Aslında bu bir tez değil, hemen hemen herkesten onay alan bir saptama. "Karbon temelli fosil yakıtlar"da, yani kömürden petrole kadar yeraltından çıkarılan enerji kaynaklarında "son"a doğru yaklaşıldığı bilinen bir gerçek. 20 ila 40 yıl arasında bir "tepe nokta"ya ulaşılacak. Bu sürenin uzunluğu konusunda değişik öngörüler var, ama öngörüler arasındaki fark 20 yılı geçmiyor.
"Tepe nokta", bu tür enerji kaynaklarının yarısının tüketildiği nokta demek. O noktadan sonra artık daha fazla tırmanılacak bir yer kalmayacak, eğri artık hep aşağı inecek. Yani "tepe noktası", "yolun yarısı 35 yaş" gibi bir şey. Bugün doğan çocukların hayat süreleri içinde ise, büyük ihtimalle, karbon temelli yakıtların "sıfırlandığı"na tanık olunacak.
Sınırlı, sonlu enerji kaynaklarının yerini yenilenebilir kaynakların alacağı konusunda da Rifkin'in çok özgün bir "tez"i olduğu söylenemez. Bu da pek çok kişinin görüş birliği içinde olduğu bir saptama, bir zorunluluk.
Dev şirketlerin başkanlarına ve üst düzey yöneticilerine Wharton School'da (ABD) sekiz yıldır bilim ve teknolojideki yeni trendler üzerine dersler veren Rifkin'in asıl "tez" sayılabilecek düşünceleri uluslararası politikayla ilgili. İngiltere'de yayımlanan The Guardian gazetesinde 10 Ekim 2002 tarihinde yayınlanan makalesinde Rifkin, "Avrupa Birliği ve ABD, bir toplumun organizasyonuyla ilgili en temel konuda, enerji rejimi konusunda ayrılmaya başlıyor" diyor. "
Bu, giderek ortaya çıkan gerçek, Johannesburg'daki Dünya Zirvesi'ndeki kadar belirgin olmamıştır. Zirvede AB tüm dünya için 2010 yılına kadar 15 % yenilenebilir enerji hedefi koyarken, ABD bu girişime karşı çıkmıştı. AB ayrıca, 2010 yılına kadar elektrik üretiminde 22% yenilenebilir enerji, kullanılan tüm enerjide ise 12 % yenilenebilir enerji hedefini bir topluluk içi hedef olarak koymuş durumda."
Yakılınca su ve buhar çıkıyor!
Bütün dünyada giderek daha çok duyulan " yenilenebilir enerji " terimi, sınırlı, sonlu enerji kaynakları yerine temel elementlerle enerji elde etmeyi anlatmak için kullanılıyor. Özellikle otomotiv sektöründe hızla gelişen yakıt hücresi ("fuel-cell") teknolojisinde enerji üretmek için kullanılan elementlerden biri de hidrojen.
Birkaç ay önce General Motors'un Paris Motor Show'da tanıttığı " Hy-wire " otomobil, evrendeki bilinen en temel ve hafif element olan hidrojenle çalışıyor. Yanan hidrojen ise su ve buhar çıkarıyor. 20 yıl ömürlü bir yakıt hücresi şasisi üzerine monte edilmiş otomobilde, direksiyon, pedallar, fren ve motor yerine sadece bir joystick var. Otomobili finanse eden şirket GM; ama mühendislik, tasarım ve yazılım çalışmaları büyük ölçüde Avrupa'da gerçekleştirilmiş.
Jeremy Rifkin, "GM'nin otomobili, içten yanmalı motor devrinin sonunun başlangıcını ve petrol temelli medeniyetten hidrojen çağına geçişi ilan ediyor" diyor. "Galasının Avrupa'da yapılmış olması ise, Avrupa ve ABD'nin geleceğe bakışları arasında oluşan büyük farka işaret ediyor.."
Rifkin'in Guardian makalesinde konu doğal olarak Irak meselesine geliyor: "Enerjinin geleceğine ilişkin yaklaşım farkı daha çarpıcı olamazdı. Avrupa Birliği, endüstri sektörünü, araştırma kuruluşlarını ve kamuoyunu, karbon temelli fosil yakıtları bırakıp hidrojen geleceğine doğru tarihsel bir geçişi gerçekleştirmek için harekete geçirirken, ABD petrole erişimini sağlama alabilmek için umutsuz arayışlar peşinde koşuyor.
Başkan Bush'un Alaska'daki vahşi yaşam koruma alanını petrol sondaj çalışmalarına açma takıntısı bu konuyla ilgili meselelerden biri. Üstelik en iyimser tahminler bile oradan çıkarılacak petrolün dünya petrol üretiminin ancak 1%'ine eşit olacağını söylerken.. Başkan şimdi de Irak'ı işgal etmeye kararlı görünüyor.."
"Sağır eden sessizlik"
Rifkin, Los Angeles Times'da 25 Ekim 2002 tarihinde yayınlanan makalesinde ise Irak meselesinin iki kıta insanları tarafından nasıl farklı algılandığı üzerinde duruyor. "Avrupa ve ABD'nin birbirine ne ölçüde yabancılaştığını anlamak istiyorsanız, ABD'nin olası Irak işgali hakkında sokaklarda konuşulanlara kulak verin. ABD'de çoğu Amerikalı, 'Dünyayı Saddam'ın kitle imha silahları yapma ve kullanma isteğine karşı korumak ahlaki sorumluluğumuz' dediğinde Bush'a inanıyor. Avrupa'da ise çoğu insan ABD'nin Irak'ı petrol alanlarını ele geçirmek için işgal etmek istediğini düşünüyor.."
