Haberin kendisi değil haberin bir kahramanı ön plana çıkarıldı
Türk medyasının büyük çoğunluğu, bu örnekte, çoğu zaman yaptığı gibi esas ile taliyi birbirine karıştırdı. Olayın içeriği, derinliği ve ayrıntısını araştırıp aktaracağı yerde, olayın kahramanlarından birini başköşeye oturttu. Oysa, haberin kendisinde, tarih sırasıyla, çocuğun HİV virüsünü nasıl kaptığı, eğitim hakkı ve dışlanması gibi üç önemli boyut var. Bu üç konuya yeteri kadar önem verilmedi. Bunun yerine sarışın mavi gözlü çocuk teması işlendi. Üstelik çocuk ailesiyle İzmirden uçaklarla getirtildi, teelvizyon ve gazete binlarında gezdirildi. Başyazarlar, Genel Yayın Yönetmenleriyle birlikte resimler çektirildi, ciddi program yapımcıları tarafından konuk olarak ağırlandı. Medya, çocuğu medyalaştırdı, bir başka deyişle medya çocuğu metalaştırdı. Çocuk, aslında haberin unsurlarından biri iken, medyanın nesnesi haline sokuldu. Oysa,
üzerinde durulması gereken esas konu, çocuğa HİV virüsünün nasıl bulaştığı, Kızılayın sorumluluğu, eğitim hakkının kısıtlanması, okulundaki diğer çocukların velilerinin tutumuydu.
Çocuklar saf, temiz, masum ve cahildir
Latincede infant (Çocuk) bilmeyen, anlamayan demektir. Reşit yaşa gelene kadar, hele daha ilkokula başlamamış 7 yaşındaki bir çocuk, kaçınılmaz olarak yetişkinlerin zihinsel gelişimine henüz başlamamıştır. Bilgisi, algılaması, kavrayışı, duygu ve tutumları, kamusal alanın aktörleri olan yetişkin yurttaşların düzeyinde değildir.
Dolayısıyla böylesine önemli bir konuda, bilgi ve fikir yayan bir merkez olarak medyada ve kamu alanına hitap eden bir yayın organında herhangi bir çocuğun herhangi bir konuda, bilgi vermesi, fikir beyan etmesi ya da duygu iletmesi ve bunlara zemin hazırlamak yanlıştır.
Normalde, medya açısından bakıldığında, çocuklar, çocuk programları dışında, haberin öznesi de olsalar, medyada görünmemelilier. Çünkü çocuk henüz tüm insani melekelerini bilmeyen tanımayan, kullanamayan, nerede nasıl davranılacağını bilmeyen, sevimli, saf, masum ama bir o kadar da kolay aldatılabilen, manipüle edilebilen bir canlı yaratık. Anaokulunda ya da çocuk bahçesinde değiliz. Milyonlarca yetişkin yurttaşın bilgi ve fikir edinmek için izlediği medyadayız. Çocuktan, kendisi hakkında bile, doğru, çokboyutlu, güvenilir ve inanılır bilgi almak mümkün değildir.
Tüm bu nedenlerle çeşitli yasaların yanısıra medya etik kodları da çocukları, olası suistimallere karşı korur. Adının açıklanmasını, görüntüsünün yayınlanmasını yasaklar.Ayrıca her çocuk reşit olana kadar bir dizi hukuki, toplumsal, siyasal edimi gerçekleştiremez. Yaşları gereği, çocuklar, sadece toplumsal hayatta değil, günlük özel yaşamda da ayrı, özel, imtiyazlı ve kısıtlı bir kategori olarak yaşar.
Ad, soyad ve görüntü yayınlamak neden zararlı?
Bizim medyadaki tartışmalarda yukarıda özetlemeye çalıştığım iki boyut deşilmeden doğrudan adı soyadı ve görüntüsü yayınlansın mı tartışmasına girildi. Çünkü iki somut örnek var: M.Ali Birand, Manşet programında, aslında çocuğu yüzü görülmeyecek gibi çekmiş olmasına rağmen, çocuğun bir an için sıkılıp yüzünü kameraya dönmesi sorun yarattı.
Naklen yayın olmadığı için aslında bu kareler çıkarılabilir ya da mozaikle kapatılabilirdi. Ama Birand, SkyTürkde Ne var, Ne Yok programında, yayına çok az süre kaldığı için kareleri atamadığını ayrıca kendisi de çocuğun yüzünün görünmesinde bir sakınca olmadığını düşündüğünü söyledi. Oysa, psikologlar çocuğun yüzünün gösterilmemesini salık vermişti. Birand bunu da söyledi. Bu tutumla Birand, hem biraz psikologların tavsiyesine uymuş oldu, hem de kendi doğru bulduğu uygulamayı gerçekleştirdi. Hem şiş yandı hem de kebap!
