2000 yılındaki Cezaevi operasyonları, 2003'teki Sinagoglar ve HSBC Bankası'na yönelik bombalı saldırılar ve 2005 yılında Malatya Çocuk Yuvası'nda yaşananlardan sonra şimdi de Ankara Ulus'taki Anafartalar Çarşısı'nda sivilleri hedef alan saldırısından hemen sonra benzer bir karar alındı.
Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı'nın talebi üzerine Ankara 2. Sulh Ceza Mahkemesi, patlamayla ilgili olarak yayın yasağı koydu.
Gökçek'e kalan medya soruşturmayı nasıl etkiler?
Gerekçesi de, "yapılmakta olan soruşturmanın gizliliği, olay yeri görüntülerinin toplumun beden ve ruh sağlığına zarar verecek nitelikte olması nedeniyle ve yapılan yargılama görevinin amacına uygun olarak yerine getirilmesinin sağlanması" olarak gösterildi.
Fark ediyorum da, yargı kararları hiçbir zaman tek bir gerekçeye dayanmıyor. Örneğin, dünkü yasağa, sadece ve sadece soruşturmanın gizliliği açısından başvurulmadı. Garanti olsun diye yargı "toplumun beden ve ruh sağlığına zarar verecek nitelikteki yayınları" da düşündü!
Aslında yargının endişesi boşuna. Ankara'nın ortasında bu çapta bir bombalı saldırı yaşanır yaşanmaz, medya bula bula Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Melih Gökçek'i Sincan dönüşünde yakalayabiliyordu. Gökçek de, "hayatımda böyle bir manzara ile karşılaşmadım" diyecekti.
Saldırının bir otobüs durağının yakınında yapıldığı tespitinin bile uzun süre doğrulanmaya muhtaç kaldığı durumda, soruşturmanın gizliliği ne şekilde ihlal edilebilirdi, merak etmemek elde değil doğrusu... Gökçek, Başbakan Yardımcısı Mehmet Ali Şahin, Genelkurmay Başkanı Orgeneral Yaşar Büyükanıt... Açıklamalara peşi sıra resmi sıfatlı kişiler kaynaklık ediyordu zaten...
Yarış, sarsıcı görüntü vermede değil, bilgide olmalı
Kanımca, mahkeme kararında bir tek gerekçe yargının elini kolaylaştırıyor: "Olay yeri görüntülerinin toplumun beden ve ruh sağlığına zarar verecek nitelikte olması." Medya olarak, kendi işimizi başkalarına havale etmeyi başardık, bir kez daha...
Bütün bir binanın cephesini önündeki meydana kustuğu, insanı sarsan görüntüleri verirken medya, yine rekabet stresine kendini kaptırdı. Bazen sedyeyle bazen kucakta, eldeki imkanlarla hastanelere yetiştirilen yaralıların en net boy görüntülerine yer vermek için yarışıldı...
Medya, seviyesiz yayında değil, asıl sorumlu yayıncılık anlamında kendi etik kodlarının gereği olarak, izleyicilerin meraklarını sınırlandırma yoluna gitmeli. Bu belki de yargısal müdahaleler karşısında bizim bu kadar "teslimiyetçi" kalmamamızı sağlar.
Belki bir gün işe yarar....
Bir gün işe yaraması umuduyla Türkiye Gazetecileri Hak ve Sorumluluk Bildirgesi 'nde meslek ilkelerimizin ilgili bölümlerini meslektaşlarımızın ilgisine sunuyoruz:
Giriş: (...) Gazetecinin hakları, halkın haber alma hakkının ve ifade özgürlüğünün; meslek ilkeleri ise dürüst ve doğru iletişimin temelidir. Meslek ilkeleri gazetecinin ve basın - yayın organlarının özdenetimini öngörür ve değerlendirme mercii öncelikle vicdanlardır. c- (...)Gazetecinin halka karşı sorumluluğu, başta işverenine ve kamu otoritelerine karşı olmak üzere, öteki tüm sorumluluklardan önce gelir. Bilgi ve haber ile özgür düşünce, herhangi bir ticari mal ve hizmetten farklı olarak toplumsal bir nitelik taşır....
Gazetecinin doğru davranış kuralları: "Sarsıcı durumlarda: Üzüntü, sıkıntı, tehlike, yıkım, felaket ya da şok halindeki insanlar söz konusu olduğunda gazetecinin olaya yaklaşımı ve araştırması insani olmalı ve gizliliklere uyularak duygu sömürüsünden kaçınılmalıdır. (EÖ/TK)