33 yaşında evli üçü kız 4 çocuk babasıyım. Lise mezunuyum. Gazetecilik dışında matbaacılıkla da uğraşıyorum. Gazetenin haber, dizgi, montaj ve baskısını kendim yapıyor bazen de gazeteyi kendim dağıtıyorum.
Babam "Fakir Dostu" ismiyle kurduğu gazeteyi teksir makinesiyle çıkarıyordu. Baskı makinesini ilk defa o zaman görmüştüm. Sonra işler biraz daha ilerleyince babam ve avukat amcam birlikte 1980 yılında "Doğu Anadolu Gazetesi" isminde bir başka gazete kurdular. O gazete ise tipo baskı makinesiyle çıkarılıyordu.
Mecburen Matbaa da
Türkiye gazetesinden ayrılınca, "Doğu Anadolu" gazetesine haber yorum yazıları yazmaya başladım. Bir gün matbaa çalışanımız sobanın etrafında muhabbete koyulunca kavga ettik. Matbaayı terk etmesi üzerine de ben kollarımı sıvadım. O an matbaa boyasına ilk bulaştığım an oldu.
Sonuçta makinenin etrafı eğri büğrü basılmış, yırtılmış sayfalarla doluydu. Boya içinde kalmam yetmemiş, ilk sayfasını ters basmıştım. Her şeye rağmen gazete çıkmaya başlamıştı. Bir süre yayımlanan gazete, Ardahan'daki göçten mesleği nedeniyle etkilenen avukat amcamın İstanbul'a gitmesiyle benim yönetimime geçti.
İlk sansür amcamdan
Ancak ben gazeteyi çıkardıkça meğerse avukat amcam, yayımladığımız yazılar nedeniyle İstanbul'da mahkemeye çağırılıyormuş. Uzun bir süre davaların sürmesi üzerine "amca emriyle" matbaa kilitlendi. Yani ilk sansür devletten değil, amcamdan geldi.
Baskı makinesini kaçırdım
Baskı makinesiyle ilgili amcam ile "Matbaa babamındır" kavgası verdikten sonra, 3-4 hamal tutarak gece matbaanın kilidini de kırarak makineyi traktörle geçerek mahalle arasında kiraladığım bir dükkana taşıdım. Çıkarmaya başladığım gazetenin adını da "Yeni Doğu Anadolu Gazetesi" koydum.
Gazete ilk önce günlük çıkıyordu ama zaman içinde maddi imkansızlıklar ve teknolojik sıkıntılardan haftada iki gün yayımlanmaya başladı.
"Aile ve çevre desteğiyle yaşıyoruz"
İlk yayla yasağı haberlerini "Aydınlık" gazetesine ben yaptım. Bu durum gazeteciliğe sarılmama yol açtı. Ardından "Evrensel", "Güneş", "Gündem" gazetelerine muhabirlik yaptım.
Yani 1987'den bu yana hem yerel gazetede hem de ulusal gazetede muhabirlik yapıyorum. Para kazanmıyorum. Hatta vergi borcumuzdan dolayı aldığımı ilan bedellerine icra el koyuyor. Aile ve çevre desteğiyle yaşıyoruz.
"Küçük yerde gazete çıkarmak güzel"
Ama küçük bir yerde yerel bir gazete çıkarmak kadar güzel. Ama sıkıntıları olmayan bir iş değil. Çok sıkıntı yaşıyoruz ancak halkın nezdinde yerimizin her geçen gün artması insana zevk veriyor. Tabi ki gerçekçi ve tarafsız olursanız... Bir düşünün, gecenin bir saatinde birileri yaşadıkları bir sorun karşısında sizi arayıp sıkıntısını, sorununu anlatabiliyor. Yani size değer veriyor, kendisinden biliyor... Bu tabi ki güzel bir duygu.
Devlet ve kamu alanıyla ilişkimizle ilgili aynı şeyi söyleyemem. İşte orada durmak gerekiyor. Radikal bir anlayışla çıkardığınız gazetenizin ve sizin başınıza her an, bir şey gelebileceğini göz önünde bulundurmak gerekiyor.
Özdemir dönemini unutmayacağım
Durumumuz böyle iken, kimi meslektaşlarımız şu saatte Ardahan'daki 25. Tugay Komutanlığı'nın iftar yemeğine katılabiliyorlar.
Ancak Ardahan'a gelip valilik rütbesi alarak İstanbul'a vali - Emniyet müdürü olarak geri dönen Hasan Özdemir dönemini hiç unutmayacağım. Çünkü kendisini eleştirdiğimiz için her yazımıza tekzip gönderiyordu. Bize bir günde 8 dava açarak bizi günlerce Adliye koridorlarında tutuyordu. Öyle ki mahkemeye gitmekten gazete çıkaramadığımız günler olmuştur. (FY/EÖ)