Ölümünün ardından, "Karaoğlan", "işçi dostu", "Kıbrıs harekatının öncüsü", "siyasete bulaşmış şair" olarak hatırlanan Bülent Ecevit'in biraz gölgede kalan bir yanı daha yad edildi: "Kadim aşık".
Gerçi günlerce süren tefrikalar arasında, gazetelere Rahşan-Bülent Ecevit'in çeşitli fotoğrafları yansıdıysa da, Ecevit'in ölümünün ardından başlayan "mezarlık tartışması" bu hikayelere gölge düşürdü.
Nerdeyse ilk gençlik yıllarında tanışan Rahşan-Bülent Ecevit, evliliklerinin ilk yıllarında aç kalmış, sonraki yıllarında her yere birlikte gitmiş, darbelerin peşi sıra gelen sürgün dönemlerinin ceremesini beraber çekmiş, zor zamanlara sığmış ilişkilerinde, en çok "sevgileriyle" ön plana çıkmış/çıkartılmışlardı. Zaman Gazetesi "Ecevit'in Tek Aşkı" haberinde, Bülent Ecevit'in ölümden değil, Rahşan Ecevit'ten ayrılmaktan korktuğunu, Akşam Gazetesi'nin "Ölümsüz Aşkın Sönmeyen Mumları" haberi çiftin tarihçesini anlatıyordu.
Bir kere Kolej'de tanışan asri dönem çiftinin çocuğu yoktu, Rahşan Ecevit, Semra Özal, Tansu Çiller, Berna Yılmaz gibi "anaç" bir görünüm sergilemiyordu. Bu "çocuksuz" haliyle geride durmayı seçse, yine bu kadar bilemeyebilirdi bazılarının tırnaklarını. Ama seçmiyordu, 80 sonrası kurulan DSP'nin lokomotifi, ilerleyen dönemlerde önde gelen fikir insanlarından biri, adıyla anılan ve tepki topladığı için mi bu adla anılması yeğlenen, yoksa bu adla anıldığı için mi tepki topladığı bilinmeyen "Rahşan Affı"nın mimarıydı.
Çiftimizin Bülent olanı kasketi ile anılır, tüm eleştirilere rağmen sevimli bir gülümsemeye yol açarken, Rahşan olanı, "başbakan eşi olmaya müsait olmayan sadelikte kıyafetleri", Asade Aral isimli kız kardeşi, DSP'liler üzerindeki kesin otorite olduğu iddiaları ile hatırlanıyordu.
Bülent Ecevit artık siyasetten çekilmeye karar verince Rahşan Ecevit de unutulur olmuştu: 5 Kasım 2006'ya dek.
Rahşan Ecevit'in çeşit çeşit halleri
Bülent Ecevit'in vefatının ardından "mezar yeri tartışmaları ve Rahşan Ecevit'in ruh hali" gündeme geldi. Başbakanlık yapmış Bülent Ecevit'in devlet mezarlığına gömülmesine imkan yoktu. Devlet mezarlığına yalnızca Kurtuluş savaşına katılan komutanlarla, Cumhurbaşkanları defnedilebiliyordu. Ancak Ecevit için toplanan Bakanlar Kurulu, bu konudaki kanunu düzenleyerek, Bülent Ecevit'in Devlet Mezarlığına gömülmesinin yolunu açtı. Konu kamuoyuna Cemil Çiçek aracılığı ile duyuruldu.
Öbür yandan Rahşan Ecevit tüm dikkatleri üzerine çekmişti. Öncelikle, yıkılıp yıkılmadığını merak ediyorduk, gazete ve televizyonlar bu konuda bizi bilgilendirdi: "Rahşan Ecevit'e sakinleştirici ilaç verilerek uyuması sağlandı."
Sonrasında Rahşan Ecevit'in ağzından yapılan basın açıklaması haberi yer aldı gazetelerde:
Naşın nereye gömüleceği törenin ne zaman yapılacağı merak edilen konular arasındaydı, Rahşan Ecevit açıklama yapmadığı için konu "edinilen bilgilerle" doğrulandı:
Cenaze töreninde dikkatle izlenen Rahşan Ecevit'in kime küs, kime sıcak davrandığı da izlenen önemli konuların başında yer aldı:
Hanımefendi aklınız nerde?
