Fotoğraflar: Ece Deniz / bianet
Haberin İngilizcesi için tıklayın
17. İstanbul Bienali kapsamında arthereİstanbul "Ayakizi Kitaplığı"ndaki söyleşide Çİğdem Öztürk sordu, gazeteci Nadire Mater 1984-1998 yıllarında Güneydoğu’da savaşta zorunlu askerliklerini yapan 42 askerin tanıklıklarının yer aldığı Mehmedin Kitabı'nı anlattı.
1999’da yayımlanan kitap iki ayda dört baskı yaptıktan sonra Genelkurmay Başkanlığı şikayetiyle yasaklandı, Mater ve Metis Yayınları adına Semih Sökmen iki yıl süren yargılama sonrası beraat etti. Mehmedin Kitabı da serbest kaldı.
1990’lar
Mater, 23 yaşına gelen kitabın halen güncelliğini yitirmemesinin düşündürücü olduğunu söyledi, 90’lardaki medya ortamını özetledi, 1990-2000 döneminde çoğu Kürdistan’da en az 36 gazetecinin öldürüldüğünü, sadece 1992’de 14 habercinin katledildiğini hatırlattı.
“90’larda gazeteciler yazılabilecekleri yazmayınca, eksik yazınca sade bir gazetecilik çalışması olan ‘Mehmedin Kitabı’ önemli oldu. Toplum da kahramanlar öldüklerinde üzülüyordu, ölmeden evlerine dönenlere de ne yaşadıklarını sormuyordu.
“Oysa, 98’e kadar 14 yılda iki buçuk milyon genç zorunlu askerliğini çatışmalarda yapmış, yani aileleriyle birlikte en az 15 milyon kişi savaşı askere gönderdikleriyle bire bir yaşamıştı. Ama bu konu konuşulmuyordu. Dahası bu 'kahramanlar' bir anda hain/katil de ilan edilebiliyorlar/dı.
Nasıl yazıldı?
Kitabın İngilizce baskısına önsözünü yazan feminist siyaset bilimci Cynthia Enloe'nun "iç rahatlatıcı değil" dediği kitap nasıl yazıldı? Çiğdem Öztürk'ün sorusuna salondakiler de katıldı.
"Bir yıl 42 hayatla geçti esasen. Benimle paylaşılan hayatlar adeta beni, herkesi, memlekette olan biteni görmedikleri için suçlu görmeye, düşman görmeye itiyordu.
“Foça’da tatil yaparken plajda gazete okuyorum, etrafımdakiler de benim gibi tabii. Kendimi bile unutuyorum. O insanlara bakıp dünyada neler oluyor, ‘Bu ülkede neler oluyor? Sizin haberiniz var mı?’ diye sormak istiyordum. O sırada, az ötede ben yaşlarda bir kadının bir deri bir kemik kalmış oğlunun süt beyazı sırtına güneş koruyucu sürerken, yandaki bir başkasına 'Bugün terörün yıldönümüymüş, kocam zorla izin aldı, yeni geldi Güneydoğu'dan" dediğini duyduğumda ne çok utandım.
"Kitabı yazdığım o yorucu süreç ve sorgulamalar arasında arkadaşlarıma biraz kötü davrandım. Yayıncılarım, arkadaşlarım, eşim, kızım bana bir yıl boyunca katlandılar. Yaşadığını anlatmak, hikayeleri paylaşmak tabii ki bir tür terapiydi."
"Gazeteci sormalı?"
"Görüştüğüm gençlerin çoğu 'Bekliyordum, biri gelecekti' dediler. Birilerinin sormasını bekliyorlar/dı. Konuşmazlar diye bir şey yok. Bu her haber için geçerli. Gazeteciler öznenin konuşmayacağına karar vermemeli, özneye sormalı. İnsanların anlatacakları şeyler var. Ne yazık ki uzunca bir süre gazeteciler benden görüştüklerimin adreslerini istediler, söyleşi yapmak için. 'Güneydoğu'da askerlik yapanı' bulamadıkları için. Onlar her yerde, şoför, garson, badanacı, bakkal, işsiz."
En uygun zaman ne zamandı? O zaman mıydı? Mater'e göre; Mehmedin Kitabı geç bir kitaptı, daha erken yazmalıydı.
Aynı zamanda da erken bir kitap mı?
"Halen yeterince açık konuşulmadığına göre 'erken'miş. Ancak kitap ilk çıktığı anda gazetesiyle, televizyonuyla medya benimle görüştü ve haber yaptı. Beraat ettikten sonra durum değişti. Savaşın böyle bir gözle anlatılması istenmiyor. Yani aslında, bu tür asıl öznenin konuştuğu durumlar her zaman erken çünkü. Konuşmasınlar, savaş sürsün, barış haberciliğine yer yok yani.
"Öte yandan orduların yapısı değişti Türkiye'de. Ölenler profesyoneller, paralı askerler. Genelde de pek ses çıkamadı ama, şu anda ölen askerlerle ilgili daha fazla bir sessizlik var. Bu işe girerken ölme ihtimallerinin çok daha fazla olduğunu biliyorlar. Paralı askerliği kabul etmenin de başlıca nedeni işsizlik. "
Kadına anlatmak?
Bu görüşmelerde kadın olmak önemli miydi?
"Bence öyle, dünyada bildiğim kadarıyla asker anlatılarını kitaplaştıranlar daha çok kadınlar. Bu önemli 'ayrıntı' kadınları çalışma nedenlerinden. Sonrasında erkeğin erkeğe içini açması o kadar da kolay değil. Benim durumunda genelde hepsinin annesi yaşındaydım. Hem anne gibi olmak, hem anne olmamak da kolaylaştırıcıydı bence. Annesine onu üzmemek için kendini açamıyor.
“Kadınlar nasıl olmasını gerektiğini, nasıl sorulması gerektiğini de daha iyi biliyorlar diye düşünüyorum. Karadeniz'de bir yerde ben konuşurken genç askerin annesi gelip şöyle demişti: ‘Oğlumun size anlattıklarını ben de çok dinlemek isterdim.’"
Şimdi yazılsa?
Bugün bu kitap yazılsaydı böyle mi olurdu, ya da nasıl olurdu? Yazarı, Mehmedin Kitabı'nın "Konuşamayanlar Yerine" ve "Sayılar..." başlıklı son iki bölümünün yeterince görülemediğini düşünüyor.
Konuşamayanlar Yerine'nin başında askerliği savaşta yapmış, sonra da uçak kaçırmış, uçak korsanı İhsan Akyüz'ün babasının "Ölenler 'şehir oluyor, sakatlananlar 'gazi, bu bunalımlı çocuklarımıza ne isim takacağız?" sözleri yer alıyor.
"Tabii ki böyle olmazdı. Savaşın deşifre edilmesi, neye mal olduğu sayıları aşan bir durum. 38 yıldır süregelen ortam Kürtleri ve Kürt olmayanları, bütün bir toplumu nasıl etkiledi? Şiddet topluma nasıl yayıldı? Mesela kadın cinayetlerinde savaşın ne kadar payı var? Toplumun ruh sağlığındaki değişiklikler? Şiddet haberleri bize neler anlatıyor acaba? daha bir sürü soru. Hepsi de incelenmeyi bekliyor yeni kitaplar için bence."
(ED/EMK/HA)