Silahlarla yürütülen savaşın yanısıra medya aracılığı ile sürdürülen savaşta sorun medyatik gerçek ile hakiki gerçeği tefrik edebilmek. Zaten, medya da, en fazla savaş, çatışma, kriz dönemlerinde, hakiki gerçekten uzaklaşıp medyatik gerçeği ön plana çıkarıyor.
Saldırganlar sadece bombayla füzeyle saldırmıyor, ekranlarda ve gazete sayfalarında da barış ve özgürlüğe tasallut ediyor. İnsanlar ölürken, gerçekleri de öldürmeye çalışıyorlar.
Amerika Birleşik Devletleri'nin (ABD) Irak'a yönelik saldırısı başladığından bu yana CNN ya da Fox TV'yi izleyenler bunu kolaylıkla saptayabilir.
Umr Kasr'ı önce Medya mı Düşürdü?
Başta televizyon olmak üzere medyanın- Burada medya derken esas olarak genel medyatik sistemden sözediyorum, özel olarak da Amerikan medyasından - bilgi (Haber, yorum, görüntü) iletirken kullandığı teknoloji, yayın ve sunum teknikleri, bilginin içeriğini de büyük ölçüde etkiliyor. (1)
Çölün ortasından, yeşil ya da mavinin egemen olduğu bir karede, yağışlı, cızırtılı olsa da, naklen yayın yapmak, aslında başlı başına bir teknoloji zaferi olarak, bir meydan okuma olarak, bir üstünlük gösterisi olarak sunuluyor.
Ohio'nun Littlestone kasabasındaki ya da Şırnak'ın İdil kasabasındaki yurttaş, bu teknolojik gösteriden etkilenir.
Hele hele, CNN gibi Amerikan kökenli global bir televizyon kanalı, 12 saat içinde, Umr Kasr'ın düştüğü yolundaki haber, yorum ve görüntüleri 15-20 kez yayınlarsa, herhangi bir izleyici açısından Umr Kasr düşmüştür.
"Düşmedi, askerimiz direniyor!"
Medyatik gerçeğin, bir süre için bir grup insanı ikna etmek, yayınlarının doğruluğu konusunda sınırlı bir süre için de olsa ve belirli bir kesim için de olsa, böyle bir inandırıcılığı, böyle bir avantajı var.
Taa ki... Irak, Abu Dabi televizyonları ya da El Cezire, Umr Kasr'ın düşmediğini, aksine Umr Kasr çatışmasında 15-20 Amerikalı askerin esir alındığını bir kısmının da öldürüldüğünü ekranlara getirene kadar.
Gerçi, bu görüntülerin yayınlanmasından çok önce Irak Enformasyon Bakanı Muhammed Said El Sahafın 'Umr Kasr düşmedi, askerlerimiz direniyor' şeklindeki açıklamasını propaganda sandığımız için ve El Sahaf'ın açıklaması ya bir ya da iki kez yayınlanmış olduğu için, ayrıca da sadece bir sözlü açıklama olduğu için, yani açıklamayı doğrulayacak görüntülerden yoksun olduğu için, pek inandırıcı gelmemişti.
Senarist kötüydü
Üstelik, ne kadar savaş karşıtı olursak olalım, Amerikan karşıtı olsak olalım, Umr Kasr'a gelene kadar ABD ordusunu 'Dünyanın en güçlü ordusu' olarak tanımıştık. Kendi bilgimizle değil, medyanın verdiği bilgiyle (2).
Ve o zamana kadar Irak ordusu hakkında, milis kuvvetleri hakkında Cumhuriyet Muhafızları hakkında, Saddam Fedaileri hakkında fazla bilgimiz yoktu. Çünkü izlediğimiz medya organları bize bunlardan söz etmemişti.
Dahası, 'insider information' diyebileceğimiz, Arap, Müslüman ve Irak ruhu hakkında da cahildik. Amerikan ordusu girecek ve Saddam'dan bıkmış üstelik de Şii Umr Kasr halkı Amerikan bayraklarıyla işgalciyi ağırlayacaktı. Böyle bir manzaraya koşullandırılmıştık. Sorry! Olmadı. Senarist kötüydü.