Eşinin vefatının ardından çeşitli vesilelerle medyaya konu olan Rahşan Ecevit'e pazar günü Hürriyet Gazetesi'nin beşinci sayfasından Emin Çölaşan, "Ve Yine Hanımefendi" başlıklı bir yazısıyla seslendi.
Konu, Devlet Mezarlığı'na defnedilen Bülent Ecevit'in ardından, ihtimal üzerinden açılan tartışmaydı. İhtimal, Rahşan Ecevit'in ODTÜ ormanına yapılmasını istediği anıtmezar, haberin kaynağı Çölaşan'ın deyimi ile: "Ecevit ailesinin en yakını olan gazeteci arkadaşımız Fikret Bila".
Tartışmanın alametini yazının girişindeki, "yakın gelecekte ilginç olaylar yaşayacak gibiyiz!" cümlesi gösteriyordu. Kısaca durumu özetleyen Çölaşan, hemen ardından soruları Rahşan Ecevit'e yöneltmişti:
"Şimdi Hanımefendi'ye sormak gerek! Eşiniz 172 gün hastanede kaldı. Aklınız neredeydi? Devlet Mezarlığı'na niçin razı oldunuz? Oyun mu oynuyorsunuz?"
Daha olayın ardından bir gün geçmeden, cenaze haberini manşetten veren gazetelerin mürekkebi kurumadan eleştirisini dillendiren Çölaşan, Devlet Mezarlığı'na gömülmekten daha büyük onur, daha büyük bir şeref olmayacağını açıklıyordu.
Devletin bekasına zeval gelmesin
Şöyle diyor Çölaşan: "Ama belli ki, Hanımefendi bunu içine sindiremiyor. Eşinin oraya gömülmesine "geçici olarak ve lütfen" razı olduğu anlaşılıyor. İstediği, evlerinin tam karşısındaki ODTÜ ormanına -birlikte- gömülmek!.. Ve bu amaçla kendisine de anıtmezar yeri ayarlamak!"
Çölaşan'ın bu kesin yargılara varmasına neden olan Fikret Bila'nın yazısına dönüyoruz:
"Bülent Ecevit'in ebedi kabri büyük olasılıkla Or-An'daki ODTÜ ormanında Rahşan Ecevit'in seçeceği bir yere yapılacak. ODTÜ Rektörü Prof. Dr. Ural Akbulut, önceki gün ziyaret ettiği Rahşan Ecevit'e, uygun görmesi halinde ODTÜ ormanında seçeceği bir yeri Bülent Ecevit'in kabri için ayırabileceklerini söyledi."
Yani yazılanlar "rivayet muhtelif" halinde.
Yazdıkları üzerine bir muhasebe yapıyor zaten Çölaşan: "Kimse kusura bakmasın. Bir cenaze töreninin hemen ardından bunları yazmak istemezdim. Ama insan bazen istemediği, hoş olmayan şeyleri de yazmak zorunda kalıyor." Hemen ardından kader utansın dercesine ekliyor: "Yazdıranlar utansın." Sanki kalem elimizde değil, sanki kalemin kemiği yok."
Rahşan Ecevit ne demişti?
5 Kasım'dan bu yana, Rahşan Ecevit'in "cenaze töreninin ardından bir açıklama yapacağını" açıklaması dışında, ağzından birebir duyulduğunu bildiğimiz hiçbir açıklaması yok. Ecevit yalnızca aktarıcıları aracılığı ile konuşuyor. Biz aktaranların yalancısı oluyoruz. Dolayısıyla bazıları "Devlet Mezarlığı'na gömülmesini Rahşan Hanım istedi" derken, bazıları "ODTÜ mezarlığına gömülmesini istiyor" diyor. Bir rivayettir gidiyor.
Tam bu sırada, NTV'ye yaptığı açıklamada Rahşan Ecevit, eşinin "belki ODTÜ'ye değil satın alınacak bir arazi ile Gölbaşı'na gömülebileceğini" söyledi. Eşinin ardından sekiz kilometre yürüdüğü hatırlatıldığında ise, "Nereye kadar yürünecek, nereye kadar gidilecek onların hesabını hiç yapmadım. Nereye gidiliyorsa oraya gittim" demekle yetindi.
Bu sözler, endişeye mahal olmadığını, beklense zaten bir açıklama yapılabileceğini gösteriyordu.(AÖ/TK)