Kamuoyunda "Umut Davası" olarak bilinen Uğur Mumcu, Ahmet Taner Kışlalı, Muammer Aksoy ve Bahriye Üçok cinayetlerine ilişkin davada dönemin Emniyet Genel Müdürü Mehmet ve eski İçişleri Bakanı Ağar 32 yıl sonra ilk kez tanık olarak dinlendi.
Ankara 5. Ağır Ceza Mahkemesi'nde 13. duruşması görülen davaya Uğur Mumcu'nun kızı Özge Mumcu ve aile avukatı Yalçın Akbal katıldı.
Mehmet Ağar ise duruşmaya İstanbul’dan Ses ve Görüntü Bilişim Sistemi (SEGBİS) aracılığıyla bağlandı.
Mahkeme Başkanı, tanık olarak dinlenen Mehmet Ağar'a, cinayetin hemen ardından Uğur Mumcu'nun eşi Güldal Mumcu ile aralarında geçen "Tuğlayı çekersem duvar yıkılır" şeklindeki sözlerini sordu.
Ağar, Mumcu ile Ankara Emniyet Müdürü olarak görev yaptığı yıllarda görüştüklerini, cinayetin gerçekleştiği zaman aralığında ise Erzurum Valisi olduğunu anlattı.
“Tuğlayı çekersem duvar yıkılır” sözünün yanlış anlaşıldığını söyleyen Ağar, şunları kaydetti:
"Meskun olay sırasında ben Erzurum Valisi'ydim, Emniyet Genel Müdürü değildim. Fevkalede üzüntü duydum. Güldal Hanım da bilirler, kendisi mülkiyeden sınıf arkadaşımdı. Ankara Emniyet Müdürü olduğum dönemde müşterek bir dostumuz vasıtasıyla tanıdığımız rahmetli Uğur Bey'in evine zaman zaman gidip gelirdim, görüşürdük kendisiyle.
Hatta o dönemlerde kendisinin istememesine rağmen bazı kritik dönemlerde koruma ekibi de gönderirdim. Ve 2,5 yıl görev dönemimde hiçbir olay da olmadı. Kendisiyle temel meselelerde yaklaşımımız aynıydı. Türkiye'nin tam bağımsızlığından yana, hukuk devletinden yana, teröre tamamıyla karşı, nereden gelirse gelsin her türlü şeye karşı bir müşterekliğimiz vardı.
Bu konu bana geldiğinde hatırladığım kadarıyla Emniyet Genel Müdürü olduğum dönemdi. Geldiler, ziyaret ettiler. Orada benim söylemediğim bir şeyi söylenmiş gibi oldu. Söylediğim şudur, 'Keşke bu cinayeti ucundan yakalayabilsek, yakalasak, arkasından Muammer Aksoy, Bahriye Üçok gibi cinayetlerin de bununla bağlantılı çıkacağı ümidindeyim.' Söylediğimiz olay budur. Ben neden korkacağım? Duvar da çekerim tuğla da çekerim. Ölümü göze almış, bu mücadelelerde, bu görevlerde bulunmuş bir insan olarak kimden korkup çekineceğim.
Kaldı ki cinayetlerin yakalanması her polis için bir şeref olduğu gibi devletin neresinde olursa olsun bütün üst yöneticiler için de fevkalade olumlu karşılanacak bir sonuçtur. O dönemdeki sıkıntımız yoğun biçimde bölücü terör örgütüyle yoğun mücadelemiz vardı. Bu mücadele iyi yapılsın diye o göreve getirilmiştik. Allah'a çok şükür yüzümüzün akıyla oradan çıktık."
Ağar, davanın 2000 yılında Sadettin Tantan'ın İçişleri Bakanlığı döneminde açıldığını, bir örgütle ilişkilendirildiğini ancak sonrasını takip etmediğini söyleyerek, "Bu cinayetin çözülmesi her polis için bir şeref meselesi olmuştur. Elden gelen her şey yapılmıştır ancak o dönemde sonuç alınamamış, daha sonraki süreçte bir sonuç alınmıştır. Dolayısıyla burada söylemek istediğimiz, kamuoyuna yanlış yansıtılmıştır. Olayın aslı budur" diye konuştu.
Özge Mumcu, Ağar'ın "Mumcu ile hukukumuz var" sözüne tepki gösterdi
Avukat Yalçın Akbal'ın, "Peki, bu dava ile ilgili engellemeye sebep oldunuz mu ya da denk geldiniz mi?" sorusuna Ağar, "Hayır asla öyle bir şey söz konusu olamaz. Tam tersi, olayın çözülmesi için irade vardı. Öyle birşey olabilir mi, düşünülebilir mi? Kendileri de bilir, samimi bir ilişkimiz, hukukumuz vardı. Sonuçlandırmayı keşke Allah bize nasip etseymiş" diye yanıt verdi.
