Okuldan Haber Odası'na programında dün apılan medya ve nefret söylemi oturumunda bu iki kavram arasındaki arasındaki ilişki irdelendi. OHO'ya bu yıl evsahipliği yapan Bahçeşehir Üniversitesi'nin (BAU) Yeni Medya Bölümü Öğretim Görevlisi Mahmut Çınar'ın katılımcıları nefret suçu ve nefret söylemi hakkında bilgilendirdiği oturumda örnekleriyle medyadaki nefret söylemi tartışıldı.
Çınar, bir meseleyi anlatırken kullanılan dilin ve söylemin içerisinde bir takım mesajların, bağlamların yer aldığından bahsederken, dilin ve söylemin yenilenmesinde, tekrarında, kullanılmasında medyanın önemli rolü olduğunu dile getirdi. Medyanın insanların ne düşüneceğini belirlemese de ne hakkında düşüneceğini belirlediğini ifade eden Çınar, sözcüklerin insanların hayatlarına mal olabilecek kadar önemli olduğunu belirtti.
Medyanın yalnızca nefret söylemi üretmediğini aynı zamanda düşüncelerin ifade edilebildiği yer de olduğunu hatırlatan Çınar'a göre kimi zaman medyanın bir takım sorunlara parmak basabiliyor olmasını insanların medyayı önemsiyor olmasından kaynaklandığını ifade etti.
"Bir insana kaka demek her zaman nefret söylemi içinde mi yer alıyor yoksa ifade özgürlüğü olarak görülebilecek bir yer yok mudur? Nefret suçları yasamız yok, bu yüzden bu ayrımı kanunlardan yola çıkarak yapamıyoruz. ABD ve Avrupa'da bu işler daha kolay çünkü yasalarda bunun dayanağı bulunuyor."
Medya 'normal'e hitap eder
Mahmut Çınar, Avrupa Komisyonu'nun nefret söylemini tanımlayışını katılımcılara açıkladıktan sonra kendi nefret söylemi tanımını ise şöyle ifade etti;
"Bir gruba, bir grubun üyelerine yönelik ifade nefreti teşvik ediyorsa ve bu teşvikin sözde geçerli nedeni, o gruba isnat edilen özelliklerse; bir grup, bir kimlik, bu grubun ve/veya kimliğin üyeleri sırf bu gruba üye oldukları için aşağılanıyor, ikinci sınıf görülüyor, bir şeylerin faili sayılıyor ya da bu grupların ya da üyelerinin aşağılanmaları, ikinci sınıf görülmeleri, haklarından mahrum edilmeleri meşru gösteriliyor ise o metin, o konuşma, o fotoğraf, o video, o illüstrasyon vs. nefret söylemi içermektedir diyebiliriz."
Çınar, medyanın normali tanımladığını, Türkiye'de bu normalin; Türk, heteroseksüel erkek ve Sünni olduğunu belirtti. Medyanın bu normal ve heterojen olduğu varsayılan grubun kimliğine hitap ettiğini söyleyen akademisyen "'Türkiye Türklerindir' dendiğinde ya 'Bu ülkede yaşayan herkes Türk'tür' denmek isteniyordur ya da 'Bu ülke senin değil' deniyordur," şeklinde konuştu.
Nasıl kurtulacağız ?
Önyargılar her zaman olduğunu medyanın da bunları pekiştirdiğini dile getiren Mahmut Çınar, medyanın önyargıları yıkmaya izin vermediğini ifade etti.
"Kendi dilimizi düzelterek, sürekli afişe ederek, insanların sürekli gözüne sokarak, neyin neden nefret söylemi olduğunu tanımlayarak, nefret söyleminin psikolojik, tarihsel, kültürel köklerini ve nedenlerini ortaya koyarak, bilinçsiz kullanılan ifadelerin yanlışlığını anlatarak nefret söyleminden kurtulabiliriz."
Çınar, eğitimin Türkiye'de oldukça gelişmiş bir sistemi olduğundan, bunu özellikle 29 Ekim gibi günlerde Facebook'taki paylaşımlardan anlayabildiğini ifade ederken bu eğitimin tersine kullanılarak nefret söyleminin aşılmasında işe yarayabileceğini belirtmesinin ardından medyadan örneklerle nefret söyleminin dile yerleşmiş kullanımını katılımcılarla paylaştı. (MAF/HK)