. Dünyanın bu kadar renkli olduğunu bilmemizden başka, siyah-beyaz da olabileceği sadece sinemanın bir mucizesi olabilir mi?
“Matisse benim en büyük ressamımdır hâlâ”
Sizi heyecanlandıran ilk resmin Henri Matisse’in ‘Kemanlı Oda’ tablosu olduğunu biliyorum, pencere, oda tutkusunun başladığı yer orası mı?
Evet Matisse benim en büyük ressamımdır hâlâ. Yıllarca o resim duvarımda bana ilham kaynağı, hikâyelerime konu olmuştur. Odamın gizli bir penceresi gibidir. Zaman zaman özgürce koştuğum, nefes aldığım alanlara açılır. Uçsuz bucaksız manzaraların hayaliyle beni günlerce uykusuz bırakır. Ormandan ezgiler, melodiler getirir, beni boğmağa çalışan duvarların kasvetinden, taşların ağırlığından uzaklaştırır.
Mehmet Güreli hakkında
Yazar, müzisyen, ressam ve yönetmen.
1949’da İstanbul’da doğdu. Avusturya Lisesinde okudu, iki yıl İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Felsefe Bölümüne devam ettikten sonra Hürriyet gazetesinde çalışmaya başladı. İlk öykülerini “Sıcak Bir Göz”(1985) adıyla yayınladı. “Nisan” yayınevini kurdu. “İkinci Bahar”dizisinde, “Gönül Yarası”, “Gişe Memuru”, “Av Mevsimi”, “Yemekteydik ve Karar Verdim” adlı filmlerde rol aldı. On dokuz resim sergisi açtı. Kaynak: http://www.mehmetgureli.com