Vekiller "mazbata'larını aldılar, Meclise kayıtlarını yaptırdılar. Hatta bir bağımsızların bir bölümü "ait" oldukları yere dönüp "grup"larını oluşturdular.
Bu yazının yayınlandığı gün içinde de "Mecliste yemin" ederek "devlete ve millete inanç, bağlılık ve sadakatleri"ni bir daha dile getirecekler ve "resmen vekil" olacaklar.
Onlara oy veren "asiller" ise onları izleyecekler. Önce "Meclis televizyonu"ndan yayınlanacak yeminlerini sonra da ne yaptıklarını ve yapmadıklarını.
Çünkü bizim temsili demokrasimiz gelecek seçime kadar böyle buyuruyor.
İşte bu "buyurma noktası"na itirazı olanları biliyorum.
Yalnız "izleme durumunda olmak istemeyenlerin", vekilleriyle birlikte bir arada farklı bir "temsili demokrasi" deneyimi yaşamak isteyenlerin olduğunu biliyorum.
Bu noktada bazı "asillerin" diğerlerinden bir farkı var. Onlar kimi seçtiklerini biliyorlar. Çünkü gidip doğrudan onlara "oy attılar" ve oy attıkları da "vekilleri olarak" meclise seçildi.
Ben de o "farklı olan"lardan birisiyim. Oyumu İstanbul 1. Bölgede kullandım ve burada bağımsız aday olan M. Ufuk Uras'a attım. Ne iyi ki benim gibi düşünen başka asillerin oylarımız sayı olarak yetti ve M.Ufuk Uras "vekilimiz" olarak şu anda mecliste yemin ediyor.
* * *
"Vekalet ve vekillik" aslında hukuksal bir terimdir. Hukukçularımız daha iyi bilir. Ama bir hekim olarak ben de çok iyi biliyorum. Çünkü "hekimler" de bir tür "vekil"dir.
Onlarla hastaları arasında karşılıklı olarak masaya oturup bir "hukuki anlamda bir sözleşme" imzalamasalar bile, hekimin odasından içeri girdiği andan itibaren başlayan; hukuki olarak "varlığı kabul edilen" bir "vekalet sözleşmesi"yle birbirlerine bağlıdırlar.
Bu sözleşme gereği tarafların karşılıklı olarak bazı hak ve görevleri vardır: Hastası tarafından vekalet görevi verildiği andan itibaren, hekim sonuçlarını önceden garanti edemese de, hastasının sağlığını onun verdiği izin sınırlarında "iyileştirme" göreviyle yükümlüdür. Onun adına "iyi olan her şeyi" onun için ve ona uygulayacaktır.
Ancak bu sözleşmenin varlığına karşın, "vekil" kendini "vekil" atayana yapacağı her işlemle ilgili "bilgi vermek ve onun 'aydınlatılmış onam'ını almak" zorundadır.
İşte yapılması gereken en önemli işlerden birisi budur. Çünkü "vekalet ve vekillik" en başta bunu gerektirir. Hele hele bağlı olduğunuz bir partiniz yoksa ve "tek başına iktidar" değilseniz!
Meclisteki vekiller onlara vekillik görevi veren bizler için, bizler adına ve sonucundan bizlerin etkileneceği uygulamalarda bulunacaklar.
Dolayısıyla bizim onları vekil olarak atadık diye gelecek seçime kadar oturmamız hem "yanlış", hem de her iki taraf açısından bir "haksızlık"tır.
* * *
Böyle bir yanlışa düşmemek, böyle bir haksızlığın muhatabı ve mağduru olmamak için ben diyorum ki "Meclise yalnız vekillerin girmesi yetmez, oraya asillerin girmesi de gerekir."
Bundan Mehmet Ufuk Uras'a oy veren 85 küsur bin insanın meclise gitmesi "vekiliyle birlikte orada oturması" gerektiğini düşündüğüm sonucunu çıkarmayın.
Yukarıda tanımladığım, hekimler için geçerli olanın yapılmasını istiyor, dahası bunun, Uras'a oy verenler, dolayısıyla benim için de bir hak ve görev olduğunu dile getirmeye çalışıyorum.
Gerek seçim öncesinde, gerek sonrasında, gerekse İstanbul dışında olduğumdan aralarında olamadım ama Ufuk Uras'ı onunla birlikte Ankara'ya gelerek ve uğurlayarak meclise yollayanlar da bunu yapmaya çalışıyorlar. Çünkü yapılması gereken bu.
