* Fotoğraf: Anadolu Ajansı (AA) - Ukrayna
Irak savaşı, Afganistan savaşı, Suriye iç savaşı, Dağlık-Karabağ savaşı ve Rusya-Ukrayna savaşı...
Bunlar, son yirmi yıl içinde, bulunduğumuz Avrasya coğrafyasında yaşanan, önce gazete sayfaları ve televizyon ekranlarından, şimdi ise daha çok takip ettiğimiz haber siteleri ve sosyal medya hesapları üzerinden, kilometrelerce öteden bize ulaşan savaşlardan yalnızca birkaçı.
Bu çatışma ve savaşların bize "ulaşma" yolları ise şüphesiz çatışma ve savaşın kendisi gibi siyaset ve ideoloji kavramlarından azade değil. Hâl böyle olunca, "Medya, savaş ve çatışmaları nasıl haberleştiriyor?" sorusu da çatışma ve savaşlar devam ettikçe güncelliğini koruyor.
Bu soruyu yönelttiğimiz Bahçeşehir Üniversitesi İletişim Fakültesi Yeni Medya Bölümü'nden Dr. Öğretim Görevlisi Can Ertuna, savaş ve şiddet odaklı gazeteciliğin "bizim gündelik hayatta daha sık gördüğümüz tarzda bir habercilik perspektifi" olduğunu söylüyor.
Ertuna'nın da hatırlattığı üzere, tarihini Antik Yunan'a kadar götürebileceğimiz savaş haberciliğinin, modern zamanda "sarı gazetecilik de denen sansasyon gazeteciliği veya gazetecilik kisvesi altında propaganda faaliyetiyle - kol kola olmasa bile - yan yana yürüdüğünü görüyoruz."
Savaş gazeteciliğinin karşısında ise bizim bianet'ten de aşina olduğumuz barış gazeteciliği ve Etik Gazetecilik Ağı'nın kurucusu Aidan White'ın dillendirdiği doğruluk, bağımsızlık, tarafsızlık, insanilik ve hesap verebilirlik ilkelerinden örülü bir gazetecilik anlayışı var.
"Birbiriyle mücadele içinde iki gazetecilik ekolü"
Öncelikle, barış odaklı gazeteciliğin ne olmadığını anlamak için sık karşılaştığımız savaş ve şiddet odaklı gazeteciliğin ne olduğuna bakmak gerekirse, Can Ertuna, bizimle özetle şu bilgileri paylaşıyor:
"Bir yandan, iktidarın ya da savaşın içinde yer alan güç odaklarının çabalarına destek vermek için gazetecilik aracını kullanan medya patronları, savaş ve çatışma dönemlerinde halkın halihazırda en üst seviyeye çıkan milliyetçilik gibi çeşitli duyguları üzerinden kültürel ya da ekonomik sermayesini artırmak için doğrudan ya da dolaylı olarak propagandaya ya da savaş ve çatışma iklimine destek veren gazeteciler var.
"Diğer yandan ise özellikle insanlık adına en dramatik anların, en büyük kırılma ve felaketlerin öncelikle maddi bir tanığı olarak, sonrasında da bu tanıklık üzerinden insanlara savaş ve çatışma alanlarındaki hakikati tarafsız ve nesnel bir biçimde ulaştırmaya çalışan bir gazetecilik var.
"Biz bu iki gazetecilik ekolünün zaman zaman birbiriyle çatışarak, zaman zaman farklı coğrafyalarda birbirine üstünlük kurarak galip geldiğini ve aslında sürekli birbiriyle mücadele içinde olduğunu görüyoruz.
"Ağırlıklı olarak yaygın kitle medyasında gördüğümüz, çoğu zaman iktidar seçkinlerinin rızasını devşirmek, olurunu almak veya rızasını pekiştirmek adına, yeri geldiğinde propaganda tuzağına düşen, yeri geldiğinde bunu tuzağa düşerek değil, bizzat bir sacayağı olarak hayata geçiren, kamuoyunu bilgilendirme amacını zaman zaman ikinci plana iten, savaş ve çatışmayı öngören kesimin borazanlığını yapan gazeteciliğin sürdürülmesi.
