BİA Medya Gözlem ve İfade Özgürlüğü Raporu Ocak-Mart 2013 döneminde Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'a hakaret ettiği ve kişilik haklarına saldırdığı gerekçesiyle üç kişi ve bir gazeteye toplam 33 bin 500 TL para cezası, iki kişiye ikazen uyarı cezası verildi.
Başbakan Erdoğan gazetecilere açtığı davalarda gerekçe olarak genelde "kişilik haklarına saldırı" ve "hakaret"i gösterdi; yaptığı açıklamalarda ise gazetecileri "milli tavır" göstermemekle suçladı.
*Yurt muhabiri Ali Cemal Karabudak 24 Mart 2012’deki “Gizli sahip Erdoğan mı?” haberinde Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın 'kişilik haklarına saldırı' gerekçesiyle 10 bin TL tazminat talebiyle yargılanıyordu. Karabudak’ın Ankara 8. Asliye Hukuk Mahkemesi'ndeki 19 Ocak’taki ilk duruşmasında dava reddedildi.
*Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Ankara 25. ve 2. Asliye Hukuk Mahkemelerindeki iki ayrı davada, 5 Şubat’ta ‘kişilik haklarına saldırı’ gerekçesiyle Aydınlık gazetesinden ve İşçi Partisi (İP) Genel Başkan Yardımcısı Hasan Basri Özbey'den toplam 7 bin 500 lira manevi tazminat kazandı.
*Erdoğan, partisinin bir etkinliğinde, 'Kendi ülkesini, kendi ülkesinin çıkarlarını koruyamayan adama hain denir' ifadesini kullanan CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'ndan 12 Şubat’ta Ankara 12. Asliye Hukuk Mahkemesi’nde 20 bin lira manevi tazminat kazandı.
*Diyarbakır Büyükşehir Belediye Başkanı Osman Baydemir, 10 Haziran 2012'de Van'da yaptığı basın açıklamasında Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın kişilik haklarına saldırıda bulunduğu gerekçesiyle 19 Mart’ta Ankara 7. Asliye Hukuk Mahkemesi'nde 6 bin lira manevi tazminat ödemeye mahkum edildi.
*Ankara Defterdarlığı'nda mizah dergilerinin kapaklarını sosyal paylaşım sitelerinde beğenen ve paylaşan altı çalışan için 'Devlet büyüklerine hakaret ve başbakanı küçük düşürmek'ten yürütülen soruşturmada 30 Mart’ta iki personele ikazen uyarı cezası verildi.
“Batsın böyle gazetecilik”
Başbakan Erdoğan Ocak-Mart 2013’te yukarıdaki davalarla uğraşırken basına yönelik tavrı sürdü. Türkiye’deki basın ve ifade özgürlüğü ile ilgili raporların sipariş üzerine hazırlandığını iddia etti, gazetecilere işini öğretti, “Batsın böyle gazetecilik” dedi, basını milli tavır göstermemekle suçladı. İşte o konuşmalar:
* Hiç kimse bu gayri milli yayıncılığı eleştirmiyor, hiç kimse bu sabotajın üzerine gitmiyor. Köşelerinden o bildik yazarlar, bize basın özgürlüğü dersi vermeye kalkıyor. Sınırsız bir özgürlük olamaz. Kimse kimsenin özgürlük alanına tecavüz edemez, kendi özgürlük alanında oynarsın. Medya nasıl kendine göre bir özgürlük alanı ilan ediyorsa, hem de milli çıkarları çiğneyerek yayın yapacak kadar, özgürlüğü suiistimal edecek kadar özgürse; biz de hissiyatımızı açıklamak konusunda ve sorumluluk üstlenen insanlar olarak en az onlar kadar özgürüz. Biz eleştirimizi açık açık dile getiririz. Ama aynı zamanda sansürün de karşısında gazetecilerden önce dururuz ve durduk. Hiçbir devirde yazamadıklarını bu devirde yazıyorlar. Türkiye'nin aleyhine olacak, sürecin aleyhine olacak istismarcılara koz verecek böyle bir yayın yapmak asla ve asla milli bir tavır değildir. Basın özgürlüğü diyenler, gitsinler İngiltere'ye, ABD'ye baksınlar. Bizdeki gibi oralarda da basın üzerinde sansür yok. Ama orada medya milli meseleler karşısında, milli bir tavır göstermeyi başarıyor (TBMM Grup Toplantısı, 5 Mart).