Soru işareti gerçeğin ilk anahtarı
Umr Kasr ve benzeri örnekleri önümüzdeki günlerde daha çok yaşayacağız. Bu nedenle, bilgili ve bilinçli bir medya izleyicisi (3) olabilmek için (Amiyane tabiriyle keleğe gelmemek için) şimdiye kadar yapılmış önerileri bugünkü savaş koşullarına uyarlayarak bazı "reçeteler" öne sürmeye çalışacağım:
En çok iki saat TV
* Savaş gibi 24 saat içinde çok hızlı gelişen ve değişen bir süreçte, aslında her zaman olduğu gibi, günde iki saatten fazla televizyon izlemeyin. (Ben işim gereği izliyorum, hiç tavsiye etmem, çünkü bir süre sonra hem tekrarlardan hem de savaşçı propagandadan size de gına gelebilir).
* Günün değişik saatlerinde değişik kanalların haber bültenleri ve haber programları tavsiye edilir. Emekli askerler ile emeksiz köşe yazarlarının kahve sohbetlerinden kaçının, siz onlardan çok daha düzeyli fikirler geliştirebilirsiniz.
* Bizdeki NTV kanalı, mevcutların ehveni şer'i. İngilizce biliyorsanız CNN'i değil BBC'yi izlemekle çok şey kazanırsınız. Arapça bilenler tabi ki El Cezire'yi izleyecekler.
* Kablolu yayındaki Fransız TV5 bence başarılı, çünkü hem Fransa savaşa karşı, hem de Fransız, Belçika, İsviçre ve Quebec kanallarından seçilmiş en iyi haber programlarını yayınlıyor TV5.
* Keza Almanca bilenlerin de Alman kanallarını izlemesi, bakış açısı zenginliği itibarıyla yararlı.
Postman'dan sorular
2 saat için de olsa, TV haber bültenlerini, haber programlarını izlerken Neil Postman'ın (4) önerilerine uyarak şu soruları mutlaka sormak gerekir. (Yalnız izliyorsanız kendinize sorup kendiniz yanıt arayacaksınız, tercihen kalabalık bir şekilde TV izliyorsanız ortaya atıp soruları hep birlikte yayın sırasında ya da sonrasında tartışacaksınız)
- Bu TV kanalı bu haberi neden yayınlıyor?
- Bu haber acaba doğru mu?
- Haberde adı ya da görüntüsü geçen her kişi ve kurum hakkında haberde yeteri derecede bilgi var mı?
- Bu haberi neden bu kadar uzun verdi?
- Bu haberin peşinden neden bir uzmanı ekrana çıkartıp haber süresinin üç misli açıklama yaptırdılar?
- Bu adam uzman da, acaba her söylediği doğru mu?
- Bu haberi neden ilk haber olarak verdiler?
- TV'de izlediğiniz kaç haber o sabah okuduğunuz gazetede vardı?
- TV'deki haberi ilk defa mı öğreniyorsunuz?
- Benim bu haberdeki bilgiyi öğrenmem ne işe yarar?
TV'nin yaygınlığını ve etkisini azaltmak
Televizyon haberleri, işte, okulda, sokakta yaygın bir şekilde tartışıldığı, tekrarlandığı, yeniden üretildiği için önemli. Üstelik insanların aklında TV haberlerinin içeriği değil çoğu zaman görüntüsü kalıyor.
Görüntü ile haber metni arasında çoğu kez uyumsuzluk olduğu için, insanların kendi kültür, ideoloji ve gönüllerine göre, bir gece önce TV'de izledikleri bir haberi, ertesi gün yeniden üretip başkalarına aktarıyor ya da bir tartışmada bu TV haberine göndermede bulunuyor.
TV'deki görüntü egemenliğine set çekmenin en önemli yolu, yani görüntünün gelişigüzel ve öznel bir şekilde yorumlanıp yeniden üretilmesine karşı (Medyatik gerçeğin bir kez daha medyatik gerçek olarak üretilmesi) en etkili panzehir yazıdır. Savaş günleri daha fazla okumamız gereken günlerdir.
Said ve Chomsky
Bilgi kaynaklarımızı arttırdığımız oranda medyanın manipülasyonunun etkisi azalır. Daha çok gazete, daha çok İnternet sitesi okumak gerekiyor (5). Dolayısıyla daha çok güncel bilgiye ulaşmak gerekiyor. Ancak bu da yeterli değil.
İşte bu yüzden olsa gerek ki, mesela Fransız TV 5 kanalı, Cumartesi ve Pazar günleri, 2001 tarihli, El Cezire yapımı 1 saatlik Edward Said belgeselini gösterdi. O televizyon...
Ama Said'in Türkçe çevirileri de başarılı olan (Alatlı ve Alpay) 'Oryantalizm' ile 'Kültür ve Emperyalizm'ini (yeniden) okumanın tam vaktidir bu aralar. Keza Chomsky'nin 'Kader Üçgeni bugüne ışık tutan bilgi ve tahlillerle dolu. Ortadoğu ile ilgili ne varsa okunur bu aralar...