Ona oy veren "asil"lerin bazıları yalnızca ondan beklentilerini açıkça dile getirerek bu katılımı yapıyorlar. (*)
Bazıları da seçim öncesi yaptıkları toplantıların benzerlerini seçim sonrası da yaparak, hem süreci değerlendiriyorlar hem de nelerin yapılmasını planlıyorlar. (**)
Vekilimiz M. Ufuk Uras da bir gazeteciye verdiği röportajda şöyle diyor:
"Esas mesele esasen sosyal bir sol inşa etmeden, siyasal bir sol inşaa edemiyoruz. Yani Türkiye'de patlayan bir örgütlenme olsa, sendikal hareket alıp başını gitse, çiftçi hareketi, işsizler hareketi gibi.. Niye sol büyümüyor diyoruz? Solu büyütecek olan arka bahçe çalışması önemli. İşte bu parlamentoda olmamız bu psikolojik eşiği aştı. Geri çekilerek tekrar sendika, meslek örgütleri derneklerin güçlenmesi için çalışabiliriz. Deniz Bey'in sağa yönelme eğilimi, merkeze yönelme eğilimi işi berbat etti. Sol, çevrenin, varoşların sesi soluğu olur. Biz de artık orada örgütlenmek, oranın parçası olmak zorundayız. Yoksa bir orta sınıf solculuğuyla bu işler olmuyor. Birinci bölgede biz E5'in hem yoksul üst kesiminden hem de alttaki orta ve üst gelir grubundan oy aldık. Solun bir başka talihsizliği 12 Eylül'dür. Öyle bir kazıdılar ki, daha yeni yeni kendimize geliyoruz maalesef." (abç)
İşte ona "vekalet" veren asillerin yapması gereken, hakkı ve sorumluluğu olan işler kanımca burada tanımlanmıştır: "Onu yalnız bırakmamak ve onunla birlikte olmak."
* * *
Nasıl olacak?
Bu sürecin nasıl örüleceği ve yaşanacağı kuşkusuz bir araya gelinerek ortaya konulabilir. Üstelik dediğim gibi buna yönelik çalışmalar, kimi ip uçları ve "oluşum halinde çabalar" başlamıştır. Onları ortak ve herkesin üzerinde anlaşacağı bir forma sokmanın da tam bu noktada zor olmayacağını düşünüyorum.
Yine de aklıma gelenleri burada sıralamak, yapılması gerekenleri bir "asil ve vekalet veren olarak" tanımlamak ve talep etmek istiyorum:
* Öncelikle İstanbul 1. Bölge'de M. Ufuk Uras'a oy veren herkesin "kişisel olarak" bu faaliyetin içinde ve "ilişki halinde" olması gereklidir. O kişilerin gerek kendileri, gerekse onları bilenler olabildiğince gerçeğe yakın bir şekilde ortaya çıkmalı, bu "vekalet" sahipleri saptanmalı ve onlarla ilişki içinde olmaları sağlanmalı; görüş ve düşüncelerini, bu organizasyona aktarmalarını ve birlikte hareket etmelerini sağlayacak mekanizmaları oluşturmalıdır.
* Bu bağlamda örneğin ilk olarak, İstanbul 1. Bölge içinde yer alan bir stadyumda veya benzer geniş bir alanda belki de bir kaç gün sürecek bir şenlikli toplantı düzenlenmelidir. Bu toplantıda önce M. Ufuk Uras'a "vekalet" verenler, sonra da "vekil" olarak M. Ufuk Uras düşünce, beklenti ve yapmayı planladıklarını açıkça ifade etmelidir. Herkesin kürsü ve söz hakkı olmalı ve bu hak sonuna kadar kullanılmadan toplantı bitmemelidir. Buna benzer toplantılar belirli aralıklarla, örneğin yılda bir kez yinelenmelidir. Vekalet verenler verdikleri vekaletin getirdiği sorumluluklarını böylelikle yerine getirmelidirler.
* Oy verenlerin içinde bazıları oluşan bu organizasyonda gönüllü olarak yer almalı ve "her durumda aydınlatılmış onamını, onun yanında değerlendirme ve isteklerini" ifade edecek, bunlar doğrultusunda üzerine düşeni yapmaya gönüllü olan kişilerle "temsili demokrasiyi" olabildiğince en geniş katılımla "doğrudan demokrasi"ye çevirecek olanlar kendilerini ortaya koymalıdırlar.
