Ataerkil sistemin içerisinden doğan erkek egemen ana akım medya, kadınların cam tavanları kıramamasına ve sansürlenmesine neden oluyor.
Medya içerisinde var olamayan kadın, bu nedenle çoğunlukla yönetici konumda olamıyor. Sunu için kadınlar, yönetim için erkekler tercih ediliyor.
Erkek egemen medyayı Galatasaray Üniversitesi Doç. Dr. Hülya Tanrıöver ve Özgür Gündem Genel Yayın Yönetmeni Eren Keskin’le konuştuk.
Tanrıöver, “Medyada kadınların temsili konusundaki sorunlar mevcut egemen siyasal görüş ve iktidar tarafından yalnızca kadın bedeninin sergilenmesine ya da kadının cinsel nesne olarak sunumuna indirgeniyor. Bu temsil biçiminden belki de daha vahim olan birçok cinsiyetçi temsil tersine ihmal ediliyor” diyor ve ekliyor:
“En önemlisi medyada kadınların (ya da çocukların, ya da şiddetin… vb.) kötü temsili sansür ve yasaklamalara bahane oluşturuyor. Bu “gizli” sansürü sıradan izleyici, okur, kullanıcı bilmiyor-görmüyor. Dizi filmlerde kadınların etek boylarından tutun da, ana-çocuk ilişkilerine bir sürü sansür uygulaması var fiilen. Evren dönemi sansüründen farkı: O açıktı. Bu gizli olduğundan, insanlar tepki bile gösteremiyorlar.”
Medyada kadın temsili hangi aşamada?
Tanrıöver: Medyada kadın temsili hala sorunlu. Bir yandan, on yılı aşkındır bireysel ya da kolektif girişimler (MEDİZ, Filmmor, Uçan Süpürge, bianet gibi kurumlar) çarpıcı araştırma sonuçlarının yaygınlaştırılması, üniversitelerde muhabir eğitim toplumsal cinsiyet – medya ilişkisine odaklanan dersler ile aslında çok şey yapıldı.
Öte yandan, özellikle de kadınlara karşı şiddet olaylarının haberleştirilmesinde, eski mantık ciddi boyutta sürüyor: Tecavüz olaylarının bir tür “soft porno” diliyle aktarımı ya da kadın örgütlerinin şiddetli protestolarına neden olan “Nakavt” başlığı gibi haberlere şahit olabiliyoruz.
Keskin: Böylesine erkek egemen ve feodal değer yargılarının hâkim olduğu bir coğrafyada, kadın temsili her alanda olduğu gibi medya alanın da son derece yetersiz. Öncellikle göze çarpan, yönetici konumunda bulunan kadın sayısının son derece az olması… Birkaç yazılı basın organı dışında, kadın genel yayın yönetmeni yok gibi…
Tanrıöver: Dil konusunda ciddi kazanımlar oldu. Örneğin eskisi kadar “bilim adamı” ya da “bayan” kullanımı yok; varsa da, özellikle “bayan” konusunda, daha çok ideolojik amaçlı ve ideolojik basında var; ama yine de sorunlar sürüyor. Örneğin “bilim adamı” azaldı ama yerine “gazdan adam” türedi, bu isimle bir festival düzenlendi.
Medya İzleme Grubu (MEDİZ) çalışmalarından bahseder misiniz? Yeterli mi?
Tanrıöver: MEDİZ bildiğiniz üzere tamamen gönüllülük temelinde işleyen bir oluşum. Çalışma grubunda yer alan arkadaşlarımızın da, ayrıca kendi mesleki çalışmaları ve yoğunlukları var. Bu nedenle ne yazık ki istediğimiz kadar etkin olamıyoruz. Aslında bir tazelenmeye etkin ve tam değilse bile daha yoğun mesai verecek arkadaşlara ihtiyacımız var. Elbette tüm önemli konularda en azından kısa bir basın bülteni, bir kınama veya tepkide bulunmak üzere çağrıda bulunuyoruz.
Keskin: MEDİZ, medyada cinsiyetçi yaklaşımı izleyen ve rapor eden bir kuruluş… Bence, kadınların böylesine hak ihlaline uğradığı bir alanda ve özellikle kadın kimliğinin ve kadın cinselliğinin metalaştırıldığı düşünüldüğünde, bu tür çalışmalara son derece ihtiyaç var.
