Kış çoktan arkada kaldı. Bu temmuz sıcağında, kimse o felaketli kışı hatırlamıyor bile, dondurucu soğukta kurban verilen bu çocuğu da... Oysa, "yaşamak, özgürlük ve kişisel güvenlik" herkes gibi onun da hakkıydı, Türkiye Cumhuriyeti'nin de imzacısı olduğu BM "İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi"nin 3. Maddesi'ne göre.
Atalay Kemaloğlu'nun Erzurum'dan İstanbul'a göç eden işsiz babası öğrenci başına 90 milyon lira kayıt parası istendiği için oğlunu yakındaki Paşaköy İlköğretim Okulu'na kaydettirememişti. Oysa, BM "Çocuk Hakları Sözleşmesi"nin 28. Maddesi'ne göre Türkiye Cumhuriyeti bütün çocuklar için olduğu gibi Atalay Kemaloğlu için de "ilköğretimi zorunlu ve parasız" kılmaya; "ve muhtaç olanlara mali yardım yapma"ya söz vermişti.
Atalay'ın can acıtıcı ölümünün 25 Ocak'ta Sabah gazetesinde yayınlanan haberi babası İlbey Kemaloğlu'nun şu sözleriyle bitiyor: "Kime şikayet edeyim. Oğlum sorumsuzluk kurbanı oldu. Kardeşleri servisle evlerine gönderilirken, sınıf öğretmeni Atalay'ı neden erkenden göndermiş. O okuyup öğretmen olmak istiyordu. Kardeşleri çizgi film izlerken o ders çalışıyordu. Bana teşekkür belgesini getirecekti. Cesedi geldi. Benim içim sızlıyor umarım sorumluların da içi sızlıyordur."
Hepsi bu kadar işte... Bir iç sızlaması... Atalay Kemaloğlu'nun ölümünü çevreleyen koşulları aydınlatmak gazetelerin ve genel olarak yaygın medyanın bu çocuğun acılı babasının "iç sızlaması"nı yansıtmaktan daha fazla bir şey yapmasını gerektirmiyor mu? Onun ve onun gibi 10 milyondan fazla çocuk ve ailelerinin haklarının savunuculuğu doğası gereği medyanın vazgeçilmez görevi değil mi?
BİA2 "Haklar ve İletişim" izlemesi
Medya yurttaşların haklarından ve devletin görevlerinden haberdar mı? Yurttaşları aydınlatmak ve hak ihlallerini izlemek ve haberleştirmekle ilgileniyor mu ? Bu soruların yanıtını bulmak için sürdürülen bir izlemeden elde edilen ilk sonuçlar (http://www.bianet.org/2004/07 /15/39022.htm) ne yazık ki cesaret verici değil.
Yazılı medyanın insan, çocuk ve kadın hakları ile ifade özgürlüğü alanlarındaki haberlere genel haberler toplamı içinde ayırdığı payı değerlendirmek amacıyla, "BİA2 Projesi" kapsamında sürdürülen aylık izleme çalışmasının sonuçlarının yaygın medya açısından ürkütücü olduğu bile söylenebilir.
Haklar: Çok satanlarda az, az satanlarda çok!
12 günlük ulusal gazetenin -Ülkede Özgür Gündem, G. Evrensel, Radikal, Birgün, Cumhuriyet, Milliyet, Yeni Şafak, Akşam, Zaman, Vatan, Hürriyet, Sabah- izlenmesinden çıkan sonuç şu: Haziran'da toplam satışları yaklaşık iki milyona varan çok satışlı yedi gazetenin -Milliyet, Yeni Şafak, Akşam, Zaman, Vatan, Hürriyet, Sabah-haklar konusuna ayırdıkları haberleri toplam haberlerinin en çok yüzde 3.80'iyle (Milliyet) yüzde 2.19'u (Sabah) arasındaydı.