"Bunu sadece ülkemiz özelinde düşünmek söz konusu değil. Örneğin, Irak ve Afganistan savaşını ele aldığınızda ya da güncel diğer çatışmaları gözettiğinizde de savaş ve şiddet odaklı gazeteciliğin biraz daha baskın ana akım gazetecilik olarak sürdürüldüğünü görüyoruz."
Barış gazeteciliği ve "kazan-kazan" yaklaşımı
Peki, Aidan White'ın önerdiği beş ilke üzerinden kurulan etik bir gazetecilik perspektifi ya da bu ilkelerin "ayrıntılandırılarak hayata geçirildiği" barış gazeteciliği bu noktada nasıl bir alternatif sunuyor?
Can Ertuna, barış gazeteciliğini şöyle anlatıyor:
"Barış odaklı gazetecilik çatışmanın oluşumunu araştırmak, daha derin bilgiler vermek, daha kapsamlı bilgilerle okuyucuyu, izleyiciyi donatmayı öngörürken savaş ve şiddet odaklı gazetecilik daha çok çatışma sahasına odaklanan, adeta maç anlatır gibi bir habercilik perspektifi olarak tanımlanıyor: Kim kazanıyor? Kim kaybediyor? Zayiatlar, insan zaiyatı, çevreye verilen zarar ne kadar? Orduların kayıpları-kazançları neler?
"Barış gazeteciliği ise yapılan haberciliğin sonunda bir kazan-kazan yaklaşımı öngörüyor. Dolayısıyla, ortada bir savaş ve çatışma varsa, 'Acaba bu savaş ve çatışma, tarafların en az zayiatıyla nasıl atlatılabilir?' sorusuna verilecek yanıtlar çerçevesinde örülmüş bir gazetecilik faaliyeti öneriyor.
"Kültürel, tarihsel ve toplumsal sebeplerin çok da irdelenip aktarılmadığı, çatışma sahasına odaklanılan tarzda bir gazeteciliğe savaş ve şiddet odaklı gazetecilik denirken, barış gazeteciliği biraz daha nedenlerin, sonuçların toplumsal, kültürel ve tarihi boyutlarına, insanlar üzerindeki kısa vadeli olduğu kadar uzun ve orta vadeli etkilerine odaklanıyor.
"Bunu sadece insan olarak da düşünmemek lazım. Tarihe, coğrafyaya, doğaya dair oluşan hasarın giderilmesine veya kalıcı bir barışın nasıl sağlanabileceğine, sadece bir ateşkes anlaşmasına, 'Kim kazandı, kim kaybetti?' sorusuna değil, bir çatışma sonlandıktan sonra 'Kalıcı bir barış sağlanabilecek mi?' sorusuna yanıt arayan gazetecilik olarak tanımlanıyor.
"Sadece seçkinlerin sesini duyurmuyor"
"Barış gazeteciliği, şiddetin görünmeyen etkilerine de odaklanmayı öngörüyor. Örneğin, insanların yaşadığı travmalar, kültürel zararlar ya da bu süreçte ortaya çıkan çevre felaketleri...
"Barış odaklı gazetecilik, sadece seçkinlerin, yani müzakere masasındaki takım elbisesi içindeki diplomatların, omzu apoletli komutanların veya devlet başkanlarının sesini duyurmayı değil, aynı zamanda savaş ve çatışma ortamlarında o çatışmalardan acı çeken, o çatışmaların etkilerini farklı veçheleri ile yaşayan toplumsal kesimlerin sesini de duymayı öneriyor.
"Ve elbette ki zafer kazanıldıktan sonra herhangi bir taraf için çatışmanın sonlanması halinde dahi kalıcı barışın nasıl sağlanabileceğine dair sorgulamayı ve bunun sonucunda olası çözüm önerileri üzerine düşünen, sadece iktidar seçkinlerinin değil, toplumsal kesimlerin, STK'lerin ya da çeşitli STK liderlerinin sesini de duyurmayı öngören bir yaklaşım var."