Hiçbir erkek egemen sistem kendiliğinden değişmez. Onu değiştirecek ya da değişime zorlayacak kadın gücüne ihtiyaç var. Bu nedenle MEDİZ ’in çalışmaları önemli; ancak, seslerini yeterince duyurabiliyorlar mı, diye sorarsanız, buna vereceğim cevap hayır olacaktır.
Son zamanlarda işten çıkarılmalarda neden kadınlar “öncelikli”?
Tanrıöver: Sadece son zamanlarda değil. Medyada ne zaman kriz olsa; hatta herhangi bir sektörde ne zaman kriz olsa öncelikle işten çıkarılacaklar arasında kadınlar yer alır.
(Medyada bir de köşe yazarları oluyor. O da ayrı mesele: Hem siyasal, hem ekonomik bir mesele zira köşecilerin ücretleri genelde 8-10 muhabir ya da orta halli çalışanınki kadar, belki de daha fazla.)
Bunun nedenini öncelikle “feminist iktisat” alanında çalışan arkadaşlarımızın çalışmalarında bulabiliriz: çalışma yaşamında kadın işgücü bizde hala “aileye ek gelir” olarak algılanır; bir başka deyişle her kadının zaten kendisine “bakacak” bir erkeği, babası, eşi, vb. olduğu varsayılır.
Dolayısıyla kadını işten çıkarmak daha “vicdani” gibi görülür; ama medya konusunda hemen şunu eklemek gerek; kadın yazar ve yorumcular, dünya görüşlerini çok sağlam savundukları, patronlarının özellikle de siyasi ilişkileri doğrultusunda ödün vermedikleri için de hedef oluyorlar.
Keskin: Bizler, demokrasinden yana olanlar, cumhuriyetten bu yana kadınlara karşı her türlü ayrımcılığın karşısında olduk. Militer zihniyet tarafından biçimlenmiş medyanın, erkek egemen zihniyetini protesto ettik. Militer zihniyete “darbe vurduğunu” iddia eden AK Parti iktidarının da kadınlara karşı yaklaşımın da, militaristlerden hiçbir farkı olmadığını gördük. Türk-İslam sentezci ve militer ve erkek egemen anlayış, kadına karşı her zaman aynı tavrı gösterdi.
Bugün de iktidar medyası muhalefet ve özellikle de kadın muhalefet istemiyor. Bu nedenle de çok sayıda muhalif kadın medya çalışanı son dönemde işten çıkarıldı.
Kısaca, coğrafyamızda yerleşik erkek egemen yaklaşımda hiçbir değişiklik olmadığı, medya alanında da bunun hüküm sürdüğünü çok net görmekteyiz.
Kadın gazeteciler hangi haber kadrolarına atanıyorlar?
Tanrıöver: Galatasaray Üniversitesi MEDİAR (Medya Çalışmaları Araştırma ve Uygulama merkezi) olarak tam da bu tür bir araştırmaya başlamak üzereyiz. Bitince yorumlayabiliriz; yalnız beş yıl önce MEDİZ adına yaptığımız araştırmadan bu yana televizyon haberciliği ve haber kanallarında kadın gazeteci-programcı-sunucuların varlığında olan bir değişim var ki çıplak gözle fark ediliyor: Bu mecra ve yayınlarda kadınların sayısı ciddi biçimde çoğaldı… Çoğaldı da, bu kadınların da önemli bölümü “genç ve güzel” kadınlar!
Keskin; Benim içinde bulunduğum gazete de kadınlar haberin her noktasında var oluyorlar. Özgür Gündem’de durum bu; ancak, genel olarak medyaya baktığımızda, dünyaya şekil veren siyaset ve buna bağlı olarak siyasi haberler noktasında kadın temsilinin yeterli olmadığını görmekteyiz.
Medya da yani görsel medyada “kadın kuşağı” diye bir bölüm var. Bu bölümde, kadınlar dünya sorunlarıyla ilgilenmeyen, genel olarak magazine odaklanmış bir insan grubu olarak kabul ediliyorlar. Daha doğrusu bu kimlik özellikle evde çalışan kadınlara dayatılmak isteniyor ve bu alanda çok sayıda kadın medya çalışanı var.
Kadınları siyasetten koparmak için her türlü yol deneniyor. Kadının politikleşmesi engellenmek isteniyor. AK Parti iktidarı döneminde de bu durumu fazlasıyla yaşamaktayız. (RYÇ/AS)