Hak haberlerine göreli olarak daha çok yer veren günlük gazeteler az satışlılar: Toplam satışları 140 bin civarında Ülkede Özgür Gündem, Günlük Evrensel, Birgün, Radikal ve Cumhuriyet gazeteleri ise hak haberlerine bütün haberlerinin yüzde 11.37'si (Ülkede Özgür Gündem) ile yüzde 4.24'ü (Cumhuriyet) arasında yer veriyorlar.
Bu tablo aslında genel hatlarıyla Türkiye'deki politik duyarlık düzeyiyle de uyarlı sayılabilir. Bakış açıları "toplumsal ve siyasal değişim"e dönük olan gazeteler için "haklar" göreli olarak daha çok önem taşırken "statüko"ya dönük olanlar için "haklar"ın haber değeri yok.
Ülkede Özgür Gündem'in Türkiye'de hak haberlerine en çok yer veren gündelik gazete olması, geçtiğimiz yirmi yıl boyunca en çok hak ihlaline maruz kalan Kürtlerle sahip olduğu organik bağın kaçınılmaz bir yansıması. Sabah'ın sıranın en sonunda yer almasıysa hayata baktığı yerin mazlumlara olan mesafesiyle elbette ilintili.
Bir ölçü var mı?
Acaba, bunu saptayıp geçmek, medyanın "hak haberleri"ne yaklaşımına bir ayna tutmak, karşı karşıya olduğumuz sorunu çözmek bakımından yeterli mi? "Haklar" sadece mazlumları ilgilendiren bir konu mu, ya da çok satışlı gazetelerin okurları sadece "tuzu kurular" mı? Dahası, sağcı, solcu, merkezi ya da İslamcı olmak gazetelerin başka türlü düşünen yurttaşların haklarına mesafeli durmalarını meşrulaştırır mı?
Bir ölçüye ulaşabilmek açısından başka ülkelerde hak haberlerine gösterilen ilgiye göre çok satışlı gazeteler arasında bir karşılaştırma kimi ipuçları veriyor. Avrupa ve ABD'de yayımlanan "çok satışlı" günlük gazetelerin websitelerinde "son hafta"da bu gazetelerde yer alan "insan hakları" haberlerinin dökümü şöyle: Fransa'da yayımlanan "sağcı" Le Figaro gazetesi 15 haber ayırırken, "solcu" Le Monde 28 haber ayırmış; İngiltere'de yayımlanan "solcu" The Guardian 41 haberini "insan hakları" alanından seçerken, "sağcı" The Daily Telegraph 20 haberini bu alandan seçmiş; Almanya'da yayımlanan "muhafazakâr" Frankfurter Allgemeine Zeitung 159 haberini insan hakları alanından almış; "solcu" Neues Deutschland ise 28 haberini; ABD'de yayımlanan The New York Times ise 49 haberini.
Görünen o ki, "muhafazakâr", "liberal" ya da "solcu" olmak başka yerlerde hak haberlerine ilgi göstermek bakımından en temel ölçüt değil. Öyle olsa bile fark hiçbir yerde çok satışlılar arasında "statükocu" olanların ötekilerin çok çok gerisinde sayılabilecekleri ölçüde değil. Gazetelerin sayfa sayıları ve "haklar" konusuna gösterdikleri ilgi düzeyi değişse de mutlak sayı olarak bakıldığında bile çok satışlı gazetelerde en kötüsünden günde 2 "insan hakları" haberi yayınlanırken; Türkiye'de çok satışlı gazeteler arasında bu en iyisinden günde 2.
Türkiye'de Milliyet gazetesi Haziran'da çok satışlılar arasında toplam 63 insan hakları haberiyle en başta ve bu toplam haberlerinin sadece yüzde 1.62'sini oluşturuyor. Oysa aynı yayın grubundan yayımlanan Radikal gazetesinin "insan hakları" haberlerinin genel haberlerine oranı 2.45, az satışlılardan Ülkede Özgür Gündem'inki ise yüzde 5.02.