Radikal gazetesi ise ilginç bir yaklaşım ve uygulama benimsedi. Bunda utanılacak bir şey yok diyerek ve belli ki iyi niyetle hatta militan bir tutumla çocuğun hem resmini hem de açık adını soyadını yayınladı. HİV virüsü taşımanın utanılacak bir şey olmadığını biliyoruz da, çocuğun yüzünü ve açık adını soyadını teşhir ederek ne habere ek bir boyut katabildi Radikal ne de HİV virüsü taşımanın utanılmayacak bir şey olduğunu gösterebildi.
Çünkü bu tür haberlerde çeşitli kurallar var. BBCnin Producers Guideline (Yapımcıların İlkeleri) ve John Wilsonun Understanding Journalism (Gazeteciliği Anlamak) kitaplarındaki ilgili bölümlere yeniden baktım ve Radikalin hiç de doğru bir iş yapmadığını bir kez daha gördüm. Şöyle ki, bu haberde üç kişi ya da üç alanın çıkarlarını korumak ve dengelemek gerekiyor:
* Çocuğun çıkarları, geleceği, prestiji
* Özel hayatta çocuğun ailesinin, sınıfta okul yönetiminin çıkarları, geleceği, prestiji
* Ve nihayet kamunun özgürce haber alma hakkı
Öyle bir haber yapmak gerek ki, bu üç çıkar da zarar görmesin. Kurallara göre bu tür haberlerde çocuğun adının ve görüntüsünün yayınlanması ailesinin iznine bağlı. Adı üstünde çocuk, kendisi herhangi bir konuda, hatta kendisiyle ilgili bir konuda karar verecek yaşta değil, karar vermeye mezun değil, kendisiyle ilgili kararları velisi ya da ebeyvenleri verecek. Radikal ailenin iznini aldı mı, bilmiyorum. Almış olsa bile, bu izin sadece gerekli bir şart, isim ve görüntüyü yayınlamak için yeterli şart değil.
Radikal çocuğun açık adı ve soyadını yayınlayarak çocuğun psikolojik dengesini bozuyor, bugün çevresinde acaip bir ilgi odağı olmasına neden oluyor, arkadaşlarıyla ilişkilerini güçleştiriyor, gelecekteki hayatını da olumsuz bir şekilde etkiliyor. 10 yıl sonra bu çocuk, biriyle tanışıp arkadaşlık etmeye çalışırken, o biri çocuğa, Aa, ben seni hatırladım, senin Radikalde resmin çıkmıştı, sen HİVli çocuksun değil mi, demeyecek mi?
Radikal, çocuğu dışlayan diğer çocukların velilerini, Kızılayı ya da bu büyük suçu 67 milyar tazminatla kapatan adli sistemi eleştirecekse, bunu çocuğun adını vermeden, görüntüsünü yayınlamadan da yapabilirdi, yapmalıydı. Keza HİV virüsü taşımanın utanılacak bir şey olmadığını da çocuğun resmi va adı soyadı olmadan da haber, yazı, araştırmalarla anlatabilirdi. Radikal burada açıkça bir ilkeyi çiğnedi. Hiç bir ilke gökten zembille inmedi, ya da Tanrı kelamı değil. Radikal de çocuğun medyatikleşmesini teşvik etmiş oldu.
Medya sorun mu çözecek?
Son bir nokta: HİV virüsü ve AIDS konusunda Türkiye toplumunda geniş ve derin bir bilgisizliğin olduğunu hepimiz biliyoruz. Türkiyede yurttaşların çeşitli alanlardaki, eğitim ya da sağlık alanlarındaki sorunlarını çözecek yeterli mekanizmalar kurumlar da ya bulunmadığı ya da iyi çalışmadığı için, medya çoğu zaman, üstüne vazife olmayan işlere giriyor. Bunu yaparken de okurlarının ya da kamunun çıkarını kollamayı değil, kendi satışlarını ve reytinglerini düşünüyor.
Şimdiye kadar HİV virüsü ve AIDS konusunda haber, söyleşi, karikatür, incelemelerle okurlarını yeteri kadar bilgilendirmemiş olan medya organları, AIDSlilere yönelik önyargılı tutumları eleştirmemiş olan gazete ya da televizyonlar, bugün kalkıp da Utanılacak bir şey yok bahanesi ardına sığınıp, hiç bir savunma, itiraz ve eleştiri ile sorgulama mekanizması çalışamayan çocuğun sırtından habercilik yapmaya kalkışıyor. Çocuğun ailesinin de medyadan medet umar hale getirilmiş olması, medyanın bu olumsuz işlevini kolaylaştırıyor.
Sonuç olarak haberi, yurttaşları bilgilendirmeye yönelik bir araç olarak değil, haberi insanı metalaştırmaya yönelik bir araç olarak gören medya, fütursuzca, ilke ve kural dinlemeden insanların hayatını mahvedebiliyor. (RD/EK)