Rifkin, ülkesinde Irak meselesine petrol açısından yaklaşılmaması, bu kadar kritik bir noktada böylesine sessiz kalınması konusunda şaşkınlığını da dile getiriyor; üstelik Başkan George W. Bush ve ekibinin petrol endüstrisiyle ilişkileri bu kadar ortadayken: "Bu ulusal sessizlik, perde perde gelişen oyunun anahtar oyuncularına baktığımızda daha da sağırlaştırıcı. Hem Bush, hem de başkan yardımcısı Dick Cheney petrol endüstrisinden geliyor. Kariyerleri petrol çıkarlarıyla biçimlenmiş. Politik gelecekleri petrol lobisi tarafından pompalanmış. Bush, 1.8 milyon dolarlık bağışlarla, petrol endüstrisinden en fazla para alan politikacı. Cheney'nin göreve gelir gelmez petrol endüstrisinin liderleriyle kapalı kapılar ardında toplantı yapması ve daha sonra bu görüşmelerin içeriğini de, katılanların kimliğini de gizlemesi medyada hiç değilse bir miktar merak uyandırmalıydı."
Geçen hafta sözünü ettiğim, uçak kazasında hayatını kaybeden Paul Wellstone gibi Jeremy Rifkin de bir "özgürlük savaşçısı", "radikal bir politik muhalif" falan değil. Ya da belki öyle olduğunu iddia edenlerden çok daha fazla bu nitelendirmeleri hak ediyor. "Sadece" mevcut Amerikan yönetiminin enerji politikalarına muhalif olduğu için bile.
"Yorum" kısmı ya da "ekonomi-politika"
Politikayı slogandan hallice klişeler arası mücadele sananlara enerji meselesi üzerinde çok fazla durmak tuhaf ve anlamsız görünebilir. Bu tip adamlara en marjinal gruplarda olduğu kadar çok satan gazetelerin başında falan da rastlanıyor. Onlara göre politikada iyiler ve kötüler, akıllılar ve manyaklar var. Belki politikanın "hayat"la, "kaynak"la, "üretim"le ilgili olduğunu, hatta bundan başka bir şey olmadığı bilenler de var aralarında. Belki biliyor bu tür uyanıklar da, gene de "manyak" edebiyatı yapmak işlerine geliyor.
Bizim Anadolu'dan Irak'taki, Suudi Arabistan'daki gibi petrol fışkırıyor olsaydı Kurtuluş Savaşı kaç yıl sürerdi merak ediyorum.Bu açıdan talihliyiz belki. Belki petrol kaynaklarının nihayet sonuna doğru yaklaşıldığı için bütün dünya da talihli. O zaman askeri gücünü "müttefik"e satanların, ordusu "ekonomik faktör" olan sistemlerin de sonu gelecek.
Teknoloji geliştirme merkezli üretim sektörleri ve bu sektörlerde elde edilen ürünlerin serbest ticaretine dayalı bir dünya ekonomisinde savaşlara daha az rastlanacağı, daha az kan akacağı kesin. Başta enerji kaynakları olmak üzere, doğal kaynakların giderek yenilenebilir hale geldiği bir dünyada kim kimi neyi kapışmak için kesecek?
Dünyanın geleceğine dair umutlu olmak için bir sürü temel neden var. Ama aradaki süreçte belki eskiyle yeni dünya arasında kıyasıya bir boğuşma olacak. Bugün doğan çocukların, onların çocuklarının gelecekte yaşanacak dünyada nasıl bir yer bulacağına ise her coğrafyada insanlar bugünden karar vermek durumundalar. Aradaki süreci nasıl geçirecekleri de bu kararlarla doğrudan bağlantılı.
Sonuçta "teknoloji", "teknoloji çağı", suya düşünce de çalışan cep telefonu gibi ıvır zıvırlardan çok daha temel olgulardan söz ederken kullanılmalı. Ivır zıvırlarla, insanlık açısından devrim niteliğinde olan teknolojileri çok kalın hatlarla birbirinden ayırmalı. (ŞA/EK)
Jeremy Rifkin kim?
* Ekonomi ve uluslararası ilişkiler okudu.
* 30 yılda 20 ülkede 500 üniversitede ders verdi.
* 1994'den beri Wharton School's "Executive Education Program"da şirketlerin yönetim kurulu başkanlarına ve üst düzey yöneticilere, "bilim ve teknolojideki yeni trendler ve bu trendlerin küresel ekonomi, toplum ve çevre üzerindeki etkileri" konulu dersler veriyor.
* 1977'de kurduğu Wahington DC merkezli " The Foundation on Economic Trends " bu konulara odaklı araştırmalar yapıyor.
* 1998'de yayınlanan ve bestseller olan "Biotech Century", 2000'de yayınlanan ve e-ekonomiye de odaklanan "The Age of Access: The new culture of hypercapitalism, Where all of life is a paid-for experience" en çok bilinen kitapları. İkinciyle ilgili bir makale Business Week 'de bulunabilir.
* Makaleleri Los Angeles Times , The Guardian , Le Monde , El Pais , Espresso , Frankfurter Algemeine da dahil pekçok gazetede düzenli olarak yayınlanıyor. CNN Cross Fire, Face the Nation, Lehrer News Hour, Larry King Live, Good Morning America gibi TV ve radyo programlarının sık sık konuğu oluyor.