Suriye krizinde medyanın tavrını nasıl yorumluyorsunuz?
Medyada genel olarak, Başbakan Erdoğan'ın "sabrımız taşıyor", "Suriye bizim iç meselemiz" gibi kritik cümlelerine yönelik bir eleştiri yok. Tam tersine, bu veri kabul ediliyor.
Her ne kadar Suriye'deki krizin, ayaklanmanın Türkiye'yi yakından ilgilendirdiğini teslim etsek bile, sonuçta iki ayrı devletten söz ediyoruz. Bir ülkedeki iç savaş ve ayaklanma otomatik olarak bizim iç meselemiz olamaz. İnsan hakları evrenseldir tespitiyle de gerekçelendirilemez bu durum.
Türkiye bu kadar yakından ve içerden Suriye meselesine koçbaşı gibi müdahil oluyorsa, bu zaten otomatik olarak her yol açıktır anlamına gelir, yaptırımlardan tutun da savaşa kadar...
Medya bunu görebilmiş ve buna bir itiraz yöneltmiş durumda değil. Tam tersine, bunu bir veri kabul ediyor ve Esad diklendi diklenmedi, aldırdı aldırmadı, rest çekti çekmedi şeklinde konuşuluyor. Bu hükümetin tavrıyla ilgili bir sorgulama yapılmıyor.
Bu durumu neye bağlayabiliriz; bir medya geleneği mi, iktidarla medya ilişkisi çerçevesinde mi değerlendirmek lazım?
Birden çok nedeni var... Genel olarak, Türkiye'de medyanın iktidardan, güç odaklarından gelen mesajlara göre dizilmesi ve bu mesajları yeniden üretme geleneğidir. Bunu Kürt sorununda yıllarca yaşadık. Dış politika söz konusu olduğunda da Kıbrıs, Yunanistan, Ermenistan ve tabii şimdi Suriye; yine aynı hizaya geliş, aynı frekanstan konuşma geleneği devam ediyor. Eski bir gelenek!
Öte yandan bunun bir de konjonktürel nedeni var. Hükümetin artan gücü ve etkinliği, medya üzerindeki kontrolü, doğrudan doğruya bir kontrole sahip olmadığı medya odaklarını ise gözdağıyla sindirmesi ve onlara kendiliğinden bir tür otosansür uygulatması... Bu da yeni bir durum, karşı karşıya olduğumuz tablonun konjonktürel nedeni.
Medya genel olarak Suriye krizinde, özel olarak da son Davutoğlu-Esad görüşmesinde "tehdit", "uyarı" gibi kavramlar üzerinden haberler yapmayı tercih etti. Eksikleri neydi medyanın bakışının?
Türkiye'de medya, sorunun derinine inmiyor bence; gerçi buna işaret edecek tek tük köşe yazarları yok değil ama...
Aslında derinliğine inecek olursak, Arap Baharı dediğimiz dalganın kontrol altına alınması, yönlendirilmesi, bir tür düzenli geçiş, Batı'yla uyumlu bir parlamenter ve liberal demokrasiye yönlendirilmesi meselesidir en genel çerçevede. Ama burada jeopolitik devreye giriyor, ister istemez.
Jeopolitik dengeler söz konusu olduğunda Suriye kritik önemde bir ülke. İran'ın önünü kesmek için Suriye'nin düşürülmesi ve hizaya çekilmesi gerekiyor. Suriye'de olası bir iç savaşın Ortadoğu'ya yansımaları herhangi bir ülkeye göre çok daha ağır sonuç doğuracak gibi gözüküyor. Medya buralara değinmiyor. Bunun aynı zamanda Türkiye-İran rekabeti olduğu işlenmiyor. Böyle devam edersek nasıl bir maceraya sürüklenebileceğimiz üzerinde yeterince durulmuyor. Çünkü İran'ın bulunduğu yerden baktığınızda, Suriye'nin kaybı İran'ın tecridine giden yolda çok önemli bir aşama olacak gibi gözüküyor. Bu nedenle de İran Suriye'deki rejimi ayakta tutmak için bütün olanaklarını seferber etmiş gözüküyor. Konunun özü bu. Konunun özü de riskin ne olduğunu az çok gösteriyor.
İkinci nokta, medyanın karşı tezler üzerinde hiç durmaması... Suriye'nin iddiaları üzerinde hiç durmuyor. Bunları hasıraltı ediyor. Suriye'nin iddiaları, birtakım silahlı grupların kimi ülkeler tarafından örgütlendiği, silahlandırıldığı, donatıldığı, sınır geçiş imkanları tanındığı yolundaydı. Suriye'nin iddialarına göre bu ülkelerden biri de Türkiye'dir. Hakikaten de Suriye'deki muhalefetle Türkiye'nin gizli, açık, örtülü ilişkileri çok eskilere dayanmaktadır. Sanıyorum 6,5 saatlik görüşmede Suriye tarafı bu iddiaları da masaya koymuştur. Medyada bu iddialar üzerinde de durulmuyor.
Medyanın bu tavrı bir tercih mi, refleks eksikliği mi?
Bu eski bir politika. Suriye konusu birdenbire iç farklılıkların ortadan kalkması gereken bir milli politika gibi anlaşılmaya başlandı. Kıbrıs gibi... Türkiye'nin böyle çatlak ses çıkmaması gereken, devlet tezinin etrafında dizilmemiz gereken milli politikaları vardır. Suriye konusu da bu hale gelmeye başladı. Bu yönüyle tehlikeli bence, çünkü gerçeklerin üstünü de örtüyor.
Daha ötesi var, henüz içinden çıkamadığımız bir Libya krizi var... AKP iktidarı ve dışişlerinin tezlerinde ifadesini bulan iktidarın bu yeni dış politikası ve yeni Osmanlıcılık güya Türkiye'ye yeni bir özerklik alanı açıyordu. Batılı odaklardan güya daha özerk bir davranış çizgisine geçmeye başlamıştı Türkiye. Ama bu görüntü ya da kendini böyle pazarlama tutumu gerçeklere çarpınca çöktü. Önce İran'a karşı füze kalkanıyla çöktü, ardından Libya, şimdi Suriye ile devam ediyor.
Davutoğlu'nun şu açıklamayı yapma gereği hissetmiş olması bile sorun. Kimsenin mesajlarının taşıyıcısı değiliz, biz kendi mesajlarımızı götürdük, diyor. İyi, güzel de Suriye ile güvenlik toplantısının yapıldığı başbakanlık binasında aynı anda Amerikan Büyükelçisi ne arıyor? Bu bir mesaj değil mi aynı zamanda? (YY)