Tuncer "medya 'muhalif insan insan değildir' görüşünü savundu", Utku "medya için teknolojik olanaklarla açılan çağın ilk imtihanlarından biriydi ve iyi sınav veremedi", Tahincioğlu, "doğru ve yanlışlar birbirine karıştı", Mavioğlu, "19 Aralık 28 Şubat gibi bir andıç oldu, gazetecilik yapılamadı" Şık, "basın yok sayma yaklaşımını benimsedi" dedi.
Operasyon "Sahte oruç kanlı iftar" manşetiyle başlamıştı
19 Aralık 2000. Sabah saat 05:00'te F Tipi cezaevlerini protesto eden tutukluların başlattıkları ölüm orucu eylemini sonlandırmak ve F Tipi cezaevlerine nakledilmelerini sağlamak amacıyla başlattığı operasyona ANAP-DSP-MHP koalisyonu "Hayata Dönüş" adını verdi.
20 cezaevinde eş zamanlı başlayan operasyon öncesinde yapılan haberler cezaevlerine müdahale edilemediği, orada "derebeylik" kurulduğu yönündeydi. Operasyon sırasındaysa, televizyonlar canlı yayın yaptı, örgüt liderlerinin "kendinizi yakın" talimatı verdiği iddia edildi, cezaevlerinde , direnişle karşılaşıldığı, yazıldı, ölüm oruçlarının gerçek olmadığı "Sahte Oruç Kanlı İftar" manşetleriyle duyuruldu.
Olayın 6. yıldönümünde bianet gazetecilere o dönemki haberleri nasıl yorumladıklarını sordu.
Tuncer: Tutuklular canavar gibi yansıtıldı
Cumhuriyet muhabiri Hatice Tuncer, 19 Aralık Operasyonu'nun kahramanlık olarak lanse edildiğini söyledi. Medyanın genel olarak haberleri "devletin kahramanlığı" olarak yansıttığını belirten Tuncer, "sisteme muhalif insan, insan değildir gözüyle baktılar" dedi.
Ölüm orucunu bıraktırmayı amaçlayan operasyonda 30 kişinin hayatını kaybettiğinin görmezden gelindiğini vurgulayan Tuncer, "televizyonda dayak yemiş, gaz yemiş bir kadın tutuklunun görüntüsü vardı. Görüntü tam tersini verirken arkadan gelen ses bambaşka bir şey söylüyordu. Olaya insan hakları açısından hiç bakılmadı. Bu utanç verici" dedi.
Mavioğlu: Medya zoka yutmuş balık gibi davrandı; zoka hâlâ midesinde
Radikal Gazetesi'nde çalışan ve 12 Eylül sonrası cezaevlerini anlatan "Asılmayıp Beslenenler" kitabının yazarı Ertuğrul Mavioğlu, gazetecilerin tek taraflı yayın yaptığını anlattı, "iki kere kontrol edilmesi, kaynaktan doğrulatılması gereken bilgiler kontrol edilmedi; ölmemiş insanlar ölmüş gibi verildi, sahte ses bantları ortaya atıldı" dedi.
Güvenlik komutanlarının el altından verdikleri bilgilerin yayına verildiğini dile getiren Mavioğlu, "Eğer ki tek yönlü habercilik makineli tüfek atışı gibi yapılıyorsa, maksat aranması gerekiyor" dedi.
Devletin bilinçli, planlı, programlı hareket ettiğini vurgulayan Mavioğlu, 19 Aralık'ın 28 Şubat gibi bir dönüm noktası olduğunu ifade etti: "Bu tek başına bir askeri operasyon değildir, medyayı da içeren kapsamlı bir plandır, bir andıçtır, medya bunu zokayı yutmuş balık gibi yutmuştur, hâlâ medyanın midesindedir. Hâlâ hesabı verilememiştir."