* Bu bölgede bulunan, her türlü sendika, meslek örgütü, yerel ya da genel amaçlı gönüllü örgütlenme, platform ve inisiyatif kendi belirleyecekleri temsilcileri aracılığıyla "doğrudan" ya da onların içinde yer alan ve Uras'a oy veren üyeleri aracılığıyla bu organizasyonla ilişki ve işbirliği içinde olmalı, iki yönlü olarak, yani örgütlerinden organizasyona ve organizasyondan örgütlere doğru, yapılması planlananlarla aynı doğrultuda üzerlerine düşen sorumlulukları yerine getirmelidirler.
* Tüm taraflar ve M. Ufuk Uras her türlü iletişim araç, gereç ve yöntemini kullanarak "doğrudan ve sürekli" bir ilişki içinde olmalıdır. Başta elektronik ortam olmak üzere, her türlü iletişim aracı, iki taraflı olarak, sürekli biçimde açık ve işler olmalıdır. Örneğin vekalet verenlerin hepsinin cebinde "vekillerinin" direkt telefon numarası, elektronik posta adresi ve diğer iletişim bilgileri bulunmalıdır. Ufuk Uras adına kurulan sitede, izleyenin notlar koyabildiği bölümde, ona oy verenler için oluşturulacak belirli bir üyelik sistemiyle, yazıldığı anda, yani bir kontrol olmaksızın "düşünce ve tepki" belirtmeye olanak tanıyan bir düzenleme oluşturulmalıdır.
* Vekil olan Uras, mecliste olmadığı zamanların tümünü ona vekalet verenlerin arasında geçirmelidir. Örneğin bu vekillik dönemi boyunca, onu vekil tayin eden herkesle, teker ve karşılıklı olarak "en az bir kere" bir araya gelip el sıkışmalı, düşünce ve değerlendirmesini sormalı, isteklerini almalı ve ondan beklediklerini ifade etmelidir. Bunu doğrudan yapamadığı zamanlarda bu organizasyonu oluşturanlar, planlı ve programlı olarak bunu sürekli olarak yapabilmeli, daha çok insanı bu sürece ve organizasyona katmaya çalışmalıdır.
* Oluşan organizasyon, hem kendi bulundukları yerellerle ilgili sorunları ve kendi gündemlerine dair, hem de ülkenin bütününü ilgilendiren konularda durum saptaması ve buna uygun yapılması gerekenlerle ilgili "programlar oluşturmalı", bunları duyurmalı ve yaymalı, "vekil"imizin, gereksindiği teorik ve pratik desteği sürekli olarak sunmalıdırlar.
Bu yazdıklarımdan olması ve yapılması gerekenlere dair "ana fikir"in anlaşıldığını düşünüyorum. Kuşkusuz benim aklıma gelmeyen başka öğeler de bunlara eklenebilir ve yaşama geçirilebilir.
* * *
Şu anda M. Ufuk Uras'a oy vererek ona "vekalet" görevi veren vatandaşlar olarak onun aracılığıyla gerçekleştirebileceğimiz "farklı bir temsili demokrasi" deneyimini oluşturmaya ve yaşama olanağını yakalamış bulunuyoruz.
Bunu ne kadar doğru, iyi ve güzel bir şekilde kullanırsak, hep eksikliğinden yakındığımız "demokrasimiz" de o kadar doğru, iyi ve güzel hale gelecektir.
Dahası yaratılacak örnek "başka türlü olabileceği"ni göstermesi ve kanıtlaması bakımından da önemli olacaktır.
"Başka bir dünya mümkün" diyenler ve bunu düşleyenlerin yaşadığımız dünya ve anı "başka" bir hale getirmek ellerinde çok sayıda fırsat ve olanakları olduğunu düşünüyorum.
22 Temmuz seçimleri bence bunu yaratan bir olanak ve M.Ufuk Uras'ın "vekaleti" iyi bir fırsattır.
Haydi durmayalım...(MS/EÜ)
(*) "Meclis'e Ufuk geldi", Sinan Demirez; 29/07/2007 tarihli Radikal.
(**) İstanbul Sol'da Bağımsız Ortak Aday Platformu 4. Forumu Sonuçları (25 Temmuz 2007)