"Gazeteciler töre/namus cinayeti adı altında işlenen cinayetlerin haberleştirirken olayı pek de sorgulamadan, önlerine gelen haberleri kimi zaman aynen yazıyorlar gibime geliyor. Bu cinayetleri meşrulaştırıyor. Erkekler için model olma ihtimali var."
Eskişehir Anadolu Üniversitesi İletişim Fakültesi'nden Yard. Doç. İncilay Cangöz en son gazetelerde yer alan "Kızını töre için vuran baba: Rahatladım" haberiyle de bağlantılı olarak böyle konuşuyor.
Cangöz'ün söyledikleri haberde doğrulanıyor. Baba evli kızını evden kaçtığı iddiasıyla öldürmeyi bir aydır kafasına koymuş. Haberin sonlarında baba iki oğluyla "aile meclisi" toplamış, birlikte "ölüm" kararı almışlar. Aynı haberin bir yerinde de oğullar "babamız ablamızı dövecek sandık, " diyorlar.
Pazartesi Dergisi'nden Handan Koç ve Van Kadın Derneği'nden Zozan Akgökçe de bu tür haberlerin verilişi üzerinden medyayı değerlendiriyor.
İhlal haberi ihlal yapıyor
Haber yer yer muhabir olay anında oradaymış gibi yazılmış, yer yer "ileri sürülüyor" şeklinde yazılmış. İleri sürenlerin kimler olduğu da belli değil... Kadın yaşamına yönelik bir olay haberleştirilirken, yani bir ihlal haberi yapılırken yine haklar ihlal ediliyor.
Mesela, zaten haberin bütününde bütün isimler açık açık yazılırken kız çocuğun ismi baş harfiyle veriliyor, bir de karartılmış fotoğrafı basılıyor... Sanki artık o çocuk mahallesinde, okulunda tanınamazmış gibi.
"Bu haberde de, benzeri haberlerde olduğu gibi, öncelikle 'aile meclisi' meşrulaştırılıyor. Ki, sadece baba ve oğullardan oluştuğu yazılan 'aile meclisi'nin diğer iki üyesi de öldürmekten değil, dayaktan söz ediyor. BU konuda son zamanlarda artan bir şekilde bilinçli ya da bilinçsiz bir haber tarzı oluştu gibi ne yazık ki."
Cangöz, haberler yoluyla yaşam hakkının "önemsizleştirilmesi"ne dikkat çekiyor, ve bunu tehlikeli buluyor.
"Haber dilinde sıklıkla görmekte olduğumuz 'aile meclisi' kavramı gerçekte ne yasalarda ne de bilimsel kategorileştirmede yer almayan bir tanımlamadır. Üstelik, aile meclisi denildiğinde sanki ailenin tüm fertlerinin gönüllü rızası ve de katılımı varmış gibi sunuluyor. Ortaya, böyle bir anlam/yorum çıkıyor. "
Cangöz, Bursa'daki cinayetin haberleştirilmesinde de görüldüğü üzere,"dahası erkeklerin aldığı bu kararın haklılaştırılmasına yol açabilir" diyor: "Haberde bilinçli veya bilinçsizce kurulan, aile meclisi gibi meşrulaştırıcı bir anlam en temel insan hakkı olan yaşam hakkına ket vurucu bir işleve sahip olabilir; bu nedenle medyanın söylemi hayli önemlidir."
Koç: AB'nin yarattığı duyarlılıklar var
Handan Koç da "normalleştirilme" üzerinde duruyor; "babanın/erkeğin tepesi atarsa vurur" normalleştirilmesi bu.
"Her aile meclisi kararı dendiğinde bunun araştırılıp söylenmesi lazım. Yoksa bu zaten aile içi şiddeti meşru gören insanlar için bir normalleştirme etkisi yaratıyor. 'Aile bunu istiyor. Demek ki bu normal bir şey' gibisinden."
Koç, habercilerin feminist yayın ya da kitap okumadığını düşünüyor, dolayısıyla medyada anlam kaymalarına yol açan söylemler sıkça tekrarlanıyor. "Aile Meclisi" kavramı da medyadaki klişe duyarlılıkların net bir örneği olarak ortaya çıkıyor. Koç da bunu Cangöz gibi "klişelerin normalleşmesi" olarak yorumluyor ve tehlikeli buluyor.
"Bu yıl bazı büyük gazetelerinin üzerinde Avrupa Birliği'nin (AB) yarattığı bir etki var. Bu da ev içinde kadına yönelik şiddete karşı bir 'duyarlılık', ama klişe bir duyarlılık oluşturuyor. Büyük medya Bu klişe duyarlılıkları, yöntemleri sorgulamadan kullanınca, tatsız sonuçlar ortaya çıkıyor."
Özgökçe: Cezalardaki farklılık
Van Kadın Derneği'nden (VAKAD) Zozan Özgökçe de Cangöz ve Koç gibi düşünüyor, medyanın kadına yönelik şiddeti, dahası kadının yaşam hakkına saldırıyı meşrulaştırdığını söylüyor.
"Bu cinayetlerde, 'Aile Meclisi' kararlarından söz edilerek cinayet normalleştiriliyor ve sıradanlaştırılıyor.
"Oysa, kadınların öldürülmeleri 'nitelikli insan öldürme' kapsamında değerlendirilmelidir." (AD)