İnsanların halen cezaevinde ölüm orucu nedeniyle ölümler yaşandığına inanamadığını söyleyen Mavioğlu, bunun o dönem yazılan haberlerden, "ölmesi gereken ölmüştür" düşüncesinden kaynaklandığını söyledi.
Operasyondan aylar sonra yayınlanan haberlerin, tutuklulara ateş edildiğini, gaz kullanıldığını gösteren adli tıp raporları için de "atı alan Üsküdar'ı geçti" diyen Mavioğlu, "Bu haberleri hâlâ yapmak ciddi bir çabayı gerektiriyor. Derin bir engel var. Yapamıyorsunuz, yapsanız bile yayınlanmıyor" dedi ve ekledi:
"Medyanın bu hali esas yapabileceği dönemlerde gazetecilik yapamamış olmasındandır. 19 Aralık süreci gerçek haberciliğin yapılabileceği bir süreçti ama gazetecilik yapılmamıştır. Devletin resmi muhabirleri gibi çalışılmıştır" dedi.
Utku: Medya kötü bir sınav verdi
19 Aralık sürecinde CNN Türk'te muhabir olan, şimdi Doğan Haber Ajansı'nda çalışan Murat Utku, operasyon öncesinde aydın ve yazarların cezaevleriyle yaptığı görüşmelerin medyada yoğun bir şekilde yer aldığını hatırlattı.
Gazetecilerin aslında işlerini iyi yapmaya çalıştığını düşündüğünü söyleyen Utku, operasyon başladıktan sonra 15 gün boyunca Ümraniye Cezaevi'nin kapısında beklediklerini söyledi. "Neyin ne olduğunu bilmiyorduk, herkesin bildiğinden daha fazla bilgi sahibi olamıyorduk. Bilgiyi yok etme (dezenformasyon) çalışmaları yapılıyordu. Gazetecilerin haber kaynaklarının yarattığı yanlış bilgilendirmeyle karşı karşıyaydık" dedi.
Haberlerin yayınlanmadan iki kere kontrol edilmediğini de ekleyen Utku, en yakın yayının 4 kilometre öteden yapabildiğini kaydetti.
Halen ölüm oruçlarının sürmesini 19 Aralık'ın yarattığı tabloya bağlayan Utku, "Türkiye medyası bir sınav verdi. Teknolojik olanaklarla kendisine açılan çağın ilk imtihanlarından biriydi. Ama başarılı olamadı" dedi.
Tahincioğlu: Tek taraflı bakışın dışına çıkılamadı
Milliyet gazetesi muhabiri Gökçer Tahincioğlu, 19 Aralık'ın medyada "tek taraflı görüldüğünü" söyledi. Operasyon öncesinde süreci takip eden sivil toplum örgütlerinin geri plana çekilmesinin ardından, medyanın operasyonu yapan Adalet Bakanlığı ve İçişleri Bakanlığı'nın tek taraflı bilgi akışına teslim olduğunu vurgulayan Tahincioğlu, "doğrular ya da yanlışlar birbirine karıştı" dedi.
Tahincioğlu, olayların ancak yargıya yansımasının ardından açıklığa kavuştuğunu aktardı.
Şık: Yaşam hakkı savunulmalıydı
Operasyon sırasında Radikal muhabiri olan, Nokta Dergisi'nden Ahmet Şık da, medyanın tek taraflı haber aktardığı görüşünde birleşti. Medyanın manipüle edildiğini ifade eden Şık, gelen bilgilerin ilk günden itibaren tartışılması gerektiğini açıkladı.
Operasyonun altı ay sonrasında yazılan adli tıp raporlarının yeterli olmadığına işaret eden Şık, "Operasyonun ardından yazsaydık farklı olacaktı. Yaşam hakkını savunmak zorundasın. Bu işte bir ölen, bir de öldürülen taraf var. Güçlüden yana mısın, zayıftan yana mısın; bunu sormak zorundasın, en sonunda iş günah çıkarmaya döndü" dedi. (AÖ/TK)