Medyanın haberleri aktarırken kullandığı dil son zamanlarda çok tartışılır hale geldi. Dünyaya toplumsal cinsiyet eşitliği gözlüğüyle bakan herhangi birinin medyanın dilinin cinsiyetçiliğinden rahatsız olmamasını mümkün görmüyorum.
Medyanın cinsiyetçi dili özellikle şiddet haberlerinde kendini fazlasıyla gösteriyor. Her ne kadar ana akımın önemli gazeteleri namus adına işlenen cinayetler başta olmak üzere, kadına yönelik şiddetle mücadele etmek iradesine sahip olduklarını belirtseler de gazete haberlerindeki dil bu iradeyi yansıtmıyor.
Cinsiyetçilik medyanın "genlerine işlemiş"...
Bu durumu MEDİZ tarafından düzenlenen "Cinsiyetçi Olmayan Medya İçin..." başlıklı konferansta Radikal Gazetesi’nden İsmet Berkan cinsiyetçiliğin medyanın genlerine işlemesi olarak tanımlamıştı. Bu keskin sorunu, edilgen bir benzetmeyle anlatmak ne kadar kabul edilebilir bu ayrı bir tartışma konusu. Ben burada cinsiyetçi olmayan medyanın nasıl mümkün olacağı tartışıldığı yukarıda adı geçen konferansı takip eden bir haftada medyanın "genlerine işlemiş" olan cinsiyetçiliğin nasıl tezahür ettiğini birkaç örnekle göstermek istiyorum.
5 Mayıs Pazartesi günkü yazısında bizleri çok kızdıran "Taç Perde" reklamını savunan Akşam’dan Ali Saydam 9 Mayıs Cuma günü ise yazısında önce "adam gibi" sevinemediğini daha sonra ülkede "adam gibi" muhalefetin olmamasından dert yanıyor. Muhalefetiyle iktidarıyla her tarafı "adam" dolu olan ülkemizde sanırım, Ali Saydam "doğru düzgün" muhalefet yok demek istiyor ama bunu anlatacak kelimeleri "doğru düzgün" seçmesi gerek sanırım.
Aile içi şiddetle mücadele ettiğini iddia eden Hürriyet’te 7 Mayıs Çarşamba günü "Aile İçi Şiddete" son logosunun da yer aldığı "Diyarbakır’da Şiddet Gören Kadınlar Kamer'e Sığınıyor" başlıklı bir haber yeraldı. Haberde şiddet mağduru kadınların Kamer’e başvurması anlatılırken bir de olay yer alıyor. Karısını öldüren bir adamın yer aldığı bu olayda "boşanacağım ısrarı üzerine ekmek bıçağını beş kez sapladı" gibi bir ifadenin yer almasının "boşanmak isterseniz ölürsünüz, boşanmak istemeyin madem istediniz bari ısrar etmeyin" gibi bir yan okumaya müsait olduğu aşikar.
"Çılgın koca, deli, sapık"
Olayın bu şekilde aktarılması kadınların üzerinde bir baskı unsuru oluşturabilir. Yine aynı gün Güneş’te yer alan eski karısını öldüren adam için "çılgın koca" tabirinin kullanılması da çok problemli. Zira böyle bir kullanım olayın toplumsal bağlamını hiçe sayarak sanki şiddet birkaç "çılgın, deli, sapık" insanla ilgili bir problemmiş gibi gösterilmektedir. Üstelik boşanmış bir çift söz konusuyken "koca" tanımı kadınların kanunen boşansa da bazı kafalarda hala boşanmış sayılamayacağını gösteriyor.
8 Mayıs Perşembe günü Taraf’ta yer alan "Dört intihar, üç cinayet, bu bir katliam" haberinde ise olaylar çok fazla öykülenmiş ve cinayetlerde işsizlik ve geçimsizlik çok vurgulanmış. Belki bu haberi yazan arkadaşımız ne yaptığının farkında değil, ama şiddete bu tür nedenler bulma ve öyküleştirme şiddeti meşrulaştıran, doğallaştıran ve yeniden üreten bir mekanizmaya hizmet eder.
9 Mayıs Cuma günü ise Sabah’ta kadınların politik yaşama katılımlarıyla ilgili çok "duyarlı" bir habere yer verilmiş. Haberin başlığı "Kadın bakanı 'show girl' " alt başlık ise "Hayran olduğu seksi İtalyan aktrise de koltuk verdi". İtalyan hükümetinde dört kadın bakanın yer alması Sabah için böyle bir anlam ifade etmiş anlaşılan. Üstelik eski aktrisin seksi bir fotoğrafı da ‘doğal olarak’ haberde yer almış. Haberin dilindeki cinsiyetçiliğin gözümüze parmakla sokulduğu başka bir yanı da haberde kadınların bakanlığının Berlusconi tarafından verildiği, erkek bakanların ise bakanlıkları aldığı ifadelerinin yer alması olmuş.
MEDİZ tarafından düzenlenen konferansın akabinde yaptığım kısa bir gözlem sonucu vermek istediğim örnekler bunlar. Her en kadar medyadaki yöneticiler medyadaki cinsiyetçilikle mücadele etme yönünde isteklerinin olduğunu söyleseler de bilgisizce, özensizce ve de konuyu tam olarak içselleştirmeden sarf edilen çaba (eğer öyle bir çaba varsa) çok da işe yaramayacaktır. Bizlere düşen ise üşenmeden, tekrar tekrar gördüğümüz bütün bu olumsuzlukları dillendirmektir. İzleyici temsilcilikleri önemli bir açılım olmakla birlikte sivil toplum eliyle kurulmuş medya izleme örgütlerinin bu konuda ne kadar önemli olduğu bilinen bir gerçek.
Bizim de bunun için artık irtibat kuracağımız bir grup (Mediz) ve o grubun web sayfası var. Artık yolu bizlere kalmış ama açık olan bir şey var; biraz Saint-Exupery "insan olmak her şeyden önce sorumlu olmaktır" biraz da Dostoyevski’yi "insan herkesten, her şeyden sorumludur" selamlayarak bu mücadelede herkesin sorumluluğunun olduğu. (ME/NZ)