Hürriyet Gazetesi muhabiri Emel Armutçu, Zaman gazetesi yazarı Nevval Sevindi ve Bağımsız İletişim Ağı'nın danışmanı gazeteci Nadire Mater'le medyanın kadınlara ve kadın haberlerine bakışını, medya metinlerindeki kadın temsillerini ve kadın gazetecilerin medya sektöründe karşılaştıkları sorunları konuştuk.
Medya sektörünün bugünkü durumunda kadınların yerini nasıl tanımlıyorsunuz? Gazetecilikte kadın olmanın avantajları var mı?
Emel Armutçu: Sektörün bugünkü durumunda kadının yeri, uzun yıllardır olduğu gibi. Çalışan sayısı erkeklerle eşit, hatta belki biraz daha fazla. Ancak, yukarılara doğru çıktıkça bu sayı azalıyor. Yönetici kadın sayısı, özellikle yazı işleri kısmında hâlâ çok az. Gazetecilik kadına yakıştırılan bir meslek; ancak, gazete yöneticiliği o kadar değil. Ama meseleyi gazete yönetmekten çok, gazetecilik yapmak olarak değerlendirdiğinizde, kadınlar bu işi gayet güzel yapıyor. Belki erkeklerden daha başarılılar. Avantaj-dezavantaj meselesine gelince, gazetecilikte kadın olmanın avantaj getirdiğini sanmıyorum. Dezavantajı da yok.
Nadire Mater: Medya, konusuyla, temsil oranıyla, kaynağıyla, fotoğrafıyla, görüntüsüyle, diliyle ve karar vergileriyle erkek olunca kadının adı gibi yeri de yok. Ya da kadın olmadığı için böyle. Aslında dünyada da Türkiye'de de medya ortamının yüzde 30-35 kadarı kadınlardan oluşuyor. Kadın gazeteci erkek meslektaşına göre daha eğitimli, daha az çocuklu, daha az evli, düşük maaşlı, daha az güvenceli, karar mekanizmalarında daha az olmak, ve yükselmek için de daha çok çalışmak zorunda. Dünyada durum böyle. Türkiye'de böyle bir araştırma varsa da ben ulaşamadım ama hepimiz kendi çevremizden ve gözlemlerimizden tablonun pek farklı olmadığını biliyoruz. İstisnalar bir yana, gazete sayfaları ya da televizyonlarda kadınların payına ekler başta olmak üzere yaşam, magazin, kültür gibi "hafif" addedilen bölümleri yönetmek düşüyor. Kadın köşe yazarının da "hafif" yazması bekleniyor.
Neyse ki, son zamanlarda "politika" ve "ekonomi" gibi bölümlerde "ciddi/ağır" yazanlar göreli de olsa artıyor. Kadın genel yayın yönetmeni yok, Radyo Televizyon Üst Kurulu'nda da kadın "yok" yerde. Televizyonlarda haber programlarında, siyaset meydanlarında bir-iki kadın görünce seviniyoruz. Kadın Ankara temsilcisi sayısındaki artış ise enteresan ve incelenmeye değer bir gelişme. Yerel medyada kadın çalışanların durumu daha vahim doğrusu. 2000'den bu yana Türkiye'nin pek çok yerinde yerel medya çalışanlarıyla bir araya geliyoruz. Halen "kadın muhabirliğin sadece çalıştığı kurumda değil, aile ve çevrede de kolay olmadığını görüyoruz.
Yerelde kadın medya çalışanı sayısı hayli az. "Ses" ve "görüntü" avantajı nedeniyle radyo ve televizyonlarda iş biraz kolaylaşıyor. Ne var ki, yerelde kadın genel yayın yönetmeni sayısı daha fazla. Bu, sahiplik yapısıyla ilgili. Genellikle aile isletmelerinde çeşitli nedenlerle kadınlara şans kapıları açılıyor. Kadın olmanın avantajları "vitrin" anlamında, hani bir "renk" gibisinden var tabii. Burada da, özellikle televizyonlarda kadınlar yüzlerinde ufak tefek kırışıklıklar belirince görünmez oluyorlar. Oysa erkekler bin yaşına da gelseler kimsenin aklına onları emekli etmek gelmiyor. Habercilik açısından kadın olmanın avantajlı olduğunu düşünüyorum da, habere kıymet veren kim?
Nevval Sevindi: Bence gazetecilikte kadın olmanın avantajı yok. Çünkü sektörde çok kadın var. Kadınlar alt yapı hazırlamada, alt düzeyde çalışanlar genelde. Kadınlara yetki verilmiyor. Erkek gibi davranırsanız, yani evlenmez, çocuk doğurmaz ve erkek yöneticiler gibi rahat seyahat eder ve de saatsiz çalışırsanız erkek arkadaşlarınız sizi de bir yere bir gün getirir.