"Barışçıl bir toplum yapısında önemli rol oynayabilir"
Can Ertuna'nın burada altını çizdiği noktalardan biri de barış odaklı gazeteciliğin öncelikle editoryal bağımsızlığı şart koşuyor oluşu.
Ertuna, "Aynı zamanda zaman ve kaynak isteyen bir gazetecilikten bahsediyoruz" diyor ve bunun ne anlama geldiğini şöyle açıklıyor:
"Zaman ve kaynak istiyor, çünkü kimi zaman bir çatışmanın ya da savaşın sonuçları kısa süre içinde ortaya çıkmamış olabilir, anlık gelişmeler bazen yanlış resimler görmenize ve aktarmanıza neden olabilir.
"Dolayısıyla, yeri geldiğinde yavaş gazetecilik, yeri geldiğinde zamana yayılmış gazetecilik, yeri geldiğinde bir çatışma bittikten hemen sonra, haber yaptığınız bölgeyi terk etmeden, belki o bölgeye birkaç kez giderek neler olduğuna dair fikri takip yaparak yapılan bir gazetecilik insanların bir olayın doğasını, bir çatışmanın yol açtığı yıkımları, ölümleri daha iyi anlaması, yeri geldiğinde bunu dar bir milliyetçi perspektiften değil de, biraz daha geniş insancıl bir perspektiften yorumlaması için gerekli kapıyı aralayabilir.
"Bu da orta ve uzun vadede daha barışçıl bir toplum yapısının kurulmasında önemli bir rol oynayabilir diye düşünüyorum."
"İyi bir gazetecilik barışa giden yolu döşeyebilir"
Son olarak barış odaklı gazeteciliğin neden önemli olduğuna değinen Can Ertuna, iyi gazeteciliğin "diğer her alanda lazım olduğu gibi savaş ve çatışma anlarında da elzem" olduğunu söylüyor:
"Çünkü özellikle orada söz konusu olan insanların hayatı. Orada söz konusu olan doğanın, hayvanların yaşamlarının, yapılı, inşa edilmiş mekanların ayakta kalması, doğanın tahrip edilmemesi gibi konular.
"Dolayısıyla, burada yapılabilecek iyi bir gazetecilik aslında çözümün, sürdürülebilir bir barışın geniş kesimlerce kabul ve talep edilmesine dair taşları döşeyecek bir rol oynarken, kötü gazetecilik pratikleri tam tersine çatışmanın, savaşın taşlarını döşeyecek bir rol oynayabilir."
"Geciken barışın etkileri yıkıcı olabilir"
Ertuna'ya göre, burada söz konusu olan "illa silahların ateşlendiği bir savaş olmak zorunda değil, bir toplumsal çatışma da olabilir."
Ertuna'dan dinleyelim:
"Kötü gazetecilik pratikleri, o bağlamda da kutuplaşmanın sürdürülmesini, çözümün gecikmesini, barışın ya da toplumsal barışın gecikmesini ve bu süreçte de çok daha fazla insanın, çok daha fazla canlının şiddetten ve savaştan olumsuz etkilenmesini beraberinde getiriyor.
"Özellikle savaş ve çatışma süreçlerindeki nitelikli, evrensel, beş değerli ilkeye dayanan gazetecilik faaliyetinin bu açıdan da hayati bir değer ve önem taşıdığını düşünüyorum. Bunun için önemli ön koşullardan biri, bağımsız gazetecilik. Yani, politik odaklardan, iktidar odaklarından bağımsızlık, sermaye odaklarından bağımsızlık ve gazeteciliğin kamuoyunu aydınlatma saikiyle, o ilke ön plana çıkarılarak yapılması...
"Bu da aslında karşımıza şu soruyu getiriyor: Sürdürülebilir gazeteciliğin imkanları nedir?
"Dolayısıyla, bağımsız gazetecilik, toplumsal hayatın her aşamasında kritik rol oynadığı gibi savaş ve çatışma dönemlerinde çok daha önemli bir role sahip gibi gözüküyor. Çünkü orada kaybedilebilecek olan şey ya da geciken bir barışın insan hayatı ya da toplumların hayatı üzerindeki etkisi çok daha yıkıcı ve çok daha büyük olabiliyor." (SD)