*İşte bir gazete çıkmış, attığı başlıkla İmralı’dan haberler veriyor. Her zaman söyledim bir kısım medya hiçbir zaman yanımızda olmadı diye. Art niyetli haberlere, dedikodulara, söylentilere, medya üzerinden yapılan karanlık operasyonlara, medya aracılığıyla kurulan tuzaklara itibar etmeyin. Devlet yönetmek başka bir şey, gazete yapmak başka bir şey. Eğer bu ülkeye, bu millete sevdanız varsa, çözüm sürecine katkıda bulunmak istiyorsanız, böyle bir haberi yapamazsınız, yapmamalısınız. Bu süreç hassas. Ben konuşmuyorum, konuşmayacağım. Arkadaşlarıma da söyledim, konuşmayın diye... Attıkları başlıklarla gazetecilik yapıyorlarmış, böyle gazetecilik yapacaksan batsın böyle gazetecilik... (Balıkesir ziyareti, 2 Mart).
*Bunlar biliyorsunuz bir de şöyle bir yaklaşım tarzı ortaya koydular; “Medya içeride, basın mensupları içeride”. Şu anda içerideki basın mensuplarının ciddi bir kısmı, Adalet Bakanım da bunu defaetle söyledi, DHKP-C'lidir. PKK'lı da bir kısım var. Bunlar içinde mahkum olanlar var, hükümlü olan var, tutuklu olan var. Bugünkü canlı bombanın cebinden basın kartı çıksa onun için de basın mensubuydu diyecekler. Basın mensubu bu hale düştü diyecekler. Bunu sahiplenecekler (Teke Tek Özel, 1 Şubat).
* Bir yazar köşesinden konuşuyor, 'Filanca kuruluş şöyle bir değerlendirme yapmış' diyor. Doğru, uluslararası bazı medya kuruluşları da öyle değerlendirmeler yapıyorlar. Bu değerlendirmelere göre, Türkiye'de bütün teröre yardım, yataklık yapanlarında elinde bir basın kartı var ve bu basın kartı ellerinde olduğu için şu anda cezaevindeler. Türkiye'deki gelişmelerin olumlu olduğunu söyleyen bu tür uluslararası kuruluşlar bir sonraki raporlarında sipariş üzere Türkiye'nin gelişmelerin olumsuz olduğunu söyleyecek kadar ileri gidebiliyorlar. Çünkü haber kaynakları sakat, bozuk. Televizyonlarda bazı adı köşe yazarı olan tipler çıkıp da bunları hakaretle eleştirirken AK Parti iktidarını demokratikleşme süreci içerisinde dünyada çok çok gerilerde olduğunu söylerken bunlar hadlerini bilmiyorlar (AKP Meclis Grup Toplantısı, 31 Ocak).
* H.D. isimli şahıs güya gazeteci. Mahkûm olduğu suçlar ne biliyor musunuz? MLKP terör örgütüne üye olmak, resmi belgede sahtecilik, silahlı banka soygunu. Böyle gazeteci olur mu? Bir başka şahıs; M.G, mahkum olduğu suçlar; DHKP-C üyesi olmak, bir polis memurunu, bir bekçiyi katletmek, polislerle silahlı çatışmaya girmek, yaralamak ve öldürmek, işte size bir gazeteci daha arkadaşlar böyle gazeteci olur mu? Ama bunlar CHP'nin genel başkanına göre gazeteci. Kılıçdaroğlu bu gazetecilere sahip çıkıyor (AKP Genişletilmiş İl Başkanları Toplantısı, 16 Ocak). (EG)