Yıldırım Türker "Bebek mezara, BDP Meclis'e manşeti onurlu bir barışa gönül vermiş, insan kalmış herkesi rencide etmiştir" diyordu Radikal'de 2 Ekim günü yazdığı köşe yazısının spotunda.
Söz konusu başlık 29 Eylül Perşembe günü gazetenin birinci sayfasında manşetten verilmişti. Ezgi Başaran, Batman'da anne ve iki çocuğunun açılan ateş sonucu hayatlarını kaybetmesi üzerine bölgeye gidip haberi yerinde takip etmişti. Olay hakkında çelişkili haberler geliyordu. Başaran sorumlu bir habercilik örneği göstererek olayı enine boyuna araştırmış, doğru sorular sormuş, alabildiği yanıtlara haberinde yer vermişti.
Ve ardından zehir zemberek bir giriş yapıyordu. "Bebek mezara, BDP Meclis'e manşeti, düşünenin-bulanın-onaylayanın-karşısında sessiz kalanın; perşembe günü yayımlanmasına katkıda bulunan herkesin niyetleri ne olursa olsun, korkunç utanç verici bir seferberlik gazeteciliği örneği olmuştur... Bu dilin, bu eşleştirme anlayışının ve ardındaki hissiyatın benzerini Radikal arşivlerinde bulamazsınız." Bu satırlarla gazetenin Genel Yayın Yönetmeni "Eyüp Can'la gazetecilik etiği tartışmasına" girmişti.
Ezgi Başaran'ın haberinde bir sorun yoktu. Yıldırım Türker'in hedefinde, Koray Çalışkan'ın 4 Ekim'deki yazısın "makûs manşet" * olarak andığı başlık vardı.
Koray Çalışkan "makûs manşet"i eleştirirken gazetesinin de hakkını veriyordu: "Diyarbakır'ı Radikal mavisiyle donattık, 'Barış gazeteciliği yapacağız' dedik, hatta gazete çalışanlarımız bu nasıl yapılır diye seminerler verdi. Ortalığı savaş çığırtkanları sararken 'Sakin olalım, dilimize hâkim olalım, demokrasiyi kollayalım' dedik.
Sonra o manşet geldi: Bebek mezara, BDP Meclis'e. Neresinden tutsan dökülen, insanın içini burkan, yüzünü ekşiten, bir bebeğin pürüzsüz pembe teninden, al al kanlı, alt metni muharip, üst metni muarız, sayfayı çevirirken BDP'ye bir tane çarpan, hele hele bunu beş vekillerini geride bıraktıkları, DTK gitmeyin dediği halde, içleri burkularak Meclis'e girmelerine ramak kalmışken yapan bir manşet" diyordu Çalışkan. İçi burkulmuştu anlaşılan.
Bu manşet üzerine bunca konuşmanın nedenini ise şöyle açıklıyordu: "Başka gazeteler böyle hatalar yapar. Görmez, geçer. Görür, içi kaldırır. Bizim için bu geçerli değil."
Birkaç sayfa ileride Ahmet İnsel de aynı konuyu ele almıştı. İnsel Türkiye'de Kürt sorununun tüm toplumda tutkuların, duyguların kabardığı bir ortamda algılandığını, gazeteler, televizyonlar, radyolar, internet sitelerinin bu ortamı ateşlediğini anlattığı girişten sonra şöyle yazıyordu:
"Eyüp Can, yerinde bir tespitle, esas olarak propaganda savaşının Türkiye'de böldüğünü belirtiyordu. Radikal'in perşembe günkü manşeti, maalesef bu savaşın bir parçasıydı. Türkiye'de Radikal gazetesinin yayımlanmaya başladığından beri iyi kötü yerine getirmeye çalıştığı bu misyona bugün çok daha fazla ihtiyaç var."
Özgür Mumcu da aynı konuyu bir gün önce (3 Ekim Pazartesi) ele almıştı. Yıldırım Türker'in eleştirisine gönderme yaparak başladığı yazısında bir gazetenin sorması gereken sorunun "O araç PKK kurşunlarıyla taranmış olsa dahi, ilk sorulması gereken sorulardan biri, o aracın o an nasıl olup da PKK'ya karşı kurulmuş bir polis pususunun içine düştüğüdür" diyordu.
Ezgi Başaran'ın da bu sorunun cevabını bulmaya yöneldiğini ama manşetin odak kaymasına neden olduğu eleştirisini yapıyordu.
Ve söz savunmanın
Radikal gazetesinin köşeyazarlarının eleştirisinde hedef "makûs manşet" ve bu manşetten sorumlu olduğunu düşündükleri Eyüp Can'dı.
Eyüp Can bugün (4 Ekim) köşesinde konuya açıklık getirdi. "Altında ve üstünde ne yazdığına bakmayınca 'Bebek mezara BDP Meclis'e' başlığı başta BDP, barışa gönül vermiş herkesi haklı olarak üzdü... En çok da bu kaygıyı taşımama rağmen yayın yönetmeni olarak o başlığa engel olmadığım için beni üzdü."
"Sorumluluk bana ait" diyordu yazısında, ancak haberin kendisini ve spotunu okuyanların niyetin bu olmadığını görmeleri gerektiğini söyleyerek çekingen de olsa kendisini savunuyordu. (HK)
* TDK: 1. Ters çevrilmiş, baş aşağı getirilmiş. 2. Mecaz Uğursuz, kötü.