"Gazetecilikte en derin ayrımcılığı kadın olduğum için yaşadım. Görüşlerimi veya fikirlerimi beğenmeyenler benim fikirlerime değil kadınlığıma saldırdılar."
Gazeteci olarak, çalıştığınız kuruluşlarda ayrımcılığa maruz kaldınız mı?
Nevval Sevindi: Gazetecilikte en derin ayrımcılığı kadın olduğum için yaşadım. Görüşlerimi veya fikirlerimi beğenmeyenler benim fikirlerime değil kadınlığıma saldırdılar. Aktüel dergisinde ilk kez kapak olan kadın gazeteciyim ve kadın gazetecilerin ayrımcı yazıları korkunçtu! Bir tek Gülay Göktürk hariç. Kadınlar da kadınlara karşı ayağını çekme, engelleme için çok uğraşıyor; bunlara maruz kaldım.
Çok ünlü bir kadın gazeteci, İran'a gideceğimi söylediğimde "Sen Hatemi ile görüşemezsin, zaten ben daha güçlüyüm, Fransa'da tanıdıklarım var, ben ayarladım bile, sen gitme ve bunu idareye söyle" dedi. Ben de çok şaşırdım ama dedim ki; hodri meydan! İyi olan kazansın! Bir daha hiç konuşmadık. Yine ünlü bir kadın gazeteci "Sen gazeteci değilsin ki!" dedi kızgınlıkla ve herkesin içinde. Oradakiler de "Daha ne yapsın, en çok okunan röportajları yapıyor" dediler. Burun kıvırdı geçti.
Emel Armutçu: Kimsenin hakkını yiyemem. Hiç ayrımcılığa uğramadım.
Nadire Mater: Ben, Babıali/İkitelli medyasında çalışma "şansına" pek erişemedim. Dolayısıyla çok özel anekdotlarım yok. Hatta, genel durumun tersine Nokta dergisi, Sokak dergisi ve tabii ki simdi de bianet gibi kadınların çok olduğu, kadın sözünün göreli kıymetli olduğu ortamlarda çalıştım/çalışıyorum. Yine de, Sokak ve Nokta'da genel yayın yönetmenlerinin erkek olduğunu belirtmeliyim. Gazeteciliğe İzmir Yeni Asır'da başlamıştım. Haber toplantılarında tek kadındım. Toplantı sırasında erkek dilini kullanmamaya çalıştıklarını, bana karşı biraz dikkatli davranma çabası içinde olduklarını hatırlıyorum.
Ayrımcılık, tabii ki öncelikle kadın sözünün kaale alınmasındaki zorlukla başlıyor. Bir şekilde, erkek gazetecinin sözünün daha bir ağırlığı olduğunu biliyoruz. Kadın çalışanların arasındaki ilişkilerin de dikkate değer olduğunu düşünüyorum. Erkek şeflere alışık kadınlar hemcinsleriyle çalışmada zorlanabiliyorlar. Çalışma hayatında "kadın dayanışmasının yaratılması da düşünülmeye değer."Bir erkek gibi davrandığınızda yönetici erkek kızar. Çok tiraj alan bir iş yaptığınızda teamül, size bu yüksek tirajdan bir ikramiye vermektir."
Medya kuruluşlarında kadınların çalışma koşullan ve erkek meslektaşların kadınlara bakış açısı hakkında neler gözlemliyor/deneyimliyorsunuz?
Emel Armutçu: Çalışma koşullan konusunda bir eşitsizlik olduğunu hiç gözlemlemedim. Gazetecilik kendine ait kuralları olan bir meslek; bunlara uyulduğu sürece kadın ya da erkek için bir şey değiştiğini, değişeceğini sanmıyorum. Erkek meslektaşların bakış açısının da toplumdan ve diğer meslek alanlarında yaşananlardan farklı olduğunu düşünmüyorum. Bizim meslek de toplumun tüm farklı bakış açılarını içinde taşıyor. Kişisel tavırlar farklılaşabiliyor ancak ben özel ayrımcılık mekanizmaları gözlemlemiyorum. Kaldı ki kişisel tavırlarda da bir abartı, nezaketsizlik, ayrımcılık fark edildiğinde hemen açığa çıkabiliyor ve engellenebiliyor; öyle bir gücümüz olduğunu düşünüyorum. Biz bize yapılabilecek ayrımcılığı geçtik, okuyucu kadına yapılanlardayız uzun süredir. Gazetenin dilinde kadınlarla ilgili olumsuzluk yaratabilecek tanımlamaları kaldırmaya çalışmakla uğraşıyoruz. Büyük ölçüde başarılı da olduk.
