Irkçılık, toplumsal olarak "normallik" arz eden bir fenomendir. Irkçılık üzerine yaptıkları sosyolojik araştırmalar ve ortaya koydukları eserlerle isim yapmış olan Etienne Balibar ve Stuart Hall gibi sosyologlara göre, bir tek ırkçılıktan bahsetmek imkânsızdır.
Balibar, Wallerstein ile birlikte yazdığı "Irk, Sınıf, Ulus" adlı kitapta, değişken olmayan sabit bir ırkçılıktan değil, bilakis yer ve duruma bağlı olarak bütünsel bir spektrum oluşturan ırkçılıklardan söz etmek gerektiğini belirtir. Irkçılığın farklı görüngü biçimleriyle bir toplumun bütününe nüfuz ettiğini ve iktidarla ilişkili olduğunu da buna eklemek gerekir. Irkçılık, çeşitli grupları hedef alır ve farklı ideolojilerden istifade eder.
Geçen haftanın siyasi gündemine bir göz atarsak, bizdeki ırkçılığın hedefindeki gruplara –zaten hedef olmaya abone edilen Kürtler ve Ermenilerin dışında– "Afrika'daki yamyamların" da dahil edildiğinin dikkatlerden kaçtığını görürüz.
Bu dikkatten kaçmanın bir sebebi, CHP İzmir Milletvekili Canan Arıtman'ın Ermenilerin bu topraklarda maruz kaldığı "Büyük Felaket"ten dolayı başlatılan bireysel özür dileme kampanyasına karşı anlayışla yaklaşan Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün etnik kökeni hakkında sarf ettiği mide bulandırıcı ırkçı ve faşist açıklamalarının kamuoyunda sarsıcı etki yaratmış olmasıysa da, diğer ve asıl sebebin ırkçılığın toplumsal algılama ve hafızada normalleşmesi olduğunu belirtmekte fayda var.
17 Aralık'ta TBMM Genel Kurulu'nda Başbakanlık bütçe görüşmelerine ilişkin partisinin görüşlerini dile getirmek üzere kürsüde konuşan DTP Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan, AKP politikalarını eleştireyim derken çam üzerine çam devirerek, mazlumların safında yer almanın ırkçılığa karşı bağışıklık kazandırmadığını gösterdi.
"Afrikalı yamyamlar"
Meclis kürsüsünde "Türkiye'de, makarna ve kömürle karınlarını doyuran Afrikalılar mı yaşıyor, Afrika'nın yamyamları mı yaşıyor sanıyorsunuz? Bu mu çağdaşlık, insanlık endeksi, gelişme, onurlu olma?" diye konuşan Kaplan, hızını alamayarak "Afrika'da tamtamlar, Türkiye'de her gün zam var" babındaki tuhaf sözleriyle Afrika'yı bir şekilde "kafaya takmış olduğu" izlenimi uyandırdı. "Afrikalı yamyamların" nasıl olup da kömürle karın doyurabildiklerini bir kalem geçelim ve sadede gelelim.
Bu topraklarda ırkçılığa ve ırkçı söylemlere en son ihtiyacı olanların Kürtler olduğunu Hasip Kaplan'ın bilip bilmediğini –bu ırkçı sözlerinden sonra– kestirmek pek mümkün olmasa da, koca bir kıtada yaşayan insanları "Afrikalı yamyamlar" diye tanımlayarak "aşağı bir ırktan" görmesinin yanı sıra, Afrika halklarını "kültür ve uygarlık açısından geri kalmış, çağdışı" olarak sınıflandırdığı da aşikardır. Bunun adı sosyal bilimlerde düpedüz ırkçılıktır.
Kaplan'ın gündelik bilincinde "Afrikalı yamyamlar", "çağdaşlık, insanlık endeksi (ne demekse "insanlık endeksi"?), gelişme ve onurlu olmadan" nasibini al(a)mamıştır. Bu yüzden de "makarna ve kömürle karın doyurmak" Afrikalılara reva görülebilir, ama "çağdaşlık, insanlık endeksi, gelişme ve onurlu olmayı" hak eden Türkiyeli insanlar buna layık değildir.
Irkçı dil
Afrikalılarla Türkiyeliler arasındaki farka işaret etmek, doğaldır ki tek başına ırkçılık olarak tanımlanamaz. Irkçılık üzerine araştırmalarıyla tanınan Tunuslu sosyolog Albert Memmi'ye göre "ırkçılık, bir farkın tespitinde değil, bu farkın ötekine karşı kullanılmasında yatar" (Rassismus, Hamburg, 1992). Irkçılık, kıymet biçmedir, yani değerlendirmedir ve farkın yorumlandığı ve bu farka –değerlendirilmeye maruz kalan için aşağılayıcı ve mahzurlu sonuçlara meydan veren– ilave bir anlam atfedildiği yerde başlar. Memmi, ırkçının kendini büyük görmek için, başkasının omuzlarına çıkmayı yeterli saydığını da sözlerine ekler.
Sözün özü, Hasip Kaplan'ın ırkçılığı, sadece –asırlardır Batı sömürgeciliğinin en acımasız uygulamalarına ve ırkçılığına maruz kalmış– kara kıtanın insanlarını "yamyam" olarak aşağılamasında yatmamaktadır. Hasip Kaplan, bunu yaparken "kendi" grubuna – "Türkiye'de yaşayanlara" – olumlu sıfatlar ("çağdaşlık", "insanlık endeksli'" "gelişme", "onurlu olma") atfederken, "öteki" olarak kendisine hedef seçtiği Afrikalıları olumsuz niteliklerle özdeşleştirir. Afrikalıların, "biz"in sahip olduğu niteliklerin tam tersi niteliklere sahip olduğu zımni olarak ifade edilir. Yani Afrikalı "yamyamlar", "çağdışı" "geri kalmış", "insanlık ve onurlu bir yaşamla pek de alakalı olmayan" bir grubu teşkil ederler. Böylece Afrikalı "yamyamlar"la Türkiyeliler arasında ortaya çıkan "fark", Kaplan'ın ırkçı binasının temellerini oluşturur.
Hele DTP'li milletvekilinin bunu mazlum Kürt halkının siyaset sahnesindeki temsilcilerinden biri sıfatıyla yapması, söylediklerini daha da düşündürücü kılmaktadır. Canan Arıtman'ın kafatasçı ırkçılığı, mensubu olduğu siyasi partinin niteliği göz önünde tutulduğunda ne kadar şaşırtıcı değilse, bu ülkede ırkçılıktan en çok zarar gören Kürt halkının siyasi temsilcisi olarak Hasip Kaplan'ın ırkçı söyleme sahip olması o kadar affedilemezdir. Bu nedenle de en sert üslupla eleştiriyi hak eder. Bunu yapması gerekenlerin en başında da Kürt aydınları gelmektedir. (KÖ/TK)
* Kazım Özdoğan, Sosyolog/İslam Bilimci, Hamburg Üniversitesi.