Bu sonuçlara bakarak görece az satışlı Ülkede Özgür Gündem, Günlük Evrensel, Birgün, Radikal ve Cumhuriyet gazeteleri, "mazlumun hakkı"nı gündeme getirmek ve savunmak açısından kamusal işlevlerini ötekilere göre daha iyi gerçekleştirdiklerini düşünerek kendileriyle öğünseler yeridir. Ama çok satışlı gazetelerin kamuoyu oluşturmada, halkın bilgi edinmesinde daha belirleyici bir yer kapladıklarına bakarak, asıl üzerinde düşünülmesi gereken bu işlevi yaygın medyanın gerçekleştirmesini sağlamak için neler yapılabileceği olmalı.
Öte yandan BİA2 izlemesi haberlerin niteliği ya da etkisi bakımından bir gösterge de sunmuyor. Sayısal sonuçlar sunulan haberlerin okura gerçekten ulaşacak bir dil, kurgu ve söylemle oluşturulup oluşturulmadıkları konusunda bir şey söylemiyor. Ancak şurası gün gibi açık ki, 1960'tan bu yana Türkiye'nin gündeminden düşmeyen "haklar" konusunda yaygın medya "mazlum"un dili değil; onunla bakışmıyor; onun dili olmak için çaba gösterenler de onunla henüz buluşamıyor.
Hak kuruluşlarının payı?
Bu sonuçlarda insan, kadın, çocuk hakları, ifade özgürlüğü, çevre ve emek hakları için uğraş veren kuruluşların da bir payı yok mu? Bu alanda da kapsayıcı bir araştırma ve izleme gerçekleştirmeden çok derine giden bir hüküm vermek güç. Gene de günlük olarak, haber merkezlerine ulaştırılan duyuru ve açıklamaların niteliğine bakılır, bu kuruluşların kendilerini birer medya kılmaktaki deneyimsizlikleri göz önünde tutulursa, "mazlum"un kendini topluma duyurmasının bugünkü etkisizliğini yalnızca bir tek etmene, yaygın medyanın ilgisizliğine bağlamak oldukça indirgemeci bir hüküm olurdu. Sonuçlar üzerinde kafa yormak yalnızca medya yetkililerinin değil hak kuruluşlarının da işi olmalı.
İslamcı basın kadın haklarına uzak
Son yirmi yıldır kadın üzerinden sürdürülen siyasetin başlıca organlarından Yeni Şafak ve Zaman gazetelerinin "türban" haberi olmaksızın tek bir gün geçirmemelerine karşılık, kadın haklarına verdikleri öneme ilişkin göstergeler kendilerini "Müslüman kadının" da sözcüsü sayan bu gazeteler için içbükey bir ayna işlevi görebilir.
İzlemeye alınan 12 gazeteden İslamcı eğilimleri belirgin Yeni Şafak ve Zaman gazeteleri, Haziran'da "insan hakları" konusuna göreli olarak daha çok yer verirken "kadın hakları" konusunda birbirlerini izleyerek son sıraya yerleşiyorlar. İki gazeteden Yeni Şafak, kadın haklarında Mayıs'ta 9. sırada, Zaman Mayıs'ta da son sırada.
En çok ihmal edilenler çocuklar
Çocuk hakları, izlenen 12 gazetenin yer ve önem vermemek konusunda birbirlerinden pek az fark gösterdikleri tek alan. Haziran'da da Mayıs'ta da 12 gazetenin hiçbirinde çocuk haklarına ilişkin haberlerin oranı yüzde 1'e bile ulaşmıyor.
İzleme sonuçları Türkiye medyasının "erkek egemen" zihniyeti her konuda olduğu gibi çocuk hakları konusuna da taşıdığının bir göstergesi. Yaygın medya "tohumuna para mı saydık" diye düşünmeseydi, Atalay Kemaloğlu'nun ve 10 milyon öğrencinin yaşama ve eğitim hakkının ihlalinin hesabını, tıpkı Susurluk'un hesabı, "hortumcular"ın hesabı, 12 Eylül'ün hesabı konusunda yaptığı gibi bir kenara bırakır mıydı? (EK/NM)