Nadire Mater: Medyada çalışma koşulları genelde sorunlu. Öncelikle sendika yok, sosyal güvenceyle çalışırsan ne şans. Maaşlar arasındaki uçurum çok fazla. En çok alanla en az (hiç almadan çalışanların da sayısı az değil tabii) alan arasındaki farkı sayılarla ifade etmek mümkün değil. Kadınlar bu sorunları daha katmerli yaşıyor, az önce de belirttiğim gibi. Gazeteciliğin saati, tatili belli değil. Duruma göre seyahati çok. Kadınlar sadece bu nedenle bile meslekte zorlanıyor. Sözgelimi, annelikle gazetecilik o kadar kolay yürümüyor.
"İyi gazeteci" olursanız, "kötü anne" olacaksınız gibi. Erkeklerin kadına bakış açısı deyince medyadaki kadınlara yönelik 'cinsel taciz'e de değinmekte yarar var. Geçtiğimiz günlerde bianet 'te bu konuda kadın ve erkek gazetecilerle görüştük. Gazeteci buluşmalarında çok konuşulan bu konu ne yazık ki açıktan konuşulamıyor. Yunanistan'da yapılan bir araştırma kadın gazetecilerin yüzde 50'ye yakının tacize uğradığını söylüyor, üstelik de 'herkesin açık konuşamadığı' notuyla.
bianet 'te staj yapan Almanya'dan iletişim öğrencisi Anna, internetten kendi ülkesindeki medyada kadına yönelik taciz haberleri araması yaptı ve Alman medyasında böyle bir mevzuu olmadığı gerçeğiyle karşılaştı. Oysa hep biliriz medyanın her yerde taciz hikayelerini nasıl sevdiğini. Yani, kendisine gelince medya her yerde susuyor, yok sayıyor. Eşitlikçi bir yaklaşımdan söz etmek pek mümkün değil özetle. Olabildiğince eşitlik ise kişinin kendi kişiliği/konumu ile bağlantılı.
Nevval Sevindi: Erkekler kendini kontrol etmekle yükümlü değildir. Siz etmezseniz bundan anlam çıkarmakta serbesttirler. Bir erkek gibi davrandığınızda yönetici erkek kızar. Çok tiraj alan bir iş yaptığınızda teamül, size bu yüksek tirajdan bir ikramiye vermektir. Bana bunun doğru olduğunu ama vermeyeceğini söyledi yönetici ve vermedi. Başarılı olduğunuzda kızgınlık topluyorsunuz, takdir değil. Farklı işler yapınca onu kötülemeye, yargılamaya çalışıyorlar, gazeteci gözüyle bakmıyorlar. Herkesin kendi çetesi var ve birine dahilseniz korunursunuz, onların değilseniz yandınız! Giyiminiz,konuşmanız ve tavırlarınız yargılarını aşmamalı! "Dünyanın, hayatın yarısı bizsek haberlerin de haberleri üretenlerin de öncelikle buna uygun temsilinin sağlanması için çabalamayız."
Medyanın toplumsal cinsiyet eşitliğine duyarlı hale.gelmesi için neler yapılması gerektiğini düşünürsünüz?
Emel Armutçu: Bugüne kadar yaptıklarımıza devam etmemiz gerektiğini... İçeride ve sayfalarda bu konuyu sürekli gündemde tutmak, aksaklıkları konuşmak, tartışmak, itiraz etmek...
Hürriyet'te son yıllarda ciddi bir 'kadın gücü' oluştu; haber dilinde kadınların dul ya da bekar olarak tanımlanması ama bunun erkeklere yapılmamasından 'bayan' sözcüğünün yanlışlığına, aile içi şiddetin tüm toplumun gündemine sokulmasından arka sayfa güzeline kadar, erkek-kadın tüm yöneticilerle her şeyi tartıştık. Önemli ölçüde ilerleme kaydettik. Tabii her şey bir iki günde değişmiyor, zamana yayılacak bir mücadele bu. Ama şunu fark etmeliyiz ki, medyanın kadına yönelik dili ve tavrı, asla on yıl önceki gibi değil. Kadın haberlerine de artık daha fazla yer bulabiliyoruz. Bunda kadınların Türkiye'deki örgütlü mücadelesinin olduğu kadar, medyada çalışan biz kadınların etkisi de büyük.
Nadire Mater: Ne zor bir soru! Biliyoruz ki; medyada kadın mağdur olunca, kurban olunca, sıra dışı bir erkek işi yaparsa, mesela taksi şoförü ya da Anayasa Mahkemesi başkanı olursa, iyi anne, iyi eş ya da tersi olursa haber oluyor. Ya da işte, Anneler Günü'nde, Dünya Kadınlar Günü'nde falan... Bunun tersine çevrilmesi gerekiyor elbette.
