Bu soruyu kendisine her gün soran kaç kişi vardır acaba?
Ya da kapsamını biraz daraltıp şöyle sorayım: Bu soruyu kendisine her gün soran kaç "medya mensubu" vardır acaba?
Sanırım hiçbir medya kuruluşu veya medya mensubu böyle bir araştırma yapmayı istemez. Yanıtını merak etmediğinden değil, bunu eğer sorarsa artık "medya dünyası"nda kendisine bir yer bulamayacağını bilemediğinden bu konuyu sorgulayamaz.
Bu soruyu "sağlık alanından" gelen birisi olarak "medyanın yazıp çizdiklerine, anlatıp gösterdiklerine" bakarak, yalnız sağlık alanıyla sınırlı bir şekilde ben yanıtlamaya çalışıyorum. Dahası "yalan olduğunu bilme" konusunu işin dışında bırakıyorum; medyadaki sağlık ve tıpla la ilgili haberlerin içinde, "inanmadığım" veya "doğruluğundan kuşku duyduğum" sağlık haberlerinin oranını kestirmeye çalışıyorum.
İşin doğrusunu söylemek gerekirse sözcüğün en somut anlamıyla "paniğe" kapılıyorum.
Az önce posta kutuma düşen ve benim uzmanlık alanımda olmayan, ancak çevremdeki pek çok insanın kendi çocuklarıyla ilgili olarak "benim çocuğum da öyle olmasın" diye kaygılandığı bir durumla ilgili, birkaç gün önce yazılmış bir yazıdan dolayı bu sorular aklıma geliyor.
Çukurova Üniversitesi Ç.Ü. Eğitim Fakültesi Ortaöğretim Sosyal Alanlar Eğitimi Bölümü'nde öğretim üyesi Sosyal Psikolog Üstün Öngel'in "Bir hastalık icat ediliyor" başlıklı yazısı.
Bu konuya medyanın verdiği öneme ve işleme sıklığına dair öyle araştırarak falan değil, aklımda kalanlarla bir düşünüyorum. Bilgi Edinme Hakkı'na dair yasa "ticari sırları" bilgi edinme kapsamı dışında bıraktığı için, yanıtını bilemediğimiz bir soru aklıma geliyor: "Acaba bu ülkede kamu ve özel kaynaklardan "hiperaktivite ve dikkat eksikliği (HADE)" denilen tablo için kullanılan ve çocukları uyuşturarak birer robota döndüren o malum ilaca kaç para ödüyoruz?"
Yanıtını bilemediğimiz ve belki de hiç bilemeyeceğimiz bu sorunun yanıtını kestirmeye yarayan bir bilgiyi Üstün Öngel söz konusu yazısında verdiği sayılarda buluyorum:
"Amerika'da 6 milyon çocuk bu ilacı kullanırken ve sözgelimi Japonya'da neredeyse hiçbir çocuk ilaç kullanmazken, Türkiye'de geçen yılın tahmini rakamlarıyla 8-10 bin çocuk ilaç kullanmış durumda."
Bunun ne kadarının "sorumlusu"nun medya olabileceği sorusu kafamı kurcalıyor sonra ve başta sorduğum soru aklıma geliyor yeniden.
Amacım bir sorundan söz etmek değil. Amacım medyada yer alan bir sağlık haberini nasıl okumamız gerektiğini saptayabilmek. Çok ama çok zor bir konu.
Bir yanda önemli bir sağlık sıkıntınız, sorununuz var. Diğer yanda size o sıkıntınızla ilgili aklınıza takılan tüm sorulara yanıt vermeyen bir sağlık hizmet sistemi ve dahası bu sistem içinde çalışan ama her yaptığına "özgürce karar veremediğini her fırsatta dile getiren" sağlıkçılar var.
Ötede ise kocaman ve çok "kazançlı" bir ticari sağlık sistemine şöyle ya da böyle teslim ya da angaje olmuş bir "tıb bilimi çevreleri" var. Yukarılarda bir yerlerde ise bu durumu sizin adınıza "denetlemekle" sorumlu ama aslında belirli bir kesimin çıkarından başka bir şeyi düşünmeyen bir "otorite" var. Tüm bunların yanında bir de doğrudan sisteme eklemlenmiş bir "ana akım" medya var.Sizce hiç şansınız var mı acaba; "doğruyu öğrenme" konusunda?
Ya da şöyle sorayım, o sorunla yaşarken size kolayca ve çok renkli bir şekilde sunulan önerinin dışında ve başka türlü davranma koşulunuz var mı?
"İfade özgürlüğüne ve basın hürriyetine" toz kondurmam.
Ama "bir yığın moloz" altında eziliyorum. Soru şu: "Ne yapayım?"
- Sağlık haberlerini doğru okumayı bil!
- Peki nasıl?
- Nasılını sen bul, bizim ilke ve kurallarımız orada yazıyor; bak ve aklını kullan ona göre davran!
Bir rehber olmalı. El birliği ile yazılmalı, herkes öğrenmeli ve herkes kendi üzerine düşeni yapmalı.
Değerlerin hızla "paraya" tahvil edildiği bir dünyada "sağlığın" ve "haber alma hakkı"nın değeri de "para" ne yazık ki?
Sizlere bu hafta, Maliye Bakanlığı'nın Tedavi Talimatında önce listeden çıkarılan, birçok yaşanan olay ve tartışmadan sonra yeniden listeye alınan bir ilaçla ilgili basında yer alan haberleri ve olayın seyrini anlatacaktım. Neleri nasıl anlamamız gerektiğini çok güzel ortaya koyduğu için.
Sayın Üstün Öngel'in makalesini okuyunca, aklıma gelen sorulara takıldım. (MS/TK)