Fotoğraf: pixabay
Bu haftanın başında Milli Eğitim Bakanlığı (MEB) ve Radyo Televizyon Üst Kurulu (RTÜK) arasında "Medya Okuryazarlığı İş Birliği Protokolü" imzalandı.
Türkiye'de ilk kez 2006-2007 döneminde eğitimi başlayan medya okuryazarlığı hakkında ne biliniyor, nasıl uygulanmalı, kimler bu dersi vermeli, dünyadaki örnekleri nasıl...
İletişim Akademisyeni Prof. Dr. Yasemin Giritli - İnceoğlu okullardaki medya okuryazarlığı ile ilgili olarak üç önemli noktaya işaret ediyor.
Derslerin korumacı bir zihniyete sıkışıp kalmaması gerektiğini söylüyor Giritli-İnceoğlu. Ayrıca sosyal bilimler öğretmenleri yerine bu dersleri iletişim fakültesi mezunlarının vermesi gerektiğinin altını çiziyor. Son olarak ise diğer ülkelerde de RTÜK ve MEB gibi kurumların bu dersi verdiğini ancak özgürlükçü bir bakış açısının hakim olduğunu aktarıyor.
Eleştirel düşünme, derin analitik sorgulama
Yeni protokolle ilköğretim 7. ve 8. sınıflarında seçmeli ders olarak okutulan Medya Okuryazarlığı Dersi Öğretim Programı güncellenecek. Özellikle ilkokul seviyesindeki çocuklara yönelik medya okuryazarlığı eğitiminin önemi nedir? Neleri kapsamalı ve nasıl ilerlemeli?
Kitle İletişim araçları karmaşık söylemler içinde ayarlanmış, iletilerin, işaretlerin üretimi için toplumsal, ekonomik ve teknik bakımlardan örgütlenmiş ve egemen ideolojilerin söylemleri içinde "dünyayı tasnif etme" ideolojik çalışmasını sürekli olarak gündeme getiren aygıtlar olduğunu göz ardı etmememiz gerektiğini akıldan çıkarmamamız lazım.
Stuart Hall'un ifade ettiği üzere, medya içeriği, toplumdaki iktidar ilişkilerinin kabataslak bir haritasını oluşturmaktadır. Kendi anlamlandırma biçimini, ideolojisini tüm toplumsal pratikler içinde yeniden üretir. Medyanın simgeler yaratma, bilgi/anlam üretme ve durumları tanımlama gücünün de tarafsız bir güç olmadığı apaçık ortadadır.
Medya okuryazarlığının önemini şöyle sıralayabiliriz; çocukların eleştirel düşünme, derin analitik sorgulama, fanteziyi gerçekten ayırma yeteneklerinin geliştirilmesinde, medya mesajlarının belirli sonları olan yapılar olduğunun medyanın bölgesel/küresel topluluklardaki ekonomik, politik, sosyal ve kültürel rolünün anlaşılması, insanın kendisinin ve diğerlerinin demokratik haklarına saygı duyulması, uzlaşma, direniş, kültürel kimlik, vatandaşlık vs. gibi kavramların farkındalığı...
Medya okuryazarlığı, yazılı ve yazılı olmayan farklı formatlardaki (televizyon, video, sinema, reklamlar, internet vs.) iletilere erişim, onları çözümleme, değerlendirme ve iletme yeteneği olarak tanımlanmaktadır. Tanımdan anlaşıldığı üzere, öğrencilerin yalnızca gördükleri medya ürününü okumalarını değil, aynı zamanda onu yaratma sürecinde de etkin rol almalarını gerektiren bir süreç. Bu süreçte çok seslilik, farklılıklara saygı, çoğulculuk, kendini özgürce ifade edebilme gibi faktörlerin varlığı kaçınılmaz.
STK'lerin desteği kaçınılmaz
Türkiye'de medya okur-yazarlığı eğitimi, sivil toplum kuruluşları, yayıncılar, reklamcılar, müzik endüstrisi vs. diğer kamu kurumları ile eğitim sektörü arasında katılımcı, kapsayıcı yaklaşımı benimseyen ve etkileşimli diyalogu sürdürebilen politikalar tesis etmelidir.