Mumcu'nun kızı Özge Mumcu ise "Hayır, böyle bir şey yoktu" dedi.
Ağar, hakimin, "Uğur Mumcu ile samimiyetiniz nasıldı?" sorusu üzerine, "Beynelmilel terör meselesini konuşurduk, böyle bir ilişkimiz vardı" yanıtını verdi.
"Bunlar bizim işimiz değil"
Avukat Akbal, Uğur Mumcu'nun bahsettiği "Gladyo" adlı örgütün 1993'ten sonra eylemlerini artırdığını belirterek, "Mahkeme kayıtları da gösteriyor ki Mehmet Ağar'ın da bu örgütün figürlerinden biri olduğu ifade ediliyor" dedi.
Bunun üzerine Ağar, "Gladyo, mıladyo bunlar bizim işimiz değildir. Biz, yasal çerçeve içinde cumhuriyet başsavcılarının gözetimi altında yaparız bütün operasyonları. Bunların hepsi de devlette kayıt altındadır. Bunların hepsi hayali meselelerdir. Uzaktan yakından bizimle alakası yok" diye konuştu.
"Ben devletin hizmetinde gayri meşru hiçbir baskıya boyun eğmem"
Uğur Mumcu'nun kızı Özge Mumcu'nun, "1993 yılından sonra 2000 yılına kadar neden bir soruşturma açılmadı? Herhangi bir baskı gördünüz mü?" sorusuna ise Ağar, şu yanıtı verdi:
"Söz konusu soruşturma devam ediyor. Soruşturmayı olayın olduğu savcılıklar açar ve dosyalar kapanmaz. Savcılığın gözetimi altında ilerler. Zaten soruşturma 93 yılında açılmış, o şekilde devam etmektedir. Bizim yeni baştan soruşturma açmamıza gerek yok. O soruşturma kapanmadığı müddetçe açık şekilde devam eder. Asla baskı görmedim. Bana da böyle bir konuda kimse baskı yapamaz. Ben devletin hizmetinde gayri meşru hiçbir baskıya boyun eğmem."
Ara karar
Söz alan Yalçın Akbal, sanık ve yakınlarının yurt dışına kaçırıldığı yönünde şüpheleri olduğunu, Dışişleri Bakanlığı ve Milli İstihbarat Teşkilatı'na (MİT) bu konu hakkında bilgi ve belgelerin mahkemeye gönderilmesine ilişkin yazı yazılmasını talep etti.
Avukat taleplerinin ardından görüşü sorulan cumhuriyet savcısı, hakkında yakalama kararı olan sanık Oğuz Demir'in yakalanmasının beklenilmesine karar verilmesini talep etti.
Ara kararını açıklayan mahkeme, MİT ve Dışişleri Bakanlığına sanık ile yakınları hakkında bilgi ve belge olup olmadığının sorulmasına, bilgi ve belge olması halinde mahkemeye gönderilmesine ilişkin müzekkere yazılmasına karar vererek, hakkında yakalama kararı olan sanık Oğuz Demir'in yakalanmasının beklenilmesine hükmetti.
Dava, 9 Şubat 2026'ya bırakıldı.
Davanın geçmişi
Ahmet Taner Kışlalı, Uğur Mumcu, Bahriye Üçok ve Muammer Aksoy'un öldürülmesinin de arasında bulunduğu birçok olayı kapsayan "Umut Davası"na ilişkin ilk yargılama Devlet Güvenlik Mahkemesi'nde (DGM) görüldü.
DGM'lerin kapanmasının ardından yargılamaya Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesi'nde devam edildi.
İlk derece mahkemenin kararının Yargıtay tarafından bozulmasından sonra tekrar görülen davada, 3 sanık "yasa dışı Tevhid-Selam ve Kudüs Ordusu örgütünü kurmak ve yönetmek" suçundan, 5 sanık ise aynı örgüte üyelikten çeşitli sürelerde hapse mahkum edildi.
Bu kapsamda sanıklardan Mehmet Ali Tekin, Hasan Kılıç ve Ekrem Baytap, "silahlı suç örgütü kurma ve yönetme" eylemlerinden 12 yıl 6'şar ay hapisle cezalandırıldı.
Sanıklar Abdulhamit Çelik, Fatih Aydın, Yusuf Karakuş, Mehmet Şahin ve Recep Aydın'a ise "silahlı suç örgütü üyesi olmak"tan 6 yıl 3'er ay hapis cezası verildi.
Davanın firari sanıklarından Oğuz Demir'in dosyası ayrılarak Ankara 5. Ağır Ceza Mahkemesi'nde yargılanmasına devam edildi.
(HA)