Tartışma, tartışma ve tartışma
Otobüste, dolmuşta, serviste, sokakta, kahvede, okulda, işyerinde, aile içinde kısacası topluca yaşanılan, kamu ya da özel alanlarda, TV'nin yaygınlaştırmaya çalıştığı, egemen kılmaya çalıştığı eğri-büğrü eksik-yanlış bilgi ve ona dayalı bakış açılarıyla mücadele edebilmenin en sağlam yolu, ayrıntılı bilgi sahibi olabilmek ve bu bilgiyi doğru tahlil edebilmek.
Bir kere, ayaküstü ya da ciddi tartışmaları medya perspektifinden kurtarmak gerek. Biz, bizzat tanık olmadığımız bir sürü olay, olgu ve gelişme hakkında tartışırken, bu tartışmayı medyanın bize verdiği bilgiler temelinde yapabiliyoruz.
Oysa ki medyanın verdiği bilgiler kadar vermediği bilgiler de önemli. Üstelik verdiği bilgilerin doğruluğu, ayrıntısı da kuşkulu. Tartışmada bilgi, tayin edici olmasa da önemli.
Tayin edici olan ne tür bilgiyi nasıl kullandığımız. Sonuç olarak ortaokul münazarasında değiliz ama medyanın yaydığı fikirlere karşı çıkabilmek için o bilgileri çürütecek başka bilgilere, o mantığı ve anlayışı çökertebilecek başka bir mantığa ve anlayışa sahip olmamız gerekir.
Dolayısıyla:
1- Medya gibi düşünmeyeceğiz
2- Medya gibi konuşmayacağız
Nasıl mı?
Çok zor değil. Medya bugün saldırının haksızlığından, Irak devletinin ve halkının direnişinden, uluslararası meşruiyetten, Birleşmiş Milletler'den (BM) Fransa-Almanya aksından, tüm dünyadaki barış gösterilerinden yeteri kadar ve doğru bir şekilde söz etmiyorsa, medyayı çökertmeye çalışırken biz işte medyanın kasıtlı olarak sustuğu, eksik bıraktığı konuları gündeme getireceğiz.
Savaş esirleri mi söz konusu olan? O zaman Guantanamo! ABD'nin Irak'a yönelik tüm gerekçelerini ve suçlamalarını, tersine çevirip ABD'yi sorgulamak gerekir.
Irak savaş suçu işliyor deniyorsa mesela, 'Peki ABD ne yapıyor?' sorusunu gündeme getirmek gerekir. Saddam diktatör mü? Peki Bush ne?
Misinformation (Haber gizleme) haber tahrifatının önemli bir unsurudur ve doğru bilgi ve bu doğru bilginin doğru kullanımı ile darbe yer. Ayrıca sağ duyu diye de bir şey var. İlle de okumuş yazmış olmak şart değil yani. İnsanlık vicdanına sahip aklı başında hiç kimse, ABD'nin Irak'a saldırısını onaylayamaz.
Tartışmada inanılırlık
Tartışmalarda, medya bombardımanını bertaraf etmeye yönelik entelektüel çabalarda önemli bir nokta da salt eleştiri, teşhir ve hatta yıkıcılıkla yetinmemek. Olumsuz örnekleri sergiledikten hemen sonra gerek fikri olarak gerekse maddi olarak olumlu projeyi de sunmak durumundayız. Somut, yaşanmış örnekleriyle.
İnanılır ve ikna edici bir şekilde. Mesela: Savaşa, bombardımana karşıyım. Tamam. Saddam Hüseyin rejimi Irak halkı tarafından siyasi yöntemlerle devrilebilir. Ya da Halepçe döneminde batı yani uluslararası kamuoyu sessiz kalmayıp yaptırım uygulamalıydı. Savaşın maliyeti karşılığında Afrika'daki açlık sorunu 10 yıllığına çözülürdü.
Medyaya karşı yürütülen fikri mücadele somut bilgiye dayanmalı ama kaçınılmaz olarak da ideolojik boyut ihmal edilmemeli. Büyük medyada yaygınlaştırıl(a)mayan bilgi ve gelişmelere ağırlık vermek önemli.
Mesela: 'Birinci Tezkere geçmezse Türkiye batar' diyen köşe yazarlarına, Türkiye'nin hiç de batmadığını aksine bütün dünyada demokrasi kahramanı olarak kutlandığını hatırlamakta yarar var.
