Düşünce Özgürlüğü için 9. İstanbul Buluşması ifade ve basın özgürlüğü üzerine çalışan hak örgütleri ve hak savunucularının katılımıyla İstanbul Bilgi Üniversitesi’nde başladı.
Buluşma Sınır Tanımayan Gazeteciler’den Erol Önderoğlu’nun moderasyonunda, Türkiye Gazeteciler Cemiyeti’nden Turgay Olcayto ve gazeteci Ercan İpekçi’nin yer aldığı Medya ve Sosyal Medya’nın Rolü oturumuyla devam etti.
Önderoğlu: Medya dönüşümden geçiyor
Şeffaflık üzerinden medyaya baktığımızda yazı işleri pasifize ediliyor ve yayın yönetmenlerinin eliyle en ufak bir bilgi bile televizyonlara yansıtılmamaya çalışıldığı bir dönemden geçiyoruz. Yakın zamanda alternatif ve bağımsız medya da olmak üzere medyanın bütün alanları bir dönüşüm geçirebilir.
TRT'nin ve Anadolu Ajansı'nın kontrol altına alındığını görüyorsunuz. YouTube’un o kadar süre sansür edilmesi toplumun geneli için yeterli bir veri. Başka bir şey söylemeye de gerek yok.
Olumlu olarak gördüğüm tek konu bir gün bile internet haberleşmesi olmadan duramayan bir topluma dönüşmemiz. Susturuldukça daha büyük rezaletler ortaya çıkıyor, ki zaman içinde hepimiz bunları göreceğiz.
Olcayto: Gezi sivil toplumun lokomotifi oldu
Gezi’den sonra pek çok arkadaşımız işten atıldı. Her toplumsal olayda yaralanan gazeteci arkadaşlarımız oluyor. Gazetecilere yönelik müthiş bir polis şiddeti var ve bu şiddet özellikle sol basında çalışan arkadaşlarımızı hedef alıyor. En çok onlar hırpalanıyor, hedef oluyor, ekipmanları zarar görüyor.
Sosyal medyaysa Gezi’den sonra bir umudu yeşertti. Ama bunun öncesi de vardı. Gezi’den önce Türkiye’de ivmesi yükselen bir sivil toplum inisiyatifi vardı. Ama ana akım medya bunu göstermiyor, halk da görmüyordu. Ama Gezi’de patlayan olay bu inisiyatiflerin lokomotifi oldu.
İpekçi: Gazeteciler meslektaşlarına sahip çıkmadı
Toplumun yaşadığı o kadar çok acı var ki bizimkiler onların yanında hiçbir şey. Gazetecilerin sendikal haklarından mağduriyetinden söz etmem bunların yanında maval anlatmak olacak.
Sorumluluklarımızı medya olarak yerine getirdik mi? Bazılarımız getirdi. Onlar da bedel ödediler. Öldürülen, hapse giren, ömür boyu hapisle mahkum olan arkadaşlarımız var.
Darbeleri yaşarken bir süre sonra bu rejimin biteceğini, gideceğini biliriz. Ama on yıldan beri bitmeyen, gitmeye bir darbe var. Toplumu baskı altına alan, öldüren bir iktidar var, gitmiyor, gitmesi için tüm çabamız da darbe olarak görülüyor.
Medyada şeffaflık diye bir şey yok jöle var. Jöle şeffaf gibi görünebilir ama yapış yapıştır. Camdan plazalardaki medya kuruluşlarını yanılıp da şeffaf zannetmeyin. O plazaların odalarında, insan kaynaklarında dolaştığınızda şeffaflığın mümkün olmadığını görüyorsunuz.
Biz 1990’larda sendikasızlaştırmayı yaşadık. O zaman patronlarımızla kavga ediyorduk, şimdi devletle kavga ediyoruz. Şimdi devletin bizimle alıp veremediği var. Ve böyle bir ortamda Hürriyet Gazetesi’ni savunmak zorunda kalıyorum, e onlar bitirdi sendikayı.
Bundan birkaç yıl önce basın özgürlüğü mücadelesi başlattık. Ama basın özgürlüğü mücadelesinin işçi mücadelesiyle, toplumda mağdur olmuş kesimlerin mücadelesiyle birlikte yürümesi gerekiyordu. Bunun için girişimlerimiz oldu. Ama biz o basın özgürlüğü mücadelesini işçi sınıfının önderliğini alacağı bir ifade özgürlüğü mücadelesine dönüştüremedik. Gazeteciler bedel ödediler ama dayanışamadılar, kendi meslektaşlarına sahip çıkamadılar.
Düşünce Özgürlüğü için İstanbul Buluşmaları
İlki 1997 yılında yapılan Düşünce Özgürlüğü için İstanbul Buluşmaları, bu alanda çalışan tüm uluslararası kurumların (Uluslararası Af Örgütü, İnsan Hakları İzleme, Freedom House, Uluslararası PEN, Article 19, Sınır Tanımayan Gazeteciler, Uluslararası Yayıncılar Birliği, Gazetecileri Koruma Komitesi vs.)sürekli katılımı ile sürdürülen bir çalışma.
2003’ten bu yana her iki yılda bir tekrarlanan İstanbul Buluşmaları, her yıl Cenevre’de yapılan Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Komisyonu’nu saymazsak -ki saymayalım, o devletlerarası bir şey- ifade özgürlüğü alanında tek ‘’sürekli’’ uluslararası toplantı. (EA)