Haberi ve haberciliği kadın-odaklı/referanslı/dilli/konulu/kay-naklı Kadın hak'lı' hale getirmek önemli, ama kolay değil. Dünyanın, hayatın yarısı bizsek haberlerin de haberleri üretenlerin de öncelikle buna uygun temsilinin sağlanması için çabalamayız.
Nevval Sevindi: Türkiye'de yatay ve dikey cinsiyet ayrım-cığına karşı mücadele edilmesi, projeler üretilmesi gerektiğini düşünüyorum. Bunun için ayrımcılığa düşmeden haber nasıl yapılır ve başlık atılır öncelikli olmalı. Başlıklar hep cinsiyet ayrımcılığına destek halinde. Haber içeriğinde yine öyle. Muhabirler eğitilmeli ve magazin kafasıyla haberciliğe son verilmeli, bilgi değerlendirilmeli. İletişim fakültelerine acilen ders konmalı ve bu konuda eğitimler, seminer çalışmaları yapılmalı.
Nadire Mater: Biz yürütmekte olduğumuz "Medya Özgürlüğü ve Bağımsız Gazetecilik İzleme ve Haber Ağı" projesi kapsamında yerel medya için Kadın Odaklı Habercilik seminerleri düzenledik altı merkezde. Uçan Süpürge de katıldı. Bu işin zorluğunu bu eğitim programlarında açıkça gördük; erkek gazetecilerde güçlü bir direnç var, üstelik kimi kadın gazetecilerde de. Duyunca beni güldüren "Eğitim şart" lafını yine de burada kullanmak zorunda kalıyorum. Çünkü bu programlar sırasında ve sonrası izlediğimiz kadarıyla haberciliklerinde küçük de olsa bir farklılık gördük doğrusu. "Bayan/erkek" değil, "kadın/erkek" ya da "bayan/bay" tartışması bile başlı başına bir olaydı. Umarım yaygın medya çalışanları için böyle programların düzenleneceği günler gelecek. Toplumsal cinsiyet eşitliğine duyarlı habercilik için yine de editörlere küçük hatırlatmalar yapmak mümkün:
* Birinci sayfada kadının da sözü olsun.
* Kadının adı var; eş, sevgili, kardeş deyip isimsiz bırakmayalım.
* Tam tersi ismin yazılmaması gereken durumlarda da yazmayalım.
* Kadın fotoğrafı kullanma alışkanlığımızı da tersine çevirelim. Kullanılan şekliyle kullanmaktan vazgeçip, kullanılmayan şeklini tercih edelim.
* Tecavüze uğrayan ya da intihar eden kadının ismini yazmayalım, fotoğrafını basmayalım.
Kadınların medyada karar mekanizmalarında tek tuk artması insana sevindirmekle birlikte feministlerin her alan için tekrarladığı gibi eğer temsilde yüzde 33 altın eşik asılmazsa, kadınlar kadın bakış açısına sahip değilse "erkek ürünü" değiştirmek o kadar da kolay değil."
Türkiye'de kadın genel yayın yönetmeni olmaması nasıl açıklanabilir?
Nadire Mater: Neden olsun? Yöneticiler/erkekler kendilerinden memnunlar. Bakın Nurcan Akad Akşam gazetesinde genel yayın yönetmeniydi. Ayrıldı, ayrılmak zorunda kaldı. Şimdi Milliyet gazetesinde. Akad, Milliyet'te çalışırken genel yayın yönetmeni değişti, ve daha önce genel yayın yönetmenliği yapmamış olan Sedat Ergin getirildi gazetenin basına. Neden Akad getirilmedi? Ayrıca, olay sadece kadın genel yayın yönetmeni sorunu da değil. Tabii kadınların medyada karar mekanizmalarında tek tuk artması insana sevindirmekle birlikte feministlerin her alan için tekrarladığı gibi eğer temsilde yüzde 33 altın eşik asılmazsa, kadınlar kadın bakış açısına sahip değilse "erkek ürünü" değiştirmek o kadar da kolay değil.
Nevval Sevindi: Türkiye'de iktidar erkektir dünyada olduğu gibi.
Emel Armutçu: Peki, Meclis'te niye bu kadar az kadın milletvekili var?!.
Nadire Mater'den haberi yapanlara ve okuyanlara "küçük bir test" önerisi Gazete, dergi ya da haber bülteni bitince o gün kendimize soralım:
* Kadınlar haberlerde ne kadar yer aldı? Yüzde kaç acaba?
* Özel olarak bir kadın haberi var mı?
* Görüşüne başvurulan kadın var mı?
* Mağdur olmadan fotoğrafı kullanılan kadın var mı?
* Haberi verirken ihlal yaptık mı? (SD/AÖ)