Medya aslında bir bellek silici olarak işlev gördüğü için, medyanın eski yenilgileri (Say say bitmez!) sürekli olarak hatırlatılmalı. İzmir Barosu İnsan Hakları Merkezi'nin Ertuğrul Özkök hakkında Basın Konseyi'ne yaptığı şikayet başvurusu yaygınlaştırılmalı...
Medyanın savaş karşıtlarına yönelik 'Saddamcılık' suçlaması da aslında tartışmaya bile değmeyecek hafiflik ve çaresizlikte bir örnek olsa da, saldırgan/mağdur ikilemi sürekli olarak gündeme getirilmeli.
Kürt meselesi Türkiye'de hassas bir mesele. ABD ve Irak sayesinde hassaslığını yitirmeye yüz tuttu ama Kürt meselesinin dünü ve bugünü özgürce incelenip araştırılmadan, yarınına ilişkin bir tartışma mesnetsiz oluyor.
Milliyetçiliği körükleyebilecek dar bakışlı monologlar, medyanın da desteğiyle paranoyak tezlerin gelişmesine neden oluyor. Kürt düşmanlığına set çekebilmek bile bugün başlı başına olumlu bir tutum.
Minicik bir toplu iğne koskocaman bir balon!
Medya sonuç olarak bir bilgi ve bu bilgilerin sentez ve analizinden oluşan bir fikir yayma aracı. Bunu kah yazı, kah sabit ya da hareketli görüntüler ve sözle-sesle yapıyor. Üretiminin özü yine de söz.
Bizatihi kendisi pek güçlü bir varlık değil. Ama arkasını dayadığı güçlü odaklar var (Büyük sermaye, ABD ya da TSK gibi...). Medyanın Aşil Topuğu fikirdir. Tüm güçlü ve zengin teknolojisine, yaygınlığına, parasına puluna rağmen, doğru fikir, yerinde, zamanında, haklı-doğru gerekçesiyle birlikte sunulursa medyanın etkisini kırmak mümkündür.
Bush'un, Rumsfeld'in ya da Blair'in tüm saldırgan fikirlerini mesela Robert Fisk'in bir tek yazısıyla yıkmak mümkün. Medyadaki manipülasyon, desinformasyon, misinformasyona yani kısacası propagandaya karşı, en güçlü silah da karşı-propaganda değil soru işaretidir.
Bilgi dolu sorgulamadır. Medyanın tüm yapısını, mülkiyet ilişkilerini, çalışma tarzını, ürünlerini, çıktılarını sorguladıkça, medyanın gücü azalacaktır.
Chomsky'nin dediği gibi, biraz aklımızı işletirsek, biraz okursak ama en önemlisi özel çıkarın değil kamu çıkarının yanında olursak, medyanın bombaları söner.
Nihayet tayin edici olan ideolojik egemenliktir. Onların savaşını, saldırısını kabul edecek miyiz, yoksa barışta, özgürlükte ısrar mı edeceğiz? (RD/NM)
(1) Bkz. İgnacio Ramonet, Medyanın Zorbalığı, Om yayınları
(2) Chomsky'nin iki kitabının sadece başlıkları (Necessary İllusion, Manufacturing Consent- Gerekli Yanılsamalar, Rıza Üretmek) medyanın sadece gündem değil aynı zamanda klişeler yaratmakta va yaşatmakta ne denli mahir olduğunu gösteriyor.
(3) Medialiteracy ya da Teleliteracy, Medya okur-yazarlığı ya da Televizyon okuryazarlığı, 90'lardan bu yana ABD ve İskandinav ülkelerinde, ilkokullarda ders haline geldi. Amaç, çocuklara medyanın, ya da televizyonun nasıl işlediğini öğreterek bu yayın organının ürünlerine karşı tedbirli olmayı sağlamak.
(4) Bkz. Neil Postman, TV Haberlerini İzlemek, Ayrıntı
(5) Buradaki öncelikle BİA'yı önereceğim. İstanbul'da yaşayanlar sabah saat 08.00-10.00 arası 94.9'dan, İstanbul dışında yaşayanlar ise İnternet'de www.acikradyo.com adresinden Ömer Madra ile Şerif Erol'un hazırlayıp sundukları Açık Gazete'yi dinleyebilir. www.aciksite.com da da iyi yazılar var. Radikal'in makale ve yorum çevirileri de güzel.
İngilizce bilenler için Irak ve savaşla ilgi ilginç sitelerin ayrıntılı listesi ise www.mernet.org 'da.
(SON/RD)