Şüphesiz özel sektörün ve sivil toplum kuruluşlarının desteği bu konuda kaçınılmaz, özellikle de devlet okullarındaki kısıtlı mali olanaklar göz önünde tutulduğunda...
Türkiye'de var olan ve sayıları sürekli artan bunca İletişim Fakültesi'nden mezun olan, dört yıl boyunca kuramsal altyapı kazanan binlerce öğrencinin ilkokullarda Medya Okur Yazarlığı dersi vermeleri çok önemli bir gereklilik arz ediyor.
Zorunlu ders olmalı mı?
Medya okuryazarlığı seçmeli ders olarak yer alıyor müfredatta. Bu derslerin zorunlu olmasıyla ilgili neler söylemek istersiniz?
Protokolle konunun sadece 7. ve 8. sınıflarda seçmeli derslere değil, diğer derslerin içeriklerine de dahil edileceği bildirildi ancak açıklamaya çalışacağım nedenlerden ötürü zorunlu bir ders olması gerektiği kanısındayım. Medya okuryazarlığı, demokratik toplumlarda katılımın sağlanması açısından önemli olduğu kadar, sosyal adaletin ve eleştirel vatandaş olmanın gereklerinden birini de oluşturmaktadır. Bazı eleştirmenler "medya okuryazarlığını bir 'felsefe' 'sonsuz bir süreç' ve 'eleştirel bir düşünce biçimi' olarak algılamak gerektiğini düşünmektedirler. Bu düşünce biçimini şu maddelerle özetlemek mümkün; fanteziyi gerçekten ayırma yeteneği, medya mesajlarının belirli sonları olan yapılar olduğunu anlamak, medyanın bölgesel/küresel topluluklardaki ekonomik, politik, sosyal ve kültürel rolünü anlamak, insanın kendisinin ve diğerlerinin demokratik haklarını anlaması, uzlaşma veya direniş, kültürel kimlik, vatandaşlık vs. gibi.
İngiltere, Avustralya, Kanada ve ABD'de medya okuryazarlığı eğitimcileri birtakım ilkeler konusunda uzlaşmaya varmışlardır. Bu ilkeler arasında; medya mesajlarının itinayla seçilmiş, düzenlenmiş, gözden geçirilmiş ve kurgu-lanmış yapılar oldukları, her ne kadar gerçek gibi görünseler de bize sergiledikleri dünyanın gerçek olan değil, gerçeğin medya tarafından temsil edilmiş biçimi olduğu var.
Ayrıca medyanın bize dünyayı sunuş biçimiyle medya tüketicilerinin dünyayı algılayışı arasında sıkı bir ilişki var; medya iletilerinin bünyesinde değer ve ideolojileri barındırdıkları, ekonomik, sosyal, siyasal, tarihsel ve estetik bağlamlar içerisinde üretildikleri, insanların sosyal gerçekliği kavramalarını sağladıkları konusunda da fikir birliği var.
Kitle iletişimi ile pedagojik araştırma
Geleneksel kitle iletişimi araştırması ile pedagojik araştırma arasında yer alan medya okuryazarlığının anahtar kavramları arasında; iletişim ve medya (kültür, toplumsallaşma ve kitle iletişim araçları, iletişim kuramları), medya tarihi, izleyici-okuyucu-dinleyiciler, medya türleri, medya dili, medya estetiği yer alır. Medya okuryazarlığının konuları arasında; Linguistik, Sosyal Bilimler, Aile Araştırmaları, Bilim ve Teknoloji Müzik ve Görsel Sanatlar vardır.
Medya okuryazarlığının hedefleri arasında demokrasi, yurttaşlık bilinci ve siyasal katılımı teşvik etme, ırk, sınıf ve toplumsal cinsiyet ayrımcılığını asgariye indirme, uyuşturucu kullanımı-şiddeti önleme, eğitim düzeyini iyileştirme vs. gibi çok geniş bir yelpaze yer alır.
Türkiye'de dersler nasıl başladı?
RTÜK'ün bu kapsamda taraf olması ne kadar doğru sizce? Çocuklara yönelik medya okuryazarlığı dersini hangi kurumlar, kimler vermeli? Bağımsızlık ne kadar önemli?
Türkiye'de medya okuryazarlığı konusu ilk defa 20-21 Şubat 2003 tarihleri arasında düzenlenen İletişim Şurasında dile getirilip sonuç bildirgesinde yer aldı. 2005 yılında ise o dönem çalışmakta olduğum Marmara Üniversitesi İletişim Fakültesi "Medya Okuryazarlığı" konulu bir konferans düzenleyerek bu alandaki çalışmalara öncülük etti. 2006- 2007 öğretim yılında pilot olarak Adana, Ankara, Erzurum, İstanbul ve İzmir'i kapsayan 5 ilde belirlenen ilköğretim okullarının 7. sınıflarında seçmeli medya okuryazarlığı dersi konmuştu.
TIKLAYIN - Medya Okuryazarlığı Hızla Yaygınlaşmalı
TIKLAYIN - Okullarda Medya Okuryazarlığı Dersi Başlıyor
Milli Eğitim Bakanlığı, bu beş okulda 780 öğrenciye medya okuryazarlığı öğretmek amacıyla 30 adet sosyal bilimler öğretmeni görevlendirmişti.
Bu projenin amaçlarından biri aslında bu dersi gelecekte zorunlu ders olarak formüle etmek idi ama son duruma göre halen seçmeli ders olarak devam ediyor.
Sosyal bilimler öğretmenleri ne kadar yeterli?
Seçilen pilot okullardan biri olan İstanbul-Bakırköy Şehit Pilot Muzaffer Ersönmez'de yapılan araştırma, Türkiye'de medya okuryazarlığı eğitiminin ilk adımlarının değerlendirilmesine ilişkin bulguların elde edilmesi açısından önemliydi.
Bu amaçla iki sosyal bilimler öğretmeni ile derinlemesine görüşmeler yapılmış ve 37 medya okuryazarlığı sınıfı öğrencisi ile nitel ve nicel bir anket gerçekleştirilmişti.
Araştırma sonucunda, öğretmenlerin medyayı ve işlevlerini tanımlamada bazı zorluklar yaşadıkları, öğrencilere ders kitabı ve RTÜK tarafından tasarlanan resmi web sitesi dışında başka bir kaynak öneremedikleri, çocukların daha çok televizyon, internet ve gazetelere yönelik değişen tutumlarına vurgu yaparlarken, reklamların, filmlerin, dergilerin ve kitapların eğitsel sürece dahil edilmediğini, çocukların medyayı eleştirmeye başladıklarına inanırken, TV programı seçimi, dizilerde karakter tercihleri vb. açısından henüz eleştirel bir bakış açısını geliştiremedikleri ortaya çıkmıştı.
Protokole dair Bakanlıktan edinilen bilgiye göre, protokol kapsamında öğrenci, öğretmen, yönetici ve velilere dönük medya okuryazarlığı, siber güvenlik ve teknoloji bağımlılığını önlemeye yönelik seminer, konferans, kongre, sempozyum, söyleşi, panel, çalıştay, seminer, yarışma ve etkinlikler düzenlenecek, medya okuryazarlığı konusuyla ilişkilendirilebilecek kazanımlara yönelik materyal hazırlanacak, ilköğretim 7. ve 8. sınıflarında seçmeli ders olarak okutulan Medya Okuryazarlığı Dersi Öğretim Programı güncellenecek, EBA ve ÖBA dijital platformlarında yayımlanmak üzere dijital materyaller hazırlanacak.
Dersler korumacılık odaklı
İlk dönem yani 2006-2007 yılında başladığında RTÜK ve MEB'in medya okuryazarlığı konusundaki ortak çalışmaları, büyük ölçüde korumacılık odaklıydı. Yeni protokolden edinilen izlenimler ve yapılan açıklamalar göz önüne alındığında aynı korumacı zihniyetin devam edeceği anlaşılıyor.
Dünyada medya okuryazarlığı ile ilgili tartışmalar, modeller ve ilkeler Türkiye'den çok önce ortaya konmuştur. Türkiye'de medya okuryazarlığı alanındaki çalışmalar oldukça yeni, geçmişi 2000'li yılların başına dayanıyor. RTÜK ve MEB'in iş birliği ile 2006-2007 eğitim öğretim yılında ilköğretime medya okuryazarlığı dersinin seçmeli bir ders olarak verilmesi hatta bunun okul müdürlerinin inisiyatifleri çerçevesinde programda yer almış olması gerçek anlamda medya okuryazarlığının öneminin algılanmadığının göstergesidir. Medya okuryazarlığı dersinin didaktik biçimde anlatılarak verilmesi de öğrencilere istenilen eleştirel bakış açısı ve farkındalığı kazandırmayı olanaksız kılmaktadır.
Dünyadan örnekler
Diğer ülkelerde de radyo televizyonu düzenleyen kurumların medya okuryazarlığı projelerinde öncülük yaptıklarını görüyoruz örneğin; İngiltere'de 2003 yılında çıkan İletişim Yasası ile medya okuryazarlığını ülke çapında geliştirme görevi OFCOM'a (Office of Communications) verilmiştir. Ancak OFCOM'un'un yanı sıra medya okuryazarlığı eğitimi konusunda söz sahibi olan; Birleşik Krallık Film Konseyi ve Medya Eğitimi Derneği gibi çeşitli eğitim materyalleri geliştiren kurumlarda özgürlükçü bakış açısı egemen.
Diğer yandan, Büyük Britanya'da medya eğitiminin eğitim sistemine girmesi ve ulusal müfredatta yer almasında İngiliz Film Enstitüsü'nün büyük rolü var. Fransa'da Antoine Vallet'nin total dil (total language) projesi, Bordeaux'daki Centre Regional de Documentation (CRDPP) ile CLEMI (Centre de Liaison de l'Enseignement et des Moyens d'information) gibi kuruluşlar, konferanslar düzenleyerek, 9-18 yaş grubundaki çocuklar, gençler, ebeveyn, öğretmenler ve kütüphane görevlilerini hedef kitle alarak eğitim programlarını sürdürmekteler.
1992 yılında kurulan CAMEO (Kanada Medya Eğitimi Kuruluşları Derneği) medya eğitimcilerini bir çatı altında toplayarak ulusal çapta bir uygulamayı başlatmıştır.
ABD'de 1990'ların başında medya eğitiminin önem kazanması ile birlikte 12 eyalette medya okuryazarlığı müfredata eklenmiş ve en önemlisi "Alliance for a Media Literate America (AMLA)", "Center for Media Education", "The Center for Media Literacy", "The National Telemedia Council, Citizens for Media Literacy" ve "Just Think Foundation" gibi sivil toplum örgütlerinin bu eğitsel sürece katkılarda bulunmasıdır.
Dünyada, Batılı ve Batılı olmayan ülkelerin medya okuryazarlığı ile ilgili görüş ayrılıkları mevcut. Kanada, Avrupa ve Avustralyalı uzmanlar medya okuryazarlığının eleştirel, bağımsız bireyler yetiştirmesi gerektiği üzerinde duruyorlar.
Sorgulamayan gençler mi, sağlıklı özgür bireyler mi?
Bir başka deyişle, yaratıcı ve eleştirel diyalog kurarak, gelişim ve özgürleşme, insanların, yaş, toplumsal cinsiyet, dil, kültür, din, sosyoekonomik durumları ne olursa olsun, kendilerini özgürce ifade edebilmelerine olanak sağlayan bir eğitim sürecine vurgu yapıyorlar. Diğer yandan, gelişmekte olan veya Üçüncü Dünya ülkelerinin yaşadıkları sorunlar ve öncelikleri farklı; medya okuryazarlığının özgürleşme, toplumun gelişimi, toplumdaki marjinal gruplar için sosyal adalet sağlama rolü üzerine duruyorlar.
Bunu yaparken de ulusal kültüre, ulusal değerlere sahip çıkma, çocukları medyanın tehlikelerinden koruma amaçlı son derece "korumacı," ve " muhafazakar" politikalar izliyorlar, verilen eğitim de didaktik olmaktan öteye gidemiyor o zaman da medya okur yazarlığının var olma nedenlerini gerçekleştirmek hayalden öteye gidemiyor ne yazık ki. Öncelikle şuna karar vermemiz gerekiyor. Egemen ideolojinin rıza üretimine biat eden, sorgulamayan, eleştirmeyen, geleceğin gençleri olan çocuklar mı yetiştireceğiz? Yoksa sağlıklı özgür bireyler